Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı bu soruyu yanıtlamadı.   Herkesin bildiği, ama ancak bazılarının yazabildiği cevabı açıkça yazalım burada:
“Fethullah Gülen cemaatiyle...”
Ayrıntılarda boğulmuş gibi görünen meseleye kuşbaşı bakmakta yarar var:
Gülen cemaati ile TSK arasında nicedir bir örtülü savaş yaşanıyor.
Org. Başbuğ’un tabiriyle “asimetrik harp...”
* * *
MGK’nın internet sitesinde “asimetrik harp” şöyle tanımlanıyor:
“Yarattığı ani ve hazırlıksız durum nedeniyle ülkelerin siyasi, sosyal ve ekonomik sistemlerinde istikrarsızlıklara neden olan, düşük seviyede kuvvet ve teknoloji kullanarak etkin olmayı amaçlayan tehdit algılaması...”
“Asimetrik” derken, savaşan tarafların güçlerinin eşit olmadığı anlatılmak isteniyor.
Zayıf taraf, açığını kapatmak için güçlü tarafın zaaflarını buluyor ve kullanıyor.
11 Eylül saldırısında Washington’unki “güvenlik zaafı”ydı.
Bir başka zaaf, siniri bozulan “rakibin sertleşme temayülü” olabilir ve bu da onu hataya zorlayabilir.
* * *
“Harbin” iki tarafının da sicilinin pek temiz olmadığını söylemek gerek...
Psikolojik harpte enstrüman olarak kullandıkları basının karnesi de parlak sayılmaz.
Ama yine de sonuç, hiç fena değil:
Türkiye’yi 2 hafta “bir kâğıt parçası”yla oyalamayı ve burada da saflaştırmayı başardılar.
“Kâğıt parçası” denilen bu “faili meçhul belge”yi önemsemediğim sanılmasın.
Unutulmamalı ki, Şemdin Sakık’ın “PKK ile işbirliği yapan gazeteciler”e ilişkin uydurma ifade tutanağı da “bir kâğıt parçası” idi, ama ona dayanarak Genelkurmay’ca çıkarılan andıç, tarihi lekelemişti.
6 Eylül 1955’te “Atamızın evine bomba kondu” haberini manşete koyan Yeni İstanbul gazetesi de “bir kâğıt parçası” idi. Sonuçta o “kâğıt parçası”, 6-7 Eylül faciasını yaratarak Türkiye’nin kaderini değiştirdi.
* * *
Org. Başbuğ’un açıklamasının satır altlarında hepimize artık doğal gelen, ama aslında dehşet verici bir “iç savaş”ın izleri var:
Org. Başbuğ, “Belge ayın 4’ünde bulundu, 12’sinde bir gazeteye servis edildi” derken muhtemelen soruşturmayı yürüten polisi ve(ya) savcılığı ima ediyor.
Polis ile asker, yani devletin iki silahlı gücü arasındaki derin itimat krizi ve içten içe süren nüfuz mücadelesi nicedir biliniyordu.
Şimdi bu mücadeleye askeri savcılık/sivil savcılık bilek güreşi ekleniyor.
“Taraflar”, kendi yargı kanallarıyla birbirlerine kılıç çekiyor.
Dövüşte ring olarak, yine “tarafların medyası” kullanılıyor.
Sızdırmalar, demeçler, blöfler, restler, savunma ve saldırılar hep basın aracılığıyla yapılıyor.
* * *
Bu kavganın kötü yanı, yeni başlamış olması, barışın çok uzak görünmesi, yakında daha şaibeli atakların beklenmesi değil; bu noktadan sonra tarafların uzlaşması durumunun da kuşku yaratacak olması... Çünkü o zaman da “İşin üzerini örtmekte anlaştılar” kuşkusu doğacak.
O yüzden ben (de kavganın taraflarına mesafeli duran az sayıdaki meslektaşım gibi) nicedir her belgeye, her habere, her tayine, her makaleye, her demece yukarıda anlattığım “bilek güreşi” çerçevesinden bakıp anlamaya çalışıyorum.
Size de tavsiye ederim.