"Savaş iyi de, insanların ölmesi fena" der gibi...Biri sebep, diğeri sonuç oysa...Trafik, Formula'da doruğa çıkan bir tutkunun, bir hayat düsturunun zehirli meyvesi...Trafik kazaları da öyle...Gürültü de...Bir İstanbul parkından çıkan sesin desibel yüksekliğiyle böbürlenir hale gelmemiz de...***Hafta sonu "Büyük yarış"a davetliydim.Lakin kendimi bildim bileli arabalara karşı ilgisizim.Nicedir de hayat seyrimde bilinçli olarak frene basmış vaziyetteyim.Hız, haz vermiyor bana... Ses duvarını aşma heveslisi değilim. Aheste sular gibi akar saatlerim...Sürat bağımlılarının yarışa kilitlendiği saatlerde biz bir belgesel çekimi için Hacıbektaş yolundaydık.Konaklama noktalarında, Formula seyretmek için durup televizyona yapışanları izleyerek ve gördüklerinden etkilenen acul sürücülerin kornaları ve sabırsız selektörleriyle taciz edilerek vardık Hacıbektaş dergâhına...Halen müze olan yapının "Çilehane" kapısına gelince mihmandarımız, Hacıbektaş-ı Veli'nin bu boş ve loş odada, ancak ölmeyecek kadar yiyip içerek 40 gün halvete çekildiğini anlattı.İçeri gireni saygıya zorlayan alçak kapının eşiğinde başımı eğip hücreyi andıran odaya girdim. İçerisi ıssız ve sessizdi. Karanlığı, üstteki minik pencereden sızan bir dirhem ışık kırıyordu. Sükûnetin koynunda bir süre iç sesimi dinledim."Gürültüye" dayanamayarak çıktım.Korkarım çoğumuz, bu ruhani gürültüden kaçmak için atıyoruz kendimizi dünyevi gürültünün kucağına...***Sürat tutkunlarına Milan Kundera'nın "Yavaşlık" romanını (Can Y., 1995) tavsiye ederim.Romanın girişinde motosikletinin üzerine yumulmuş bir insanın korkusuzluğunu sorgular Kundera...İnsanoğlunun korkusunun kaynağı gelecekte, yarın endişesindedir.Motorcu ise sürerken geçmişten ve gelecekten kopmuş, "o an"a tutunmuştur. Artık eşi dostu, çocuğu umurunda değildir. Romanın ilerleyen sayfalarında başka bir tespit ışıldar:"Sokakta yürüyen bir insan bir şey hatırlamak istediğinde yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşın az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır."Bir başka deyişle;"Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız."***Belki de ondandır hıza bunca sevdalanmamız...Daracık bir odada, sessizliğin tufanında, kendimizle baş başa, samimi bir tefekkürün çilesini göze alamadığımız için sahte telaşlar uydururuz.Durursak net göreceğimiz dertler koşarken silikleşir; unuturuz.Tatilde bile bileğinde saatten bir kelepçeyle dolaşmanın, gecikme telaşıyla ha babam saniyeleri saymanın, birkaç dakika boş geçti mi hayatı ıskaladım sanmanın, her dakika bir faaliyet yaratacağım diye huysuzlanmanın, hayat sona yaklaştıkça dinginleşeceğine daha da hızlanmanın, iç sesi bastıran dış gürültüden haz almanın, evde televizyon sesi olmadan bir dakika bile duramamanın temelinde bu umarsız çaba vardır:Unutmak...***Yavaşlayın;Hatırladığınızı, sorguladığınızı, derinleştiğinizi, rahatladığınızı göreceksiniz.Korkmayın;Bu halinizi daha çok seveceksiniz. can.dundar@e-kolay.net "Formula 1'de her şey iyiydi, tek sorun trafikti" diyorlar.