BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, geride bıraktığımız yılın başında, eğer yeniden aday gösterilir ve İzmir halkının teveccühüyle, başkanlığa devam etmesi halinde 2009’da tamamlanacak proje ve icraatları şöyle sıralamıştı:
- Aliağa -Menderes raylı sistemi devrede olacak.
-Üçyol -Üçkuyular ve Ege Üniversitesi Hastanesi -Bornova Merkez metroları hizmete girecek.
-Sarnıç, Gaziemir, ESBAŞ, Büyük Çiğli - Harmandalı, Evka -5 ve Ulukent alt geçitleriyle kesintisiz karayolu trafik akışı sağlanacak.
-Bornova Hamdi Dalan Kavşağı bitecek.
-Körfez’de 8 yeni vapur daha çalışacak.
-Yeni yeraltı su kaynaklarıyla şebeke beslenecek.
-Çamlı, Değirmendere ve Bostanlı Barajları inşa edilecek.
-Gördes’ten İzmir’e su gelecek.
-Homeros Vadisi açılmış olacak.
-Çiğli, “Kent Ormanı” kazanacak.
-Hayvanat Bahçesi Sasalı’daki Doğal Yaşam Parkı’na taşınacak.
-Adnan Saygun Kültür Merkezi bitecek.
-Yeni bağlanan 48 belediyeye arıtma tesisi yapılacak.
-Uzundere toplu konutları hizmete girecek.
-Buca’daki 578 toplu konut tamamlanacak.
-Jeotermalde çok büyük bir atak olacak.
* * *
Koyu renkte yazılı icraatlar, tamamlanmış veya tamamlanmak üzere...
Yani...
Başkan Kocaoğlu, verdiği 16 sözden yarısını yerine getirmiş.
Tutulamayan sözlerin “en babası” olan Aliağa - Menderes Metro hattı ile Üçyol - Üçkuyular Metro hattı tamamlanamadı ya da tamamlatılmadı. Nedenlerine girmek istemiyorum.
Çünkü...
Geçen yılın son aylarında İzmir’in gündemi hep metroydu.
* * *
Körfeze yeni 8 vapur da alınmadı.
Şimdi 2010 -2011 yatırım planına konulmuş. Alınacak vapur sayısı ise 10’a çıkarılmış.
* * *
Baraj inşaatları da hükümetin engelleri nedeniyle gerçekleştirilemedi.
* * *
Gördes’ten İzmir’e su getirme çalışmaları sürüyor.
* * *
Çiğli’ye Kent Ormanı kazandırılması için de çalışmalar devam ediyor. Fidan dikimleri yapılmış durumda.
* * *
48 belediyeye arıtma tesisi kazandırılmaya başlandı. Şu ana kadar epey bir mesafa alındığı bu yıl sahildeki bütün belediyelerin arıtma sorununun çözüleceği söyleniyor.
* * *
Uzundere’de TOKİ’nin inşa ettiği toplu konutlar bir türlü sahiplerine teslim edilmedi.
Görüldüğü gibi, Başkan Kocaoğlu, geçen yıl derslerinin yarısını geçti.
En önemli ders olan metrodan ‘kırık not’ aldı. Yerel seçimlerde İzmir halkının ‘kanaat notu’ ile diploma alıp, beş yıl boyunca ‘yüksek lisans’a başlayan Kocaoğlu, yeni dönemde neler yapacak? İzleyip göreceğiz.
Unuttuğumuz ve unutturulan iki şey...
ARALIK ayı içinde Türkiye’nin kalkınması, dışa bağımlılıktan kurtulması açısından büyük önemi olan iki konu adeta es geçildi.
Biri “Yerli Malı ve Tutum Haftası”, diğeri ise “Kooperatifçilik Günü”.
Nedense Yerli Malı ve Tutum Haftası’nı ülkemizde bilinçli bir şekilde unutturma, yok sayma programı yürütülüyor.
Öyle bir hava veriliyor ki; sanırsınız böyle bir hafta ancak 1930’ları yaşamak, nostalji yapmak isteyenlerin fantezisi!...
Oysa ki gerçek hiç de öyle değil...
Geçmişi anmaktan öte, gelecek kaygısı.
İç ve dış borç toplamı gayrı safi milli hasılanın çok üstüne çıktığı, ithalatın ihracattan fazla olduğu, işsizliğin patladığı bir ülkede tasarrufun önemini, ulusal sanayi ürünlerinin tercih edilmesi gerektiğini anlatmayacağız da ne yapacağız?
* * *
Kuşkusuz 1930’ların Türkiye’sini 2000’li yıllarda aynen yaşamak mümkün değil. Ama her ülke kendi sanayisini desteklemeli, desteklemeye çalışmalı.
Yerli sanayiyi korumak demek, yabancı mallara gümrük kapılarını kapamak, ya da aşırı vergi koymak, demek değildir.
Ama yerli sanayi, yabancının kalitesinde mal üretiyorsa, hatta ondan ucuza satıyorsa, elbette bu sanayi desteklenmeli, korunmalı.
Yok, hem çürük-çarık mal üreteceksin, hem de yabancıdan daha pahalı satacaksın, sonra “Devlet beni korusun!” diyeceksin, yok öyle şey. Yerli Malı ve Tutum Haftaları artık bir seçenek değil, zorunluluk. Üstelik yılın bir haftasına sıkışmış yasak savma değil, tüm bir yıla yayarak yapılmalı.
* * *
Aynı şekilde kooperatifçilik de geçmişte ve günümüzde ülke ekonomisinde önemli görevler üstlenmiş kurumların başında geliyor.
Çünkü kooperatifçilik bir güç odağıdır, baskı aracıdır.
Nitekim, TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin, 2009 yılına damgasını vuran ekonomik krizin, kooperatifçilik kavramını yeniden dünya gündemine yerleştirdiğini belirtiyor ve “Yoksulluğun çaresi birleşmekte” diyor.
Gerçekten de kooperatifler, bireylerin tek tek altından kalkamayacakları işleri gerçekleştiren birer dayanışma kuruluşudur.
Kooperatifler birer demokrasi okuludur.
Bütün ülkeyi kaplayacak tesisleri, fabrikaları, depoları, satış mağazaları ve eğitim kurumları ile kooperatifler, işsizliğe karşı düşünülecek çarelerden biri olabilir.
Böylesine roller üstlenmesine karşın, ülkemizde kooperatifçiliğe ne yazık ki yeteri kadar değer verilmiyor.
Örneğin; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na kayıtlı tarımsal amaçlı toplam 11 bin 295 kooperatifin 5 milyon 52 bin 501 ortağı bulunuyor.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan izinli ise 40 bini konut yapı olmak üzere 48 bin kooperatif var. Bu kooperatiflere ise 3 milyonu aşkın kişi ortak. İzmir’de ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na kayıtlı 6 bine yakın kooperatif bulunuyor.
Kooperatifçilik, (iyi yönetildiği ve denetlendiği takdirde) ülke ekonomisinde lokomotif görevi görebilir.
Yeter ki gereken önem verilsin, desteklensin, önü açılsın.
Bu nedenle, işsizliğin azaltılması ve adaletli bir kalkınmanın olması için Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, isminin gereğini yerine getirmelidir.
Sizce de öyle değil mi?