Bu evraka "bilmesi gereken" prensibi uygulanacak

YARIN yapılacak MGK toplantısı ile ilgili bütün hazırlıklar tamam.
Ve gündemin bulunduğu dosyanın üzerinde şu yazı:
"Bu evraka bilmesi gereken prensibi uygulanacak."
Böyle bir deyimi ilk kez duyuyoruz.
Ne demek "bilmesi gereken prensibi?"
Sorumuza verilen yanıt şöyle:
- Gizlilik ötesi...
Yani dosyadakileri "bilmesi gerekenler" dışında kimse görmeyecek.
Gündemindeki maddeler arasında "Türkiye'deki radikal dinci akımların rejime tesirleri"nin bulunduğu bugünkü MGK toplantısı, Refahyol hükümetinin kuruluşundan bu yana yapılan "en önemli toplantı."
Toplantıdan "hükümete tavsiyeler" kararı çıkabilir.
* * *
MİLLİ Güvenlik Kurulu bir başkan ve dokuz üyeden oluşuyor.
Başkan, Cumhurbaşkanı.
Dokuz üyeden beşi asker:
Genelkurmay Başkanı, üç kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı.
Sivil üyeler Başbakan, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma bakanları.
Kurula MGK Genel Sekreteri de katılıyor.
Ama oy hakkı yok.
Karar aşamasında oyların eşit çıkması halinde "Cumhurbaşkanı'nın oy kullandığı tarafın görüşü" geçerli oluyor.
* * *
ASKER ne diyor, ne istiyor?
Asker "iki şey" söylüyor.
Birincisi:
- Aşırı dinci akımlar devletin geleceğini tehdit etmektedir. Önlem alınmalıdır.
İkincisi:
- Toplumun bazı kesimlerinde "rejim tehlikeye düşse bile asker var ya" imajı yaygınlaşmaktadır. Bu düşünce askeri rahatsız etmektedir. Sağlıklı demokrasinin yolu bu imajın silinmesinden geçer. Asker, siyasetin dışındadır. Rejimi tehdit eden tehlikeler karşısında siviller tepki göstermeli, savcılar görevlerini yapmalıdırlar.
* * *
MİLLİ Savunu Bakanı Turhan Tayan günün yarısını sivillerin, yarısını da askerlerin arasında geçiriyor.
Yarınki toplantıdan önce Tayan ne diyor?
İşte sözleri:
- Türkiye'de derin bir devlet geleneği vardır. Demokrasimiz kökleşmiş, kurumlarımız oturmuştur. Bunlar Cumhuriyet döneminin önemli kazanımlarıdır. Demokrasinin geleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
* * *
1980 öncesinde Milli Selamet Partisi, 1980 sonrasında da Refah Partisi "yüzde 7'de, 8'de kilitlenmiş bir partiydi."
1991'de Türkeş'in MHP'si ve Aykut Edibali'nin Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yaparak barajı aşabildi.
1991 ile 1995 arasında ne oldu da, Refah "birinciliğe" yükseliverdi?
* * *
ÖZAL'sız ANAP değişime ayak uyduramadı.
Demirel'siz DYP "çizgisini ve misyonunu" tam koruyamadı.
Sol ise "çağın gerisinde kaldı... Birbirine düştü."
Refah'ın tırmanışı ile merkezin gerileyişi "eşzamanlıdır."
Refah'ı geriletmenin yolu askerin postalından değil, merkezin güçlenmesinden geçer.
* * *
NASRETTİN Hoca, samanlıkta kaybettiği yüzüğü, sokak kapısın önünde arıyormuş.
"Samanlıkta aramalısın" diyenlere ise şu yanıtı veriyormuş:
- Orası karanlık.
Merkez partiler iktidarı nerede kaybettilerse, orada aramalılar.
Bu "son bölümü" niçin yazdık?
Asker bize "isim de vererek" anlattı ki, bazı siyasetçiler "düğümü askerin çözmesini bekliyorlar."
Tembeller... İnançsızlar...
Düşünemiyorlar ki "itip, kakmalar... Dipçikle kovalamalar" Refah'ı daha da güçlendirecektir.
Demokrasi denilen narin ağacın dallarında bazı hastalıklar var.
Ama iyileştireceğiz diye, ağacı kökünden kesmenin de gereği yok.
Çare demokrasi içinde aranmalıdır.