Gezi Parkı direnişinde en çok konuşulan ve yükselen marka Divan oldu. Şimdiye kadar nostaljik bir imajı olan otel, bu süreçte zamanın ruhunu en iyi yakalayanlardan biri olduğunu gösterebildi
Divan Oteli, Gezi Parkı eyleminde kapılarını göstericilere açtı.
Gezi Parkı sürecinde markalar arasında da kazananlar ve kaybedenler oldu. Orantısız şiddet karşısında duyarsız kalanlar kolay kolay affedilmeyeceğe benziyor. Orantısız şiddete karşı duyarlı olanlar ise kolay kolay unutulmayacak. Bunların içinde
en öne çıkan hiç süphesiz Elmadağ’daki Divan. Biber gazından etkilenenlere kapılarını açan, hatta yaralılara revir hizmeti veren Divan’ın artık Gezi gençlerinin kalbinde de ayrı bir yeri var. Şimdiye kadar Divan ne kadar nostaljik görünse de bu süreçte zamanın ruhunu en iyi yakalayanlardan olduğunu gösterdi. İşte o yüzden bu hafta konumuz Divan.
Ben kendimi bildim bileli Divan vardı. Çocukluğumda özellikle ayrı bir yeri vardı. Yaz kış her yerde dondurma yokken, kışın envai çeşit dondurma yenilebilecek tek yerin Divan olduğunu bilirdim. Çikolatalı dondurması da çikolata soslu vanilyalı dondurması da nefisti. Dondurmasının yanı sıra rokokosu da, çikolata kaplı lokumu da, vişneli mekiği de meşhurdu. Biraz büyüyünce Bağdat Caddesi’ndeki Erenköy Divan Pub buluşma noktası oldu. Cep telefonlarının olmadığı zamanda, işte böyle Divan’ın önünde sözleşilirdi. Daha sonra Bebek Divan buluşma noktası oldu. Bebek’te Lucca’lar, Mangerie’ler, Kitchenette’ler yokken Divan vardı. Elmadağ Divan’ın ise ayrı bir yeri vardı. AKM’deki konserlerden, bale gösterilerinden önce ya da sonra mutlaka gidilirdi.
Vehbi Koç kalacak yer bulamayınca otel yaptıDivan’ın Türk yemeklerine ne kadar önem verdiği de, tatlı ve çikolatalar konusunda ne kadar iyi olduğu da ortadaydı. O zaman hep aynı açıklama yapılırdı, “Ne de olsa Divan, Semahat Arsel’in gözbebeği”.
Şimdi gelelim Divan’ın 57 yıllık hikayesine. 50’li yılların başında Vehbi Koç iş için sık sık Ankara’dan İstanbul’a gelmeye başlamış. O dönemin en iyi oteli olarak kabul edilen Park Otel’de yer bulmak zormuş, çoğu zaman otel doluymuş. Şimdi binlerce otel olan İstanbul’da o zaman sadece dört otel var; Pera Palas, Tokatlıyan, Tarabya, Park Otel. Daha sonra Hilton oteli açılıyor.
Vehbi Koç kalacak yer sorununa çare bulmak için Taksim’de Tatari ailesinden 250 bin liraya aldığı bir arsa alıyor ve bir katını ailesine ayıracağı, diğer katlarını misafirhane olarak kullanacağı bir apartman yaptırmaya karar veriyor. Daha sonra Avrupa gezileri sayesinde fikri değişiyor ve bu arsaya otel kurmaya karar veriyor.
Otel inşaatı 1954’te başlıyor, binbir zorlukla devam ediyor. Derken bir uluslararası konferans nedeniyle hızlanıyor. Mecburen, delegeleri ağırlayacak başka yer kalmadığı için. Bir rivayete göre, Demokrat Parti hükümeti CHPli olduğunu bildikleri için pek de yardımcı olmadıkları Vehbi Koç’tan inşaatı hızlandırmasını ve oteli konferansa yetiştirmesini istiyor ve gerekli yardımların yapılacağı sözünü veriyor. Sonuçta otel 16 Ocak 1956’da konferans için açılıyor, daha sonra kapanıp eksikler gideriliyor ve yeniden açılıyor. Açılış öncesi de Semahat Koç ve Nusret Arsel’in düğününe ev sahipliği yapıyor.
Divan açıldığında Türkiye’de turizm sektörü de, bu alanda yetişmiş insan sayısı da yok denecek kadar az. İşte bu yüzden Vehbi Koç İsviçre’ye gidip, 5 kişilik bir uzman kadro getiriyor. Zürih’ten gelen kadro mutfağın ve Divan pastanelerinin altyapısını oluşturuyor. Türk mutfağına ise her zaman çok önem veriliyor. Daha sonra Rahmi Koç’un Londra’da gördüğü örneklerden yola çıkarak Divan Pub kuruluyor.
Adı yarışmayla bulunduPeki ama Divan ismi nereden geliyor? Günün önemli yazarları arasında bir yarışma açılıyor ve katılan yazarlardan yabancıların da kolaylıkla telaffuz edebilecekleri, otel hizmetine uygun kısa bir ad bulmaları isteniyor. Önce ‘Rahat’ adı öne çıkıyor, sonra Fikret Adil ile Ömer Sami Coşar’ın önerdikleri Divan’da karar kılınıyor. ‘İ’ başta şapkayla yazılıyor. Kanepe anlamında değil, Osmanlı sarayında devlet erkanının bir araya geldiği, önemli kararların alındığı yüce kurul ve Osmanlı edebiyatında şairlerin şiirlerini belirli yöntemle derledikleri kitap anlamında. Zamanla ‘i’nin üstündeki şapka düşüyor.
Divan Grubu Başkanı Semahat Arsel, “Divan, Yahya Kemal’den Nadir Nadi’ye, Attilâ İlhan’a dek Türk kültür ve sanat dünyasının buluşma noktasıydı. Bütün Babıâli burada toplanırdı. Nadir Nadi en sık gelen isimler arasındaydı. Öyle ki Divan’ın adı ‘Divan Nadi’ diye anılır olmuştu” diye anlatır yıllar sonra.
“O yıllarda Babıâli vardı. İstanbul’da trafik sorunu yoktu. Akşamüstü gazetelerden çıkan ünlü yazar, çizer, gazeteci, edebiyatçı takımı çoğunlukla Divan’ın barında toplanmayı severlerdi; ayaküstü bir tek atmak usuldendi... Çetin Altan, Doğan Nadi, Mücap Ofluoğlu, Baki Süha Ediboğlu gibi nice dostu vakt-i kerahette Divan’ın barında görebilirdiniz. İç açıcı bir yerdi burası; doğrudan meydana açılır, karşıdaki parkın yeşilliğine bakardı; yazar, gazeteci, sanatçı takımı da bir kadehin buğusunda insanlık, dünya ve siyaset üzerine yarenliği koyulaştırırlardı. Divan’ın barında görev yapan Avni herkesin huyunu suyunu, ne içeceğini bilirdi.” diye anlatır İlhan Selçuk “Divan Nadi’nin Sırrı” başlıklı yazısında.
Karşıdaki parkın yeşilliği işte o zaman da, İstanbul çok daha yeşilken bile, önemliydi. Şimdi eskisinden de önemli. İşte Divan, bunu en başından gördüğü ve desteklediği için şimdi bu 57 yıllık markayı çok da iyi tanımayan gençlerin de gözdesi olmuş durumda. Boşuna efsane olunmuyor. n