Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta Ayhan Aydan’ın ölümü dolayısıyla Bebek Davası’ndan söz etmiştim bu sayfada. Gelen mesajlardan anladım ki, eskilerin çok iyi bildiği bu davaya genç kuşak yabancı. Oysa bu bir dönemin simgesel yargılamalarından, utanç davalarından biri. İstek üzerine, bu “ibretlik dava” dosyasını -biraz da utanarak- açıyorum

Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerine alındılar. Müdafiler hazır. Yassıada’da duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı.”
Yassıada’yı hatırlayanlar, bu cümleleri de hafızalarında saklıyorlar. O dönem radyodan yayınlanan duruşmalar Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un bu cümleleriyle başlardı.
“Getirilen sanıklar” bir dönemin yönetim kadrosuydu. Çoğu idamla yargılanıyordu.
Ancak 31 Ekim 1960 günü getirilen iki sanık, farklı bir suçlamayla oradaydı. “Davanın konusu” “yeni doğmuş gayrı meşru çocuğu öldürmek ve bu suça azmettirmek”ti. Beş yıl önce doğan bebeği öldürmekle suçlanan sanık, Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Fahri Atabey’di
Azmettirmekle suçlanan ise, Başbakan Menderes.

“Çocuğu öldürmüşsünüz”
Başol ilk gün Menderes’i kürsüye çağırdı ve kendisine atfedilen suçu şöyle özetledi: “Siz Ayhan Aydan’la münasebet tesis etmişsiniz. Bundan meşru olmayan bir çocuk dünyaya gelmiş. Sanık Fahri Atabey’i azmettirmek suretiyle çocuğu öldürmüşsünüz.”
Devrik Başbakan çok kibar bir üslupla söze girdi: “Böyle bir suçla uzaktan yakından alakam mevcut değildir. Muhterem Soruşturma Kurulu’nda sorguya çekildiğim ana kadar, bu çocuğun normal bir ölümle öldüğü kanaatine sahiptim. Fahri Atabey’i böyle bir azme sevketmek için hiçbir teşebbüsüm olmamıştır. Ayrıca Fahri Atabey Ankara’ya geldiği zaman, çocuk çoktan vefat etmiş bulunuyordu.”

“Aydan ilişkinizi yaymış”
Davanın amacı devrik Başbakan’ı kamuoyunda küçük düşürmekti. O yüzden mahkeme, Menderes’in özel hayatını deşmeye başladı: “Ayhan Aydan sizinle olan münasebetini gizlememiş, hatta sezildiğine göre biraz da yaymış. Herhalde zamanın Başvekili ile münasebet tesis etmekten iftihar duymuş olacak.
“Ayhan’ın annesi ve diğer yakınları ‘Doğum zor olmuştur. Hatta kordon dolanmıştır. Binaenaleyh harici bir müdahaleye lüzum yoktur. Çocuk zaten ölecekti’ diyerek sizi kurtarma yolunu tutmuşlar. Doğumu yapan doktor ise ‘Hayır, doğum zor değildi’ diyor.”
Menderes bu iddiayı yalanladı: “Ayhan Aydan, ifadesinde doğumu yaptıran doktoru kendisinin davet ettiğini söylüyor. Bendenizin telefonumun, çocuğun doğumundan çok sonra vaki olduğunu söylüyor. Benim Fahri Bey’e telefon edip ‘Bir şey yap’ demem varit değildir.”

Makam arabasındaki ölü bebek
Başol dedi ki:
- Siz tahrik etmese idiniz böyle gece vakti büyük bir hastanenin Başhekimi ta İstanbul’dan kalkıp yanına bir hemşire alıp devletin arabasına binerek bu zahmeti yapar mı? (..) Ayrıca 2 numaralı araba orada imiş. Çocuğun cenazesini bu araba ile götürmüşler. Bu da sizin malumatınız olduğunu gösterecek bir karine... (Çocuk) ‘Fevzi oğlu Ahmet Aydan’ diye kayda geçmiş.
- Malumatım yok Reis Beyefendi.
- Sonra Ayhan’dan sormadınız mı?
- Ondan sonra Ayhan Aydan’ın yüzünü hiç görmedim. Telefonla birçok konuşmalarımız oldu. (..) Ayhan Aydan, bir başka münasebet tesis ettiğimi, onurlu bir insan olarak sezdi ve anladı. Bendeniz de aynı hislerle kendisinin hislerini tahriş etmek istemedim. 4-5 senedir yüzünü görmedim. Telefonla daima bana ‘Bir gün beraber olalım, çocuğun kabrini ziyarete gidelim’ derdi.
- Yeni bir münasebetinizin olduğu beyan edildi.
O yeni münasebet kiminleydi?
- Onu bırakalım Reis Bey (gülüşmeler).

Bebek Davası tutanakları


Ayhan Aydan kürsüde; Adnan Menderes arkada onu dinliyor.



SAVCI ZARFI AÇTI:
“Bu, bir kadın külotudur”

31 Ekim 1960 günkü duruşmada Başsavcı Yardımcısı, Başvekil’in makamındaki kasadan çıkan bir zarftan söz etti:
“Zarf üzerinde ‘Adnan Menderes’ imzası tamamen kapatılmış ve kapanan yerlere bu imzalar atılmıştı. Heyet tereddüt etti. Acaba içinde ne vardı? Yumuşacık bir zarfta ne olabilirdi? Belki bu, Atatürk’e ait bir hatıra mı idi? Bu kadar heyecanla zarf, elden ele dolaştırıldı ve nihayet açıldı. İçinden çıkan, maalesef bütün Heyet azalarının tüylerini diken diken etti. Şimdi size bu zarfın içinden çıkanları göstereceğim.
“Zarfı açıyorum (Hakimler Heyeti’ne göstererek).
“Bu, bir kadın külotudur. Ala küçük olduğuna bakılırsa pek genç yaşta bir kadına ait olacak. Bu fotoğraflar, kimbilir hangi kadın tarafından bırakılmıştır?
“Ya bu küçük kutunun içindeki çıplak kadın resimlerine ne diyelim? Herhalde Menderes’in kadınsız kaldığı günlerde teyemmümüne yardım edecektir.
“Bu, cidden hazin bir manzaradır. Daha neticelerini bu zarfın dışında gördük ve getirmedik.
“Şimdi Menderes’in Meclis’te bulunmayışının sebeplerini ve ‘Memleket dertleri ile o kadar meşgulüm ki ben Meclis’e gelemiyorum’ diye mazeret sıralamasının asıl sebebini öğrenmiş olduk ve üzüldük bu hazin manzaraya.”

“Başka davada lazım olur”
Menderes’in avukatı Burhan Apaydın müdahale etti:
“Şahsa ait ileri sürülen hususlar ve şu şekilde fotoğrafa poz vererek elde kaldırılan külotlar, hiçbir suretle bu muhterem salonda, şu muhterem heyete karşı zarfın içinden çıkarılacak nesneler değildir. Bunların dava ile katiyen alakası yoktur. Müvekkilim 10 sene bu memlekette Başvekillik etmiştir. ‘Yere düşmekle cevher, sakıt olmaz kadr-ü kıymetten.’”
Salon dalgalandı. Başkan, “zarftan çıkan eşya”nın Menderes’e sorulma talebini reddetti. Külot ve fotoğrafları savcıya iade ederken; “Alın götürün bunları. Başka davada lazım olur” dedi. Salondan gülüşmeler yükseldi.

AYHAN AYDAN:
“Ben Allah’tan korkarım Hakim bey!”

Sıra, merakla beklenen tanıktaydı. Ayhan Aydan kürsüye geldi. Yemin etti.
Başkan sordu:
“Sanık Adnan Menderes evli. Böyle olduğu halde bununla münasebet tesis etmişsiniz. Ondan meşru olmayan bir çocuk dünyaya gelmiş. O, çocuğun hayatta kalmasını istemiyormuş. Doktor Fahri Atabey’i celbettirmiş ve çocuğu ortadan kaldırtmış.”
Ayhan Aydan dedi ki:
“-Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım ve kendisini çok sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk yapmaktı. Maalesef bunda muvaffak olamadım.
“Doktor Fahri Bey’i 18 sene evvelinden tanırım. İlk çocuğumun da doktorudur. Doğumumu onun yapmasını istiyordum. 8 aylık iken geceden sancılar başlamıştı. Sabah Fahri Bey’e telefon ettim, Hastanede yoktu. Haber çıkmayınca Florya’daki evden Adnan Menderes’i aradım. Evde yoktular.
“Çok rica ediyorum, bana Dr. Fahri Atabey’i bulup yollayınız” dedim.
Poker oynarken sancım çok kuvvetlendi. Dr. Alaeddin geldi. “Siz doğum yapmak üzeresiniz” dedi. Doğumu yaptı.
- Bizim mevzumuz doğumdan sonra (Gülüşmeler). Doğan çocuğun öldürülmesi meselesi.
- Çocuk, kordona dolalı vaziyette ve ayaklarından geldi.
- Doğumu yapan doktor Alaeddin “Doğum kolaylıkla yapıldı” diyor.
- Hayır efendim. Çok zor bir doğum yaptım.
- Çocuk hangi müdahale ile öldü?
-Eceli ile öldü.”
-Doktor Fahri geldiğinde çocuk ölmüş mü idi?
-Ölmüştü.
-Siz ve aile efradınız, çocuğun miadından evvel doğmuş, yaşama kabiliyetini haiz değilmiş gibi konuşuyorsunuz. Doğum kolaylıkla yapıldığı halde zor olduğunu gösteriyorsunuz, Adnan Bey’i kurtarmak için.
-Hayır efendim. Adnan Bey’in vaziyetini görüyorsunuz. Ufacık şey neye yarar. Ben Allah’tan korkarım. Allah’ın verdiği ceza çok büyük.

SAVCILIK AĞIR KONUŞTU:
“Şakakları viski terleyen sarhoş çapkın”

19 Kasım 1960 günkü 6. oturumda Başsavcı Yardımcısı Fahrettin Öztürk esas hakkındaki mütalaasını okudu. İşte Yassıada’nın ruh halini ele veren o ağır mütalaadan bazı bölümler:
“Menderes 1948’de Ayhan Alnar isminde evli bir kadınla tanışmış ve kendi tabiri ile ‘bir arkadaş gibi’ samimiyet tesisine muvaffak olmuştur. 1950’de nüfuzunu bu kadını elde etmek pahasına harcayarak, 1951’de kocası Ferit Alnar’dan boşanmasını sağlamış ve kendisine metres ittihaz eylemiştir.” (...)
“Adını halis Müslüman çıkaran bu Başvekilin, evli iken ve yetişkin çocukları varken, sanatkar diye koruması ve hatta saygı duyması gereken bir evli kadınla yıllar yılı zina etmesi ve bu yetmiyormuş gibi, başka evli kadınları, hem de devletin mühim mevkilerinde vazifeli şahısların karılarını metres tutması yakışır mı?
“Dahası var; Menderes birçok kereler, abdest almaya bile vakit bulmadan, bu metreslerinden birinin yatağından çıkar çıkmaz Eyüp Sultan’a ziyarete gittiği, hem de kadir gecesi cemaatin arasında görünmeyi tasarladığı artık herkesçe bilinen gerçeklerdendir.
“Nihayet, devletin gizli evraklarının saklandığı bir kasaya ‘Tarihi hatıraları muhtevidir’ yaftası yapıştırıp içinde, her biri bir günahın delili sayılabilecek mahiyette kadın çamaşırları, müstehcen resimler saklanmasının hangi ruhi sapıklığın eseri bulunduğunu belirtmekten haya duymaktayız.
“Bir saat önce metresinin yatağından kalkan ve şakakları viski terleyen sarhoş bir adam, karşımıza geçip de ‘Bu mübarek günde oruçlu ağzımla sizi mi kandıracağım’ gibi laflar etmeye, göz boyamaya kalkışırsa, artık bu sahtekarlığının yüzüne vurulması farz oldu demektir.
“Bu dava adi bir cinayet davası şeklinde görülebilir. Ancak bu mahiyeti ile beraber yarınki nesillerin ders alacağı bir ibret levhası arzettiğine de şüphemiz yoktur.”

KARAR:
Mezar açıldı ve...

Mahkemenin ilerleyen celselerinde doğumu yaptıran ve doğum sonrası bebeği muayene eden iki doktor dinlendi.
Ölümden sonra İstanbul’dan gelen sanık Başhekim sorgulandı.
Bebeğin hangi aşamada, hangi gerekçeyle ölmüş olabileceği uzun uzadıya araştırıldı.
Bebeğin gömüldüğü mezar açtırılıp kemikler çıkartıldı; muayene edildi.
Bir sonuca varılamadı.
Ayhan Aydan’ın annesi, doğum günü evde olan arkadaşları, bebeği mezarlığa götüren arabanın şoförü, görevli polis memuru, hükümet tabibi tanık olarak ifade verdi.
Bebeğin kesin ölüm nedeni belirlenemedi.
22 Kasım 1960’taki karar duruşmasında sanıklar hakkındaki tutuklama kararı kaldırıldı. Dava “Anayasayı ihlal davası”yla birleştirildi.
Yeterince küçük düşürülen devrik Başbakan’ın hesabı orada görülecekti.