Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rahmetli ağabeyimiz Metin Toker’in meşhur lafıdır: “Makulü normalde aramak lazımdır.”
“Makul”, bu yılki 1 Mayıs’ın simge sözcüğü haline geldi.
Ama herkesin ayrı “makul” anlayışı olduğu da ortaya çıktı.
Vilayet, “makul”den, “makbul”ü anlıyordu; yani kendi “istediği kadarı”nı...
DİSK’e göre ise “makul” olan, tüm üyelerinin meydanda toplanmasıydı.
Toker’in sözü o yüzden önemli:
“Makul” normalde aranmalıydı; “normal” ise Metin ağabey belki katılmazdı ama- bence Taksim’in tüm işçilere açılmasıydı.
Çünkü;
Kendi Belediye Başkanlığı döneminde alanı Bosna mitingine açmış bir Başbakan’ın, şimdi “Alan mitinge müsait değil” demesi açıkça çifte standarttı.
Çünkü;
32 yıl önce o alanda büyük bir katliam yaşamış olan DİSK’in, aynı alanda kutlama ve anma yapması hakkıydı.
Çünkü;
Vilayetin, “çok içince dağıtan bir sarhoşa makul düzeyde içki verirmiş” gibi bir tavra girmesi haksızlıktı. Bir “dağıtma” varsa DİSK bunun sorumlusu değil, kurbanıydı; “dağıtanlar” ise hep saklandı ve yargılanamadı.
Çünkü;
Sırf bu yüzden DİSK’in Taksim ısrarı politik olarak anlamlıydı; asıl inatlaşan, meydanı vermemekte direnen iktidardı.
* * *
Sonuçta DİSK tırnağıyla kazarak ve üstlendiği siyasi misyonu bir adım daha ileri taşıyarak, 30 yıldır kapalı tutulan Taksim kapısını “kısmen” araladı.
Vilayetle işbirliği içinde yapılan bir kitlesel kutlamanın tehdit oluşturmadığı, tersine, tehdidin dizginlenmesine yardımcı olduğu anlaşıldı.
Hükümet inat etmese, sendikalara destek verse, hem bütün emek güçleri Taksim’de bayramın adına yaraşır bir “birlik ve dayanışma” gösterisi yapabilecekti; hem de belki şiddet içeren taşkınlıklar, örgütlü sendikal güç tarafından daha kolay önlenebilecekti.
Biz de yakın tarihimizde ilk kez, bir işçi bayramını, şölen havasında, omuz omuza, türküler, marşlarla, coşkuyla kutlamanın keyfini sürecektik.
Yine olmadı.
* * *
1 Mayıs krizinin dersleri şunlar:
1) Birçok otoriter devletin “agorafobi”si, yani “meydan korkusu” vardır. Halkın öyle uluorta meydanlarda toplanması, buluşup dayanışması, muhalif sloganlar atması hoş karşılanmaz. Ankara’da Kızılay’ın yaya trafiğine kapanması, Taksim’de mitinglerin yasaklanması, özünde bu korkudan kaynaklanıyor. DİSK aslında dün, bu korkunun üzerine yürüdü. Ve önemli bir kazanım elde etti.
2) Yasaklar, ne hak mücadelesini önleyebiliyor, ne de şiddeti... Tersine, tahrik ediyor. Şiddet, ancak genişletilen demokratik haklarla yatıştırılabilir; artan baskılarla değil.
3)Yine anlaşıldı ki, “polis şiddeti” denilen şey, sanıldığı gibi görevli polislerin çığırından çıkıp göstericilere saldırmalarından kaynaklanmıyor; müsamahanın hudutlarını tepedeki irade belirliyor. O irade “Saldırmayın, coplamayın” derse, istisnalar dışında polis buna uyuyor.
Ve... 4) Sendikalar hak mücadelesi veriyorsa, önce aralarında birlik olmalılar. 1 Mayıs örneği de gösterdi ki, hak, “müsaade” ile değil, “mücadele” ile alınıyor.
Tüm sendikalar bunun bilincine varırsa seneye 1 Mayıs, Taksim Meydanı’nda 500 bin işçiyle kutlanır.