Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kocabıyık’ın Afyon’da bir çiftliği var: 38°30°.
Çiftliğinde sadece hayvanları, tarlaları değil uzay üssünü andıran bir peynir üretim merkezi de var.
Afyon’un Tazlar köyünde uçsuz bucaksız ve son derece sessiz bir arazide böyle bir merkez görmek ister istemez şaşırtıyor insanı.
Ahmet Kocabıyık’ın bu köyü seçmesinin nedeni babası, Borusan Holding’in kurucusu Asım Kocabıyık’ın burada doğmuş ve büyümüş olması.
Asım Kocabıyık, sadece TÜSİAD’ın değil, TEMA, TEV ve İKSV gibi birçok önemli kurumun da kurucularından.
Eğitim, sanat ve kültüre katkısı büyük.
38°30° da hayvancılık, tarım ve sanatla bölgeyi kalkındırmada etkili olacak. Evet, burada İtalyan peynirleri, mozzarella, burrata, stracciatella, scamorza ve ricotta üretiliyor. Şimdilik İstanbul’da sayılı şarküteride bulabileceğiniz peynirler çok yakında bütün Macrolarda satılacak. Bir de yakında İstanbul’da mozzarella bar açma projeleri var.
Vehbi Koç Vakfı Ödül Töreni için İş Sanat Kültür Merkezi’ndeyiz. Salon hıncahınç dolu, derin bir hüzün ve gözleri yaşartan bir mutluluk iç içe geçmiş durumda.
Nasıl olmasın?
Bir yanda Mustafa Koç’un erken ve acı kaybı, bir yanda dünya çapında bir Türk profesörün müthiş başarısı...
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un Mustafa Koç’u sevgi, özlem ve rahmetle anmasıyla başlıyor tören.
Bundan dokuz yıl önce Vehbi Koç Ödülü’nün pek çoğumuzun adını hiç duymadığı bir bilim insanına verildiğini anlatıyor Ömer Koç.
“Profesör Aziz Sancar, söz konusu tören için Türkiye’ye hareket ederken Amerika’daki dostlarına ‘Türkiye’nin Nobel’ini almaya gidiyorum’ demişti.
Bundan sekiz yıl sonra dünyanın Nobel’ini de alarak hepimizi bir kez daha gururlandırdı.
Milano’nun alışveriş caddesi Via Monte Napoleone’de karşılıklı iki pastane var. Biri, 1817’de kurulan ve 2. Dünya Savaşı sonrası şimdiki yerine taşınan Cova, diğeri ise 1824’te kurulan Pasticceria Marchesi.
Cova’yı Louis Vuitton Moet Hennessy grubu alıyor, Pasticceria Marchesi’yi ise Prada grubu...
Bugün, Cova hâlâ eski haliyle aynı yerde, Pasticceria Marchesi ise Prada’nın Wes Andersonvari dokunuşlarıyla yenilenerek yine aynı yerde, aynı aileler tarafından işletiliyor.
Boşuna, Miuccia Prada “Kültürümüzü gençlere daha çekici hale getirmeye çalıştım. Hayatın ne kadar gerekli bir parçası olduğunu görmeleri için...” demiyor.
Bugün, bu iki pastane hâlâ Milanolular ve turistler için en popüler yeme-içme mekânlarından.
Geçmişe, kültürel mirasa böyle bir sahip çıkma hali var İtalyanlarda.
Kuşaktan kuşağa geçiyor
Milano Tasarım Haftası’nda en çok görmek ve görünmek istenilen sergi açılışı ve parti, Wallpaper dergisine ait. Tasarım Haftası’nın 55. yılında da bu gerçek değişmiyor. Tam üç yıl önce Wallpaper’ın “Handmade” sergisinde, Gaye Çevikel’in Decorum’u kapattıktan sonra kurduğu ve çok iyi tasarımcılarla çalıştığı markası Gaia & Gino’yu gördüğümde şaşırmıştım. Hatta sergiyi gezenlerin ilgisini en çok Gaia & Gino’nun modernize edilmiş nargileleri çekmişti. Şimdi ise Gaye Çevikel’in kreatif direktörlüğünde Wallpaper’ın otele dönüştürdüğü pasajdaki The Wallpaper Arcade’de “Simple is Beautiful” sergisini görünce şaşırmıyorum.
Dixon ve Chambers’ın şovu
Şişecam’ın dünya çapındaki markası Nude için Ali Bakova, Erdem Akan, Tamer Nakışçı gibi Türk tasarımcıların yanı sıra Ron Arad, Nigel Coates, Philippe Malouin gibi isimlerle de çalışılmış. Sergideki Nude koleksiyonunun Corso Matteotti’de yer alan Paşabahçe mağazasında satılması da önemli bir gelişme.
Çevikel’den öğreniyorum, markası Gaia & Gino, Casa International ile işbirliği yapmış. Ayrıca Çevikel, Avusturya merkezli kristal markası Swarovski’nin tasarım haftasındaki sergisinin kreatif direktörlüğünü de üstlenmiş.
Wallpaper sergisi
Dünyanın her yerinden tasarım, mobilya ve dekorasyonla az ya da çok ilgili herkes bu hafta Salone del Mobile fuarı ve Tasarım Haftası için Milano’daydı.
Boşuna demiyorlar, İtalya ‘Made in Italy’ etiketinin gücünü biraz da bu haftaya borçlu.
Şehrin dört bir yanında sergiler düzenleniyor, Zona Tortona’dan Triennale ve Brera’ya birçok bölgede açılışlar ve partilerde sosyalleşiliyor.
Sosyalleşmek de işin parçası zaten, yaptığınız iş ne kadar iyi olursa olsun fark etmiyor, duyurmak için kendi sosyal ağınızı yaratmanız gerekiyor.
Eskiden fuar alanından ilham alınırdı, şimdi sadece alış-satış yapanlar fuarda.
Artık markalar da işlerini şehre yayılan sergilerle duyurmayı tercih ediyor.
Ürünleri stantlarda olduğu gibi sergilemek yerine, bir konsept yaratıyorlar.
Bir defile, bir festival açılışı ya da bir sanat fuarı... Hangisi olduğunun bir önemi yok.
Aylar öncesinden tarihi kesinleştirseniz de, organizasyon için hummalı bir çalışmaya kalkışsanız da fark etmiyor.
Bkz. Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek olan Mamut Art Project 21-24 Nisan’a ertelendi.
Alıştık, son dakika her şey değişebiliyor, ertelenenler de iptal edilenler de olabiliyor.
Hayır, sadece tek bir nedenden değil, birçok farklı neden etkiliyor sonucu. Bkz. Pazartesi gecesi İstanbul.
Teşvikiye’den Taksim’e İKSV’nin İstanbul Film Festivali davetine gitmek mümkün değildi.
İslam Konferansı nedeniyle kapalı olan yollara bir de Vodafone Arena’daki ilk maç heyecanı eklenmişti.
Arianna Huffington, 2005 yılında, haber sitesi ve blog Huffington Post’u kurdu. Tam 6 yıl sonra AOL’e 315 milyon dolara sattı.
Time’ın ‘Dünyada En Etkili 100 kişi’ listesine 12. sıradan girdi.
Tüm başarısına rağmen en çok gurur duyduğu şey sorulduğunda, “Hayatımı değiştirmek” diye yanıtladı.
Bunda da iki önemli anın etkili olduğunu anlattı.
Biri, çalışma odasında yorgunluktan düşüp bayılması.
Diğeri de telefonda e-maillerine bakarak çocuklarıyla konuşurken, annesinden yediği fırça.
“Annem aynı anda birden fazla şeyle ilgilenmenin zararlı olduğunu bilim adamlarından önce keşfetti” diye özetledi durumu.
Aliye Turagay’ın Taksim’deki Flamingo’nun yerine açtığı Eden’da öğle yemeğindeyiz. Yeme-içme sektörünün farklı alanlarından üç kişi... Menüye ilk tepkimiz: Mümkün değil, bu fiyatlarla nasıl olur? Genelde pahalı restoranlar için kullandığımız bir cümle bu. Oysa bu sefer menüdeki 10-15 liralık yemekler, 6 liralık pilav çeşitleri vs. derken fiyatlar düşük olmasıyla şaşırtıyor bizi.
Tabii acımasızız, çoktan alışmışız sektörün oyunlarına. Yabancıları bile kendimize benzetmeyi başardık bu konuda. İngiliz asıllı Soho House bile kapıldı bu rüzgara, ilk açılışta uygun fiyatlı menüsüyle kulüp ortamına alıştırdı, çok kısa bir süre sonra fiyatlar giderek katlanmaya başladı.
İşte o yüzden, Eden’ın fiyatlarını görünce “gel gel” yapıyorlar diye düşünmemek kaçınılmazdı. Turagay’a sordum. “Fiyatlar değişmeyecek, değişmeyeceği için rahatlıkla sosyal medyada fiyatları da paylaşıyoruz. Değiştirme niyetimiz olsa paylaşmayız. Yatırımcılarımla konuşarak ancak makul fiyatlı, istediğim gibi bir yer olacaksa bu işe girerim dedim” dedi. Sonra da ekledi: “Çok zor bir dönemden geçiyoruz, çevremizde birçok kişi işini kaybediyor, büyük şirketler batıyor, maddi sorunlar artıyor. Böyle bir dönemde nefes