Hani şu cep telefonu yanında olmadığında fermuarının açık olduğunu fark etmişlere özgü bir telaşla ceplerini döve döve arananlardan?..Bir süre telefon çalmadığında "Bir sorun mu var?" diye merakla aletin ekranına bakanlardan?..Yemekte, yatakta, tuvalette lüzumlu lüzumsuz, yerli yersiz ve dur duraksız konuşup yemeği, yatağı, haceti kendine zehir edenlerden?..Hem cepsiz yaşayamayacak kadar bağımlı hale gelip hem bu bağımlılıktan şikayet edenlerden?.. Tatile cep telefonu, dizüstü bilgisayarı ve çocuğun atari koleksiyonuyla gidenlerden...Öyleyseniz, kendinizi iyi hissetmek için Açık Denize gidin:Bu düşük bütçeli film, telefon bağımlılığınızı kutsayıp yakınmalarınıza son verebilir.* * *Aynı anda iki telefonla birden görüşüp evin içinde bile birbirleriyle cep telefonundan haberleşecek kadar işkolik olmuş, tipik Amerikalı bir çiftin hikayesi Açık Deniz...Yine cır cır öten telefonlara cevap yetiştirerek Karayiplere tatile gidiyorlar.Niyetleri dalmak ve okyanusun dibinde kenti, ofisi unutmak..."Dalıyorlar", ama ne yazık ki, onları bir turist kafilesi eşliğinde dalmaları için açık denize götüren kaptan da "dalıyor" ve bu ikiliyi okyanus ortasında unutup dönüyor.Film bundan sonra başlıyor.Bizim ikili, köpekbalığı kaynayan, uçsuz bucaksız bir denizin ortasında, yakıcı güneş altında, susuz, yiyeceksiz kalakalıyor.Ve sona doğru, yakışıklı adamımız, teknecilerden alacağı tazminat hayalleri yerini ölüm korkusuna terk ederken o an ofisinde olmanın hasretini çekiyor.* * *Film uyduruk; ama bu mesaj kulak tırmalayıcı..."Açık Deniz"in satır altlarında, gündelik hayatından sıkılıp başka dünyalara açılma hayali kuranlara okkalı bir gözdağı ve "Oturun oturduğunuz yerde, açık denizler tehlikelerle dolu" tehdidi var.Film, efsanevi iletişim çağının kapsama alanından çıkıp deniz ortasında baş başa kalmış bir çiftin ilk kez gerçekten birbiriyle iletişim kurabilmesi gibi mümbit bir alana açılabilecekken, öyle yapmıyor; insanı kablolarla bağlayıp köleleştiren iş yaşamına bir methiyeye dönüşüyor.Bunu yaparken de büronun alternatifi doğaya alabildiğine korkunç bir kostüm giydiriyor.O kadar ki, çıktığınızda "Çok şükür kıyıda, evimdeyim. İşim, eşim ve sürekli çalan bir cep telefonumum var. Telefon sesi, kuş sesinden evlaymış" diye şükredesiniz geliyor.* * *Zaten işine tutsak düşmüş modern insanın üç günlük kaçamağını böyle öcülerle burnundan getirmek ne insafsızlık...Oysa fotoğraf makinenizin bir köpekbalığı midesinde bulunması kadar korkunç bir insanlık manzarası da cep telefonunuzun mayonuzun içinde bulunması...Aynı sofrada yemek yiyen iki insanın sürekli üçüncülerle cep telefonuyla konuşur hale gelmesi...Hayatı kolaylaştırmak için geliştirilmiş bir cihazın hepimizi esir alması...Bu iletişimsizliğin, bizi açık denizde baş başa kaldığımızda bile birbirimizi anlayamayacak kadar sığlaştırması... Kent, doğadan daha korkutucu; ve "cepli hayat" koşullarında birbirimize açılabilmenin yolu, biraz da denizlere açılmaktan geçiyor. can.dundar@e-kolay.net Siz de onlardan mısınız?