Beşiktaş’ı rakiplerinden ayıran özellikleri var... Örneğin, baş döndüren pas trafiği... Güçlü bir orta sahası, ofansif kramponların fazla oluşu, üçüncü bölgede yaptığı baskı... Bunların hangisi var şu anda? Eee buna ilaveten takımın yaş ortalamasının yüksek olmasını da eklersek, ne dediğimiz anlaşılır. Kaldı ki orta sahanız güçlü değilse, sonuca gitmekte zorlanırsınız, işiniz şansa kalır! Orta saha benzetme yerindeyse dökülüyor! Golü zor buluyor, bırakın farka gitmeyi, golü kalesinde görüyor, üç puan kuş olup, uçuyor!
Şenol hoca, orta sahadaki sıkıntıyı biliyor, uyarıyor, ama görüyoruz ki olmuyor, hocam olmuyor! Medel tek başına ne yapsın, oraya koş, buraya koş, adam çırpınıyor! Tamam, Pepe ve Vida, uluslararası oyuncu, ama orta sahanın güçsüz oluşu, onları da zor duruma düşürüyor, bunu dün de gördük. Lima’nın 10. dakikada yakaladığı pozisyonu anımsayın. Ofansa çıkışları da sıkıntılı Kartal’ın malesef gerekli çoğunluğu bir türlü yakalayamıyor!
İşte bu faktörler Kartal’ın üç puana kanat çırptığı maçlarda bile göze çarpıyor! Koca bir ilk yarıda dişe dokunur, bir pozisyon var mı, ben göremedim! Oğuzhan ve Tolgay, gerçek performanslarının çok uzağında! Bu da pozisyon üretimlerine
Beşiktaş ile Partizan’ı kantara koymanın yanlış olacağını savunmuştuk daha önce, yanılmadık. Deplasmandan avantajlı skorla dönen Kartal, UEFA Avrupa Ligi’ni ilk yarıda iki golle garantiye aldı. Haaa taraftarların elbette korkuları vardı, onlar da haklıydılar. İç hatlarda sıkıntılı maçlar ortaya koyan Beşiktaş’ın bu negatif tablosu, soru işaretleriyle doluydu.
İlk yarıya bakın, o takır-takır top oynayan, rakibini pas trafiği ile boğan Kartal’ın yerinde yeller esiyordu! Ne tempoyu yükseltebildiler, ne de rakibe baskı yapabildiler! Eeee bu tip maçlarda iyi oyundan çok, skor tabelasının önemi var. Kartal, bu anlamda becerikliydi. Önce Pepe, ardından da Necip’in yerine oyuna giren Oğuzhan, kalitesine yakışır bir gole imzasını atarken, moralini yeniden kazandı. Antalya maçındaki protestoların gölgesinde oyuna giren Oğuzhan’ın hâlâ o anın etkisinde, golü attıktan sonra aşırı sevinemeyişi de bundandır. Ne dersiniz sevgili taraftarlar?
Hazır Pepe’den söz açılmışken, valla tecrübeli futbolcunun burada olması büyük şanstır. Adam hem savunmayı toparlıyor, serbest atışlarda, ileri çıkıyor, pozisyon arıyor, gollerini de atıyor. Acaba, gol yollarında sıkıntı çeken Beşiktaş’ta Pepe forvete çekilse
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ı yıllardır tanırım, içinden geçenleri diline yansıtacak kadar cesur bir fotoğraftır. Yaptıkları, başarıları ortada... Hem stadı yıkacaksın, bir yandan yenisini yapacaksın, artı hep yarışın içinde olacaksınız. Bu zorlu süreçte iki sezon ipi göğüsleyeceksiniz, kolay bir iş mi Allah aşkına? Başkan Orman’ın yaptıkları ve başarıları küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Stat ve transfer, başlı başına ekonomiyle paraleldir.
Lafı eğip-bükmeden, günümüze yani duayyen ağabeyimiz Şansal Büyüka’nın Başkan Fikret Orman ile yaptığı söyleşiye gelmek istiyorum. Başkan Orman, ‘kavga yok’ dese de, biliyoruz ki, yönetim içinde sıkıntılar var, olağanüstü kongre kararının temelinde de bu yatıyor zaten. Dememiz o ki, şurada olağan kongreye 9 ay kalmış, durup dururken niye bu kararı aldınız ki Sayın Başkan? Yeni bir seçim, zaman ve para kaybıdır, bunu bilir, bunu söyleriz. Yani Başkan Orman, kongreye her yönüyle değişime uğramış, yeni heyecan ve yeni fotoğraflarla katılacak. Böylesi fotoğrafları bulmak da şu ekonomik kriz ortamında çok zordur, zor! İşin özeti Başkan, yönetimde köklü bir değişikliğe giderken, diğer bir anlamda ‘güven’ tazelemeyi de hedefliyor, haklıdır.
Başka
Ekonomik şartlar malum, yeni oyuncular almanın zorluğunu söylemeye gerek yok. Fatih hocamızı iyi tanırız, oyun felsefesini iyi biliriz, zor şartlarla boğuşmak onun işidir, sever.
Galatasaray, Devler Ligi’nde ülkemizi temsil edecek, haaa bu kadroyla başarıyı yakalar mı, şimdiden ahkam kesmek, pek de doğru olmaz. Ne var ki, Terim kadroyu verimli kullanmayı iyi bilir. Örneğin tecrübeli hoca, Sinan Gümüş’ü ideal kadroya monte etmek istiyor, o şansı da veriyor. Sürekliliği yakaladığı anda bunu başaracağından bir milim kuşkum yok. Attığı ikinci gol, bunun en büyük göstergesidir.
Şimdi, “Gomis gitti, niye gitti, neden gönderildi” tartışmalara girmenin kimseye yararı yok. Eldeki tek alternatif şimdilik Eren Derdiyok... Sorumluluğu yüksek, biraz özgüvene biraz da takım arkadaşlarının desteğine gereksinimi var.
Nereye varmak istiyorum, hafızalarını biraz zorlayın, Fatih Terim’in elinde becerisi yüksek, gol yollarında etkili bir oyuncu grubu varsa - ki var- gerekirse forvetsiz takımı sahaya sürer, farklı bir oyun sistemiyle o anki kadroya verimlilik kazandırır. Bunu bilir, bunu söyleriz. Dünkü farkın yaratıcılarına bakın, ne demek istediğimiz anlaşılır.
Oyundan önce Emre Akbaba’ya bir paragraf
Başarılı olmuş teknik direktörlerimizi eleştirmeye pek gönlüm razı olmuyor. Ne var ki, gözle görülür hatalar yapılırsa, bize de bu hak doğuyor! Örneğin Şenol hocamız, oturmuş kadronun temel taşlarıyla oynamak, ayağınıza kurşun sıkmaktır! Gökhan Gönül, sağlamsa niye yedek? Adriano’nun verimli olacağı yer belli, niye savunmanın sağında? Gökhan’ı yedek oturtmak, tehlikelere davetiye çıkarmaktır! Valla, Caner’e helal olsun, o nasıl bir ciğerdir, benzetme yerindeyse, sol tarafı koridoru çevirdi, orta yapıyor, fırsat buldukça şutunu atıyor, yüreğini ortaya koyuyor. Ancak onun çabaları yenilgiye engel olamıyor, bu kadar fırsatı harcarsanız, olacağı da budur!
İlk yarıda topla oynama yüzdesi 73’e 27 Beşiktaş lehine. Bu kadar topa sahip ol, dört şahane fırsat üret, golle taçlandırma! Ne oldu? Rakip üç kez geldi, üçünü de gol yaptı.Hele bir Oğuzhan’ın kaçırdığı iki fırsat var ki, gözlerime inanamadım arkadaş! 34’teki pozisyonu, inanın penaltıdan kolay, kaçarı yok! Haaa iki net fırsatı gole çeviremeyen Oğuzhan’a tepkiye de anlam veremedim, taraftara yakıştıramadım! Unutmayın ki, bu kadroyla Beşiktaş sezona devam edecek!
Utku Yuvakuran, 1.92 boyunda çok genç ve yetenekli, ilk kez bir lig
Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in Partizan karşısına sürdüğü onbir tercihi fena değil... Hoca ne yapsın, eldeki malzeme bu! Düşünün Babel ve Lens sakat, Negrado ise cezalı... Güneş’in sol kanatta Adriano’nun önüne Caner tercihi bir teknik adam doğrusuydu. Sağ kanatı anlatmaya gerek yok, Gökhan Gönül’ün önünde Quaresma, daha ne olsun?
Efendim, Partizan’ın bir döneme damgasını vuran bir takım olduğunu biliyoruz... Ne var ki, neredeyse on yıldır adını bile duymadık, belli ki mazilerini arıyorlar! Haaa bir özellikleri var, sert futbolu tercih etmeleri, üstelik topa değil, rakibine!
Gördükleri bol sarı kartlar, bunun en büyük göstergesidir! Böylesi bir ekip karşısında Beşiktaş’ın zorlanacağını düşünmek yanlış olur. Ne var ki, şu takım savunması var ya, duran toplarda elimiz-ayağımıza dolaşıyor, bunu bir türlü başaramıyoruz! Partizan’ın baskı kurduğu anlarda, kazanılan topları uzaklaştırmada bile zorlanıyoruz! Ki, bu baskının temelinde top kayıpları yatıyor arkadaş!
Bi de hakem kararlarına sürekli itirazları yok mu, ayaklarından çok çeneleri çalışıyor, malesef! Ricardo Gomes’in attığı kafa golüne bakın, Vida’yı arayın ki, bulasınız! Neyse ki, Allah’tan bir dakika sonra
Yaklaşık iki yıl boyunca TRT SPOR’da SPOR BAHANE adıyla bir program yaptım. Bu süre zarfında Türk sporunun en üst düzeyindeki insanlardan, sanat camiasına kadar geniş bir yelpazede pekçok konuğu ağırladım.
Sağolsunlar beni kırmadılar, programıma konuk oldular, renk kattılar. Geleneksel futbol programlarının aksine, tartışmalardan, kavgalardan, şiddetten uzak; sporu ve sporcuyu sevdirmeye, tanıtmaya, özendirmeye yönelik sohbetler yapmaya çalıştık. Program gerek camiamızdan, gerekse izleyicilerden tam not aldı. Hem biz büyük bir zevkle program yaptık, hem de konuklar ve izleyenler keyifli anlar yaşadı. Bize bu yolu açan arkadaşlara, fırsat buldukça bu sütunlardan teşekkür ettim.
Bu yaz sezonunda önce programa ara verildiği, sonra da bitirildiği söylendi bana. Olabilir, yönetimin takdiridir. Ama hiç olmazsa ayrılırken bir vedayı hak etmiyor muydum? Benim sütunlarımdan kendilerine teşekkür ettiğim yöneticiler, bir zahmet telefon açıp bana iki yıllık emeğim için teşekkür edemezler miydi? Elbette bu işi yaparken bana para ödediler, ama ben bu işi para için yapmadım. Beni bilenler bilir, bunca yıllık gazeteciyim, benim için mesleğim her şeyin önünde gelir.
Bütün bunlara da eyvallah, tamam
İnsan gözlerine inanamıyor! Koca Beşiktaş’ın, ilk yarıda böylesi ‘kötü’, böylesi ‘mahkum’ bir futbol oynadığına ilk kez tanıklık ediyorum. Neyse ki, Kartal, ikinci yarıda aslına dönüş yaptı, geriye düştüğü maçtan yüzünün akıyla çıktı, üç golle üç puanı kaptı, gönül aldı.
Düşünün Süper Lig’e yeni çıkmış Erzurumspor, güçlü rakibini ilk yarıda benzetme yerindeyse hallaç-pamuğu gibi attı. Mütevazı bir kadroya sahip ev sahibi takım, bu yarıda alan daralttı, pres yaptı, kollektif oynadı, bir gol buldu. Sadece gol mü? Bir top direkten döndü, sayısız fırsatlar yakaladılar, golle taçlandırsalar Kartal fark yerdi, fark! Kaleci Tolga’nın kurtardıklarını da hatırlatalım. Haa kalkıp, bu kötü futbola, yorgunluk ya da rakım farkı falan diye gerekçeler göstermeyin, komik olursunuz!
Kadroda devamlılık eşittir, başarıdır, temel taşlarla oynarsanız, bina üstünüze çöker! Biliyoruz ki, Kartal’ın en büyük özelliği, pas trafiği ve kanatlardan bindirmeleridir. Şimdi, Caner gibi enerjisiyle bulunduğu kanadı en iyi kullanan, verimlilik kazandıran bir fotoğrafı yedeğe çekmenin doğruluğunu kim savunabilir? Eeee o yedekse, onun görevini Adriano’dan beklemek hayalcilik olmaz mı? Linz maçında altın gol atan,