Fenerbahçe gibi bir kulübü yönetmek öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Aziz Yıldırım, 20 yıldır o koltukta oturuyor, kimine göre başarılı, kimine göre başarısız... Bu süreçte sayın başkan tüm branşlarda toplam 65 şampiyonluk gördü.
Eğri oturacağız, doğruyu söyleyeceğiz. Onca yatırım, bu kadar transfer, bu süreçte alınan şampiyonluklarla pek de örtüşmüyor. Yani az... Ne var ki Başkan Aziz Yıldırım, özellikle tesisleşme konusunda üstüne düşeni fazlasıyla yapmıştır bizce. Bu anlamda alkışı da, övgüyü de fazlasıyla hak ediyor.
Ne var ki futbol böyle bir oyun... Her sene şampiyon olmak zorundasınız; aksi, vay halinize! Efsane Başkan Süleyman Seba’yı anımsayın. Sayısız kupalar, sayısız tesisler kazandırdı, ne oldu? En ufak başarısızlıkta tribünler ayağa kalktı, tepki gösterdiler. İçine sindiremedi, kenara çekildi, şimdilerde pişmanlar!
Dönelim asıl meselemize... Evet haziran ayında Fenerbahçe’de olağan kongre var. Başkan Aziz Yıldırım’ın son açıklamalarını yadırgadım. “Fenerbahçe artık bölünmüştür” gibi bir ifadesi var, şaşırdım. Neticede bir kongre... Varsa ki, var; tıpkı Ali Koç gibi her üye demokratik hakkını kullanabilir, adaylığını açıklayabilir. Bunun neresi sakıncalı ya da neresi
İ statistiklere pek takılmam, ne var ki Başakşehir, ilk yarıda topla oynama yüzdesi 58... Bu da ev sahibi takımın ne kadar baskılı oynadığının en büyük göstergesiydi.
Başakşehir’in kaptan Emre Belözoğlu ve Epureanu gibi etkili oyunculardan yoksun olması, Beşiktaş adına avantaj idi elbette. Gelin görün ki, Beşiktaş’ta ilk yarıda bu avantajı kullanacak ne hırs, ne de iştah vardı!
Diyeceksiniz Pepe yok, tamam, ama Lens gibi takımı eksik bırakan bir oyuncu var Kartal’da... Güneş hoca bu oyuncuda niye bu kadar ısrarcıdır, anlamakta zorlanıyoruz. Koy Adriano’nun önüne Caner’i, hiç olmazsa oyunu üçüncü bölgeye taşır. Yani, Caner hamlesi geç kalınmış hamledir, bizce!
Savunmanın önünde Tolgay ve Atiba ikilisinin etkisiz oyunu, ilk yarıda Başakşehir’in baskılı oyununda en büyük faktördü. Nitekim Elia’nın attığı golde Tolgay’ın kritik yerde kaptırdığı top büyük rol oynadı. Ne var ki o pozisyonda Tolgay’a yapılan bir faul vardı, hakem süzemedi maalesef! Tolgay’ın Oğuzhan ile değişimi etkisizliğindendir!
Artı, Edin Visca’nın kritik bir şutunda Tosic’in son anda ayak koymasını da hatırlatalım.
Kim ne derse desin, Quaresma’nın olmayışı, zorlu haftalarda Beşiktaş için büyük kayıptır.
Bir atasözümüz var, “Ayağını yorganına göre uzat” diye... Bu söz bireyler kadar kurumlar için de geçerlidir. Herkes gelirini, giderine göre ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkanlar zorlanmamalıdır. Aksine hareket edersiniz, bütçeyi sarsar, dengeyi bozarsınız. Başka bir deyişle ayağınız yorganın dışında kalır!
Bu atasözünü isterseniz gelin, zirveye oynayan takımlara uyarlayalım ne dersiniz? Haa, para-pul işinden fazla anlamam, rakamları da çok sevmem. Bunu ekonomistlere bırakmakta yarar var. Ancaak dilimiz döndüğünce, borçlara bakıp, haddimizi aşmadan yorum yapmak da bizim işimizin bir parçası...
Dememiz o ki Avrupa hayalleri kuran, o kapıyı açmaya çalışan takımların ekonomileri öyle sanıldığı gibi pek iç açıcı değil! Geçtiğimiz günlerde spor ekonomisti Tuğrul Akşar kulüplerin borçlarıyla ilgili harika bir yazı yazmış. Öyle ki bu tabloda Avrupa’nın hayal olduğunu dile getirmiş.
Garantisi yok
Yazısında, Beşiktaş’ın 2 milyar 61 milyon, Fenerbahçe’nin 1 milyar 696 milyon, Galatasaray’ın 1 milyar 515 milyon, Trabzonspor’un ise 901 milyon lira borcu olduğunu vurgulamış. Kar-zararı da yazmış, biz onlara girmeyeceğiz. İşin özeti büyük kulüplerin kasaları resmen alarm veriyor, bu
Beşiktaş’ın B.Münih karşısındaki onbiri, taraftarları şaşkına çevirdi, haklı olabilirler. Futbol bu, eleyemez ama yenebilirler, niye olmasın ki, şaşkınlıkları bundandır. Fabri, Adriano, Babel, Atiba, Talisca ve Negrado yedek... Ancak konuya bir de Şenol Güneş’in penceresinden bakmak gerekir. İlk maçın skoru malum, Kartal’a mucize gerektiğini sağır sultan bile biliyor!
Eeee bu tabloya bir de Vida’nın cezalı olmasının yanısıra Pepe ve Tosic’in sakatlığını, artı hafta sonunda Başakşehir maçını da eklersek, Güneş’in tercihlerini kişisel olarak hiç yadırgamadım. İşin özeti, Kartal rotayı tamamen Süper Lig’e çevirdi, üst üste üçüncü kez şampiyonluk hesaplarına başladı. Yalnız, şartlar ne olursa olsun, ister fark yesin, ister rövanşı kaybetsin farketmez, Beşiktaş Devler Ligi’nde ülkemizi harika temsil etti, heyecanı hep üst seviye de tuttu, elense de alkışı ve övgüyü de fazlasıyla hak ediyor. Bir alkış da taraftara... Valla helal olsun onlara, ilk maçtaki o farklı yenilgiye karşın Kartal’ı yine yalnız bırakmadılar, desteklerini de sonuna kadar sürdüler, müthiş bir taraftarlık örneği gösterdiler.
B.Münih bilinmeyen bir takım değil, tam bir Alman ekolü, farkları da burada yatıyor zaten.
Şurada ligin bitimine 9 hafta kalmış, takımlar kritik bir sürece girmişler. Konuya bu pencereden bakacak olursak, MHK’yi gerçekten anlamakta zorlanıyoruz arkadaş!
Mustafa Öğretmenoğlu ilk kez bu sezon Süper Lig’e terfi etti. Ve ilk kez büyük bir takımın maçında sahaya çıktı. Peki, MHK’nın bu kararı ne kadar doğru, bana göre çok yanlış ötesi. Nereye varmak istiyoruz, belki Öğretmenoğlu yetenekli olabilir, gelecek adına umut verebilir. Ne var ki, dünkü maçın ilk yarısında Pogba’nın Atiba’nın ikinci harekette ayağına vurması penaltı değil mi arkadaş? Üstelik pozisyona çok yakın, eee böyle bir maça tecrübesiz bir hakemi verirseniz, olacağı da budur!
Gençlerbirliği’nin çok adamlı savunma anlayışına kimse kızamaz. Konuk takım, tehlikeli bölgeden uzaklaşmanın, puanlar kapmanın peşinde. Buna karşın ilk yarıda, Beşiktaş’a pozisyon vermezken, ani çıkışlarda üç net pozisyon ürettiler, ancak Fabri’yi hesaba katmadılar. Tecrübeli file bekçisi çok kritik dokunuşlarla kalitesini ortaya bir kez daha koydu. Beşiktaş, rakibin savunma kilidini açma adına her yolu denedi, kanatlardan gitti olmadı, göbekten duvar paslarıyla delmeye çalıştılar, ancak üretemeden ilk yarıyı kapadılar.
Beşiktaş ikinci
Şenol Güneş, doğup, büyüdüğü, ekmeğini yediği Trabzon kentinin sevdalısıdır. Trabzonspor dediğiniz zaman akan sular durur Güneş hoca için... Her gittiği yerde, çıktığı televizyon programlarında kente ve Trabzonspor’a bakış açısı hep hayranlık doludur. Kısacası vefalı bir teknik adamdır Şenol Güneş...
Eyyy sevgili Trabzonsporlu futbolseverler. Bunu nasıl göz ardı eder, havalimanında Güneş hocaya sözlü saldırıda bulunursunuz?
Kimi diyor ki, keşke otobüsten inip, yanıt vermeseydi, duymamazlıktan gelebilirdi. Yooo, kusura bakmayın ama Güneş hoca, en ufak bir haksızlığa uğradığı zaman asla öfkesine fren koyamaz. Güneş, o toprakların çocuğudur. Haksızlığa isyanını da kişisel olarak yadırgamıyorum. Hele hele işin içinde hakaret varsa, ki var, burada duracaksınız arkadaşlar.
Güneş Hoca, Trabzonspor’la birçok şampiyonluk yaşadı, teknik adam olarak ise bunu bir türlü başaramadı, olabilir. Ne var ki, Beşiktaş ile iki sene üst üste şampiyon olarak kariyerini bir tık yukarı çekti.
Dememiz o ki, Güneş’in iş ahlakını tartışmaya açmak haksızlıktır. Ekmeğini yediği, suyunu içtiği takıma başarı için her şeyini verir. Bundan da bir milim şüphem yok, sizin de olmasın sevgili taraftarlar...
Neyse ki,
Beşiktaş’ta Pepe sakat, Quaresma cezalı, Trabzonspor’da ise Burak Yılmaz kart cezalısı... Üçü de takımları adına önemli silahlar... Özellikle Burak Yılmaz, bordo-mavili ekip için büyük kayıptır... Bugüne kadar 18 golü var Burak’ın... Dememiz o ki Burak golleriyle takımını bugünkü tabloya taşımıştır.
Pepe ve Quaresma biri savunmayı ayakta tutan, diğeri Kartal’ı ofansa taşıyan, ortalarıyla rakip savunmaların korkulu rüyasıdır. Eksiklikler tamam, ama Lens’in onbirde oynatılmasına anlam veremiyorum. Adam ofansa her çıkışta top kaybediyor, iki metreye pas atamıyor! Haaa ilk yarıda savunmaya kadar indi, çok kritik pozisyonda olası bir gole set çekti. Lens’i savunmaya mı çeksen acaba hocam?
Tosiç, 33. saniyede kart gördü, rekor kırdı(!) Buna ne demeli? Sakatlıklar bir yandan, kartlar diğer yandan! Böylesi tabloda Kartal’ın zirveyi kovalaması elbette zordur. Tamam, Kartal’ın iç hatlarda deplasman korkusu var deniyor, buna asla katılamıyorum. Maçın ilk yarısına bakın, onca eksiğine karşın, en fazla pozisyona giren Beşiktaş ise neyin korkusu arkadaş? Vagner Love ve Talisca yüzde yüzlük pozisyonları golle taçlandıramadılar. Hele Talisca, kaleci ile karşı karşıya, Onur’u geçmeyi beceremedi!
Mesleğimiz gereği zaman zaman İstanbul dışına da yelken açıyor, başka deyişle rotamızı üç büyüklerin dışındaki takımlara çeviriyoruz. Anadolu takımlarındaki gelişmeleri yerinde izliyoruz. Bu kez dümeni Anadolu’nun son şampiyon takımı Bursaspor’a kırdık.
Yıllar var ki bu güzelim kente uğramadık. Parkın içindeki tarihi stat yıkıldı, şehre biraz uzaklıkta muhteşem, Bursaspor’a yakışan modern bir stat yapıldı. Sağ olsun Bursaspor Kulübü Müdürü, bir spor aşığı Erhan Başoğlu ile birlikte yeni stadı gezdik, hayran kaldım. Stat Müdürü Sedat Şen bizimle yakından ilgilendi. İkisine de teşekkür ederim. Statta başarı için her şey var.
Bursaspor sıkıntılı bir sezon geçiriyor. Yönetim kanadı bir yandan bu kritik süreçten çıkmanın yollarını arıyor, diğer yandan da gözünü tamamen altyapıya çevirmiş durumda...
Nereye varmak istiyoruz, anımsarsınız bu köşede sık sık Altınordu’ya ayırdık, orada yapılanları dilimiz döndüğünce anlattık, örnek alınmasını istedik.
Evet, Bursa’da bu yönde müthiş bir proje var. Hayata geçirmek için Başkan Ali Ay, çalmadık kapı bırakmadı. Projeyi önce Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’a sundu, destek istedi. Ardından Kulüpler Birliği’nin, son olarak da Futbol