Olacak iş mi bu! Bu nasıl taraftarlıktır, bu nasıl bir kafadır arkadaş? Maçın başlamasına bir dakika kala, tribünlerden sahaya meşaleler yağdı! Türkiye’den gidenler var mı, bilemem. Kale arkasındaki Beşiktaş sevdalıları gurbetçiler olsa gerek. Farklı ülkelerden Kartal’ı desteklemeye gelmeniz çok güzel, peki meşaleleri sahaya atmak, 15 dakika rötarlı maçın başlamasına neden olmanız size yakıştı mı? Bu nasıl sorumsuzluk, ayıptır!
O meşaleler Beşiktaş’a para cezası olarak dönecek, bilmiyor musunuz? Oturun adam gibi, maçınızı izleyin, sevdalısı olduğunuz takıma pozitif enerji verin, taraftarlığın açılımı da budur! Peki, taraftarlar o meşaleleri maça nasıl soktular, Tiran güvenlik güçleri de en az taraftarlar kadar suçludur!
Güneş, ilk maçı kazanan kadroyu rövanşta sahaya sürdü. Bu oyunda sakatlık olmadığı sürece, kazanan ekip pek bozulmaz. Demem o ki, Güneş’in bu tercihi bence doğruydu. Ne var ki, bu kadro ilk maçtaki görüntüsünden bir hayli uzaktaydı! Bunun da temelinde Kartal’ın
Beşiktaş sevdalılarını yakından tanırım, en zor şartlarda bile kulüplerine nasıl sahip çıktıklarını iyi bilirim. Böylesi donanımlara sahip olan taraftarlar, Tirana ile oynanan ilk maçta beni şaşırtılar doğrusu! Bakın güzel adamlar; tabii ki eleştiri hakkınızı sonuna kadar kullanacaksınız, buna zerre kadar gıkımız çıkmaz. O asırlık çınar sizlerin destekleriyle ayakta duruyor, biliyoruz.
Ancak hadi maç öncesinde protesto hakkınızı kullandınız. Peki maç sırasındaki o tepkileri nereye koyacağız, hangi pencereden bakacağız? Maç öncesi ve sonrasına lafımız yok, neticede demokratik hakkınızı kullanıyorsunuz. Ancak desteklemek yerine, 90 dakika protesto etmenizi size hiç yakıştıramadım, bilesiniz, alınmak, gücenmek yok!
Tepkilerinizin temelinde dış transfer yatıyor, biliyorum. Ancak şunu unutmayın ki, yönetim kanadı da boş durmuyor. Şu ana üç yabancı getirildi. Kaldı ki, transfer işi ekonomiyle ilintilidir, bu pencereden bakarsak ki, bakmalıyız, yönetim ayağını yorganına göre uzatıyor, onlar da haklılar.
Artı, Beşiktaş’ın bana göre oturmuş ve de kaliteli
Çok eskiye gitmeye gerek yok, özellikle dış ve iç transferde, “centilmenlik” diye bir kavram vardı. Vardı diyorum, şimdilerde ise o kelimenin yerinde yeller esiyor!
Efsane başkan Süleyman Ağabey’in (Seba) dönemini anımsıyorum. Bir yerli futbolcu mu alınacak, Süleyman Ağabey, yöneticileri uyarır, ardından da devreye girerdi. Rakip takımın başkanını arar, transfer için izin isterdi. İstese parayı bastırır, izine falan gerek yok, alırdı.
Ama o bir centilmendi. Bu kulvarın içinde yoğrulmuş, teknik adamlar ne kadar istese de, izin verilmediği sürece asla devreye girmezdi. Hadi bunu geçtik, rakibinin istediği bir oyuncuya bırakın kancayı atmayı, almazdı. Öyle bir başkan fotoğrafı geçti bu alemden.
Şimdilere bakıyorum, rakip bir yabancıyı mı gündemine aldı, hopp bir başka kulüp devreye giriyor. Ne izin ne de centilmenlik hak getire... Basıyor parayı alıyor. Rakam bir iken, ikiye, üçe çıkıyor.
Hedef tabii ki hem rakibini zor durumda bırakmak, hem de şampiyonluğu yakalayacak bir ekip oluşturmak. İyi hoş da kardeşim, şampiyonluğun garantisi mi var, yokkkk! Sanırsınız ki,
Ya bir durun, biraz frene basın Beşiktaş sevdalıları... Görüyoruz ki sosyal medyada taraftar, yönetime isyan bayrağını açmış, her kafadan bir ses çıkıyor! Neymiş, Beşiktaş transferde nal topluyormuş!
Ne nalı arkadaşlar?
Yönetimi topa tutanlara bir atasözümüzü hatırlatmak isterim:
“Ayağını yorganına göre uzat.”
Biraz açacak olursak, yapacağınız harcamalar hiçbir zaman gelirlerinizi aşmamalıdır... Demem o ki; aşarsa, ayağınız açıkta kalır.
Bırakın ayağınızın açıkta kalmasını bir kenara, UEFA’nın kriterlerinde radara takılırsınız, başınıza iş alırsınız.
Farkında mısınız, Başkan Ahmet Nur Çebi ve yönetimi neredeyse iki yıldır personel ve futbolcuların hak edişlerini tıkır tıkır ödüyor, medyada farklı yönde bir kelime haber çıktı mı?
Ahh şu transfer sezonu ahhh! Gerek yönetimler, gerekse bizim kulvarın emekçileri için öyle zordur ki, anlatamam! Sürekli papatya falları açılır, yüzlerce isim, yazılı-görsel medyanın manşetlerini süsler, gelin görün ki, ne gelen var, ne de giden!
Dört büyüklerin transfer çalışmalarını masaya yatıralım, sonra yorum yapalım. Beşiktaş’ta Emrecan Bulut, siyah - beyazlı renklere bağlandı, Masuaku’nun ise bonservisi alındı. Haftalardır gündemi oyalayan Redmond’daki son gelişmeler negatif, defter kapandı!
Şunu unutmayalım ki, transfer olayı tamamen ekonomiyle doğru orantılıdır. Yönetim haklı olarak kasayı düşünüyor, kılı kırk yarıyor. Nokta atışı yapmanın hesapları içinde... Kaldı ki, Beşiktaş’ın oturmuş bir kadrosu var; bir stoper, bir orta saha, 10 numara, bir de forvet alındığı taktirde ligi domine edecek gücü var. Yani karamsarlığa da gerek yok.
Fenerbahçe’de Edin Dzeko, Umut Nayir, Ryan Kent ve Alexander Djiku’yu kadrosuna katarken, Galatasaray’da şu ana kadar görünen gelişme, Kaan Ayhan’ın
TFF kongresi yapıldı, Mehmet Büyükekşi yeniden başkanlığa seçildi. Şimdi sıra kurulların oluşturulmasında. Önümüzdeki hafta yönetim kurulu, Büyükekşi başkanlığında ilk toplantısını gerçekleştirecek. Gelen haberler bu yönde...
Özellikle MHK’nin kimlerden oluşacağı merak konusu... Sosyal medyada, MHK Başkanı olarak Cüneyt Çakır’ın adı dolaşımda. Buna karşın Çakır’a bu konuda herhangi bir teklif gelmediğini de biliyorum. Tabi ki TFF Yönetimi’ne, bu kritik kurula isim ya da isimler önermek bizim işimiz değil. Bizler gazeteciyiz, sadece kişisel yorumlar yapabiliriz.
Yıllardır bu kulvardayım, her dönemde MHK hedef tahtasıdır. En ufak bir yenilgide, en ufak bir hatada kulüplerin ayağa kalktığını biliyoruz. Bu kurul değirmen gibi; biri geliyor, biri gidiyor ya da baskılar artınca, istifa yolunu seçiyorlar. O kadar çok örnek var ki! Cüneyt Çakır’ı tanıyoruz, uluslararası arenalarda düdük çaldı, kritik maçları yönetti, ülkemizin bu anlamda adeta gururu oldu. Kişisel olarak MHK başkanlığına yakışır.
Hep söyledim, yazdım, çizdim. Yerli teknik adam konusundaki rotam hiç değişmedi, sürekli yerli hocayı savundum, bundan da milim geri adım atmadım, atmam da...
Günlerdir yılan hikayesine dönen Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü nihayet açıklığa kavuştu. Fenerbahçe Yönetimi rotayı İsmail Kartal hocamıza çevirdi. Kısa süre içinde imzaların atılması bekleniyor artık. İsmail Kartal’a yabancı değiliz, tanıyoruz. Jorge Jesus’tan daha yararlı olacağına inanıyorum. Tabii ki yönetimlerin işine karışacak halimiz yok, kimi isterlerse getirsinler, bize de sadece yorum yapmak düşüyor. Ancak yönetimin yerli tercihi yerindedir, kendilerini kutluyorum, pişman olmayacaklar.
Bakın, Şenol Güneş Beşiktaş’ı iki kez şampiyonluğa ulaştırdı, keza bir kez de Sergen Yalçın. Bunlar tesadüf mü? Asla değil. Artı Abdullah Avcı, yıllar sonra Trabzonspor’u zirveye uçurdu. En sıcak örnek Okan Buruk var. Hem Başakşehir’de hem Galatasaray’da şampiyonluk yaşadı.
Yakın tarihte bana bir yabancı gösterin ki, dört
Gazeteci; haberleri dürüst, etik ve tarafsız şekilde araştırma, belgeleme, yazma ve sunma ile yükümlü profesyonellerdir. Artı tarafsız olmak gazeteciliğin temel taşıdır. Sorgulamak, doğruları kamuoyuna yansıtmak asli görevidir.
Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı Engin Baltacı ile TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi arasında Kulüpler Birliği toplantısında yaşanan ve medyaya yansıyan diyaloğa değinmek istiyorum. Gelişmeler üzerine Baltacı’yı aradım, uzun süre sohbet ettim ve Büyükekşi’nin söylediği iddia edilen “Beşiktaş umurumda değil” şeklindeki sözlerinin doğru, olup olmadığını sordum.
Engin Baltacı, “Evet, aynen bu cümleyi kurdu” yanıtını verdi. Bunun da temelinde Baltacı’nın, “Beşiktaş olarak size destek vermiyoruz” ifadeleri yatıyor.
Bakın Sayın Büyükekşi, size destek verip, vermeme konusunda herkes özgürdür, bu düşünceyi de kişiler açık açık ortaya koyarlar. Bunda alınacak, kırılacak hiçbir şey yok. Engin Baltacı Beşiktaş’ın İkinci Başkanı, yani o kurumu temsil ediyor.
Ne demek,