Futbol böyle bir oyun... Kolektif oyunun tüm unsurlarını yerine getirirsiniz, rakibinizi sahasından çıkarmazsınız, sayısız pozisyon üretirsiniz, ne var ki, skor tabelasını değiştiremezsiniz!
Haftanın derbisinde kantarda her yönüyle ağır basan Beşiktaş idi. Kazanma adına her türlü girişimi yapan Kartal, ‘fark’ yapacağı maçta maalesef puan bıraktı. Malesef diyoruz, bu düşüncemiz sakın ola Galatasaray’ı küçümsediğimiz anlamına da gelmesin. Ancak, koca Galatasaray, derbide bırakın doğru dürüst bir pozisyon üretmeyi bir kenara, yatsın kalksın, kalecisi Muslera’ya dua etsin! Evet, Muslera, hem Galatasaray’ı farktan kurtardı, hem de kalitesini ortaya koyarak, maçın adamı oldu. Hele uzatma dakikalarında Riera’nın karambolde ters vuruşundaki hamlesi buram buram tecrübe kokuyordu.
Almeida’nın ilk yarıdaki şutu direkte patlarken, Simao (2), Quaresma ve Sivok, yakaladıkları pozisyonları gole çeviremediler, biri olsa, maç kopacak, olmadı. Beşiktaş haftanın derbisinde emeğinin karşılığını alamadı, almasına da gelecek haftalar adına pozitif izlenimler bıraktı. Quaresma, bireysel oyunu bıraktı, pas verdi, adam eksiltti, takım oyununa döndü, Simao, eski günlerini anımsattı. Beşiktaş’ın oyun
İstatikleri anımsayın, Milli Takım’ı, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları’na kimler götürmüş. Terim, Denizli ve Güneş... Finallere hep yerli hocalarla kanat çırpmışız, ülkemize bir Dünya bir de Avrupa üçüncülüğü getirmişler. Başka ülkede olsalar, hepsinin heykeli dikilirdi! Biz ne yaptık? Baştacı edeceğimize, tam tersi ülke olarak onları yıpratmak için elimizden geleni yaptık, bununla da kalmadık, aldıkları paraları bile meclise taşıdık, küstürdük, görevlerinden uzaklaşmalarını sağladık.
Dünya Kupası finallerine gidemedik ya, Terim tu kaka ilan edildi, yerine dünyaca anlı şanlı Hiddink getirildi! Sanırsınız ki, o çok başarılıydı. Ona bakarsanız, o da Rusya’yı finallere götüremedi. Başarı ölçüyse, Terim başarısızsa, ki bizce değil, Hiddink’de başarısızdı!
Eee adam dünyaca ünlü, kariyeri başarılarla doluymuş ya, Hiddink’i getirdiler. Hem de büyük paralarla... Terim’in maaşını eleştirenlerden tık yok! Adam ne de olsa yabancı, kariyeri de var, dokunulmazlığı da!
Adam hobi olarak bu işi yapıyor! Parasını tıkır tıkır alıyor, first class ile uçuyor, maçtan maça Türkiye’ye geliyor, on gün takılıyor, sonra ülkesine uçuyor. Günah değil mi, o Beylerbeyi’nde saat dokuzda işbaşı yapan
Yook, arkadaş yook. Siz siz olun, sakın ola Beşiktaş’a güvenip, birileriyle iddiaya girmeyin, hayal kırıklığına uğrarsınız!
Siz siz olun, spor yazarı olarak asla yazılarınızı erken yazmayın, bitiş düdüğüne kadar bekleyin, aksi taktirde yazınızı değiştirmek zorunda kalırsınız!
Olacak iş mi?
Fenerbahçe yenilmiş, Galatasaray puan kaybetmiş... Üstüne üstlük Gençlerbirliği maçının ilk yarısında size piyango çıkmış! İki basit savunma hatasından iki farkı yakalamışsınız...
Beşiktaş bu, ne yapacağını, önceden kestirmeniz mümkün değil! Sağı solu belli olmaz, ‘fark yapar’ dediğiniz anda, tabelada her şey terse döner, müthiş avantajı elinin tersiyle iter! İlk yarıya bakın. Futbolu oynayan Gençlerbirliği, golleri bulan ise Beşiktaş!
Sabaha kadar mükemmel oynayın, isterseniz rakip kaleye park edin, bu özeliklerinizi gollerle taçlandıramıyorsanız, neye yarar ? Evet, ilk yarıda Gençlerbirliği, ofansif anlamda her şeyi yaptı, baskı kurdu, topu ayağa oynadı, pozisyonlar üretti, Cenk’i aşamadı, ancak savunmasını unuttu ! Ernst ve Mustafa Pektemek son vuruşlarını yaparken, hiçbir direnişle karşılaşmadılar. Belki de her iki oyuncu, yaşamlarının en kolay gollerini attılar. İki farkın
Neymiş, Quaresma takım oyunu oynamıyormuş! Neymiş efendim, topla fazla dripling yapıyormuş, egoistmiş. Bunları daha da uzatabiliriz. Valla, ben onu bunu bilmem. Bildiğim tek şey Quaresma’nın, Beşiktaş için çok şey ifade ettiğidir. Kötü de oynasa, o bu takımda olduğu sürece, onsuz bir Kartal düşünemiyorum. Adam topu ayağına aldığı anda peşinde dört kişi... Nefes alsa, başında bir nöbetçi var. Ofansa attığı her top başlı başına bir tehlike. Adam eksiltiyor, oyunu sürekli rakip alana yıkıyor, görevini fazlasıyla yapıyor, oyuna da keyif katıyor. Quaresma daha ne yapsın?
Valla takım oyunu ben buna derim. Presse pres, tempoysa, tempo, yardımlaşmaysa, yardımlaşma... Bu ögelerin hepsi vardı dün Beşiktaş’ta... Bu özellikler kuşkusuz pozisyon üretimini de birlikte getirdi. Ne var ki, D.Kiev’in savunmadaki direnişi Kartal’ın işini zorlaştıran en büyük faktörü idi. Taaa ki, Egemen’in muhteşem kafa golünü kadar... Egemen’i bu golünden dolayı kutluyoruz, ancak bu gol takım oyununun en büyük ürünüydü. O golde herkesin alın teri vardı. Bu gol zaten temposu yüksek maçın heyecanını bin kat daha artırdır. Hele hele uzatma dakikalarda Kartal kalesinde bir karambol yaşandı ki, yüreğimiz ağzımıza
Artık serbest atışlarda ceza alanı içinde çekmeler, indirmeler, elenseler, itiş kakışlar devri sona eriyor. MHK belli ki, bu konuda hakemlerimizi uyarmış, en ufak çekmede hakemler penaltı noktasını gösteriyor. Tıpkı, dün olduğu gibi... Mahmut Boz, serbest atışta Egemen’i çekti, indirdi, hakem Müftüoğlu, penaltıyı gösterdi. Boz, çift sarı karttan takımını on kişi bıraktı. Mütfüoğlu’nun, iki kararı da doğruydu.
Beşiktaş mı, ne siz sorun, ne biz söyleyelim! Derbideki Kartal’la, dünkü takım arasında dağlar kadar fark var! Böylesi büyük ve de yıldızlardan oluşan bir takımın bu kadar ‘kötü’ futbol oynamaya hakkı yoktur. Diyeceksiniz ki, üç puan aldılar, doğru, ama o galibiyete ulaşırken, taraftarına çile çektiriyorsa, neye yarar! Öne geçtikten sonra, rakibine pozisyon üstüne pozisyon veriyorsa ki, ilk yarıda iki ‘net’ pozisyon var, yatsın kalksın Navratil ve Suarez’e dua etsinler. İki gol olsa, Sivasspor’un maçı koparması işten bile değildi. Sivas’ın bir topunun da direkten döndüğünü anımsatalım. Büyük takımın savunması, rakibe bu kadar pozisyon veriyorsa, orada bir arıza olduğunun en büyük göstergesidir.
Carvalhal’ın takımın içine gençleri serpiştirmesi iyi... Veli, artık on
Ligin ilk derbisi adına yakışır oldu. Tempo müthiş... Top bir o kalede, bir bu kalede, durmak yok. Heyecan dorukta, seyirciler hop oturuyor, hop kalkıyor. Simao, üstelik sağıyla, uzaktan bazuka gibi bir şut, top falsolu, Volkan’ın çırpınışları arasında filelere giderken, derbinin kalitesi bir kat daha artıyor. Bu golün anlamı büyük, eski Simao’yu anımsattı bize!
Simao’nun bu şık golü, Fenerbahçe’yi şoka uğratmadı, tam tersi ateşledi. Önce Caner, ardından Baroni uzaktan şutlarla Kartal’ın kalesini yokladı, ne var ki, Cenk faktörü yine öne çıktı. Fenerbahçe, eşitliği sağlamak için müthiş baskı kurdu. Gökhan Gönül’ün altı pas içinden kafa şutunu Egemen çizgiden çıkardı. Fenerbahçe, dur durak bilmiyor, yüklendikçe yükleniyordu. Nitekim ilk yarıda Bienvenu gole çok yaklaştı, ama Cenk, vize vermedi, kalesinde bir kez daha devleşirken, aynı başarıyı Baroni’nin frikik golünde gösteremedi.
Derbide ikinci yarıda yine değişen bir şey yoktu. Aynı kalite, aynı heyecan... Alex’in skoru eşitleyen golü, devamında iki teknik adamın oyuncu hamlelerini de birlikte getirdi. Carvalhal, Mustafa Pektemek’i oyundan aldı, yerine en büyük kozu Almeida’yı sahaya sürdü. İyi de yaptı, Almeida, golle
Aman Carvalhal, gözünü seveyim, savunmanın sağıyla soluyla fazla oynama artık! Kale sağlam ellerde... Cenk, giderek tecrübe kazanıyor, güven veriyor. İlk yarıda iki kritik pozisyon, Cenk’den iki harika refleks. İkinci yarı adeta uçan adam, müthiş kurtarışlar.
Hele hele Hilbert’e sakın dokunma! O senin beğenmediğin, kadroya her ne hikmetse almadığın Hilbert, sanırım seni mahçup etmiştir! Oranın adamı Hilbert’tir, bunu dün bir kez daha gördük. Tam görev adamı, kulvarını iyi kullanıyor, ileri çıkıyor, geriye çabuk dönüyor, arkadaşlarına pozisyon yaratıyor, asist yapıyor. Aferin İsmail Köybaşı’ya, o da giderek yerini sağlamlaştırıyor.
Baskılı oynayan taraf ev sahibi takım idi. Ne var ki, Cenk’in kurtarışları, savunmanın yardımlaşmayı öne çıkarması, olası puan kaybını engelleyen en büyük faktör idi bizce.
Mustafa Pektemek’i henüz çözemedik! Ağır sakatlık geçirdiği gerçek... Sezon başından bu yana çok şans buldu, ama pek de kullandığını söylemek zor. Kartal’ın forvetteki yükünü taşır mı,taşımaz mı, işte burası soru işaretleriyle dolu şimdilik! Ancak, attığı tek golün ALTIN değerinde olduğunu hatırlatmadan geçmek, ona ayıp olur.
Veli Kavlak’a bir çift sözümüz olacak. Kumaşı
Carvalhal, taşları yerine oturtmaya çalışırken, yine arıza yaptı! Hilbert’e rotayı çevirmesi doğru, savunmanın göbeğinde Sivok-Egemen ikilisini kullanmasına da lafımız yok. Ernst’i hatırlaması harika. Aurelio’ya nazar değmesin, müthiş performans ortaya koyuyor. Ne var ki, Fernandes gibi teknik kapasitesi yüksek oyuncuyu yedeğe çekmesi tartışılır. Niye mi? Tamam, Carvalhal, savunma ağırlıklı bir taktikle takımı sahaya sürdü, olabilir.
Peki, orta sahada topu ayağında kim tutacak, arkadaşlarına kim nefes aldıracak, ya da topla rakibi kim eksiltecek, oyunu rakibi alana kim yıkacak? Bunu ne Ernst, ne de Necip yapabilir. Nitekim, savunmadan seken her top, rakibe gitti, döndü, yine kalede tehlikeler oluşturdu. Fernandes’in yeri, şartlar ne olursa olsun asla yedek kulübe olamaz! Tamam, hafta içinde problemi vardı. Ama iyileşmediyse neden kulübede? İyileştiyse de neden sahada değil?
* * *
Beşiktaş ile Dinamo Kiev neredeyse akraba olmuşlar! Avrupa Kupaları’nda dört kez eşleşmişler, dünkü maçla yedinci kez karşı karşıya gelmişler, yani birbirlerini iyi tanıyorlar. Dinamo iyi takım, etkili oyuncuları var, kolektif oynuyorlar, oyun disiplininden hiç kopmuyorlar, üretiyorlar, ancak son