Mesajda bir saat önce Türk basın mensuplarıyla görüşen Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğanın sözlerinin özeti vardı.Erdoğan, Avrupalı liderler için "Bizim duyarlılıklarımızı biliyorlar. Derslerine iyi çalışmışlar" diyordu.Oysa burada bir ders söz konusu değildi; iki taraf müzakere edecekti.Chirac, kağıttaki notu okuduktan sonra diğer liderlere döndü ve şöyle dedi:"Türklerin üslubu Ortadoğululara benzedi. Öyle olunca anlaşmakta zorluk çekmeye başlıyoruz." Önceki gece 21.00 sıralarında AB binasının en üst katında Avrupa liderlerinin çalışma yemeği yediği geniş salonda Fransız lideri Jacques Chiracın önüne bir mesaj geldi. Bir Fransız diplomatın aktardığı bu olayla, son yılların en zorlu gecesinin fitili ateşlenmiş oldu.Erdoğanın kırmızı çizgilerle daralttığı manevra yeteneği, vakitsiz gündeme getirdiği Amerikan tipi başkanlık sistemi niyeti ve "Koşulsuz tarih vermezlerse çeker gideriz" demeci, Avrupalı muhataplarını zora soktu.20 saat boyunca her şeyin bittiği inancıyla, her şeyin yoluna girdiği sevinci arasında gidip geldik birkaç kez..Tam "Ortadoğulular" gibi; her şeyi uçlarda yaşamaya alışkındık:Ya zafer ya hezimet...Gri noktaları olmayan bu ak - kara hesabı yüzünden sonuçta (borsa gibi) bir yere çakılıp bir tavana sıçrayarak saatler geçirdik.Erdoğan, toplam 3 saat uyuduğu gecenin sabahında birkaç kez masadan öfkeyle kalkıp Brükseli terk etmeye kalkıştı; kolundan çeken bakanların ısrarıyla geri döndü. Ama istediğini alınca -kendi deyimiyle- "uçmadı": "Yere sağlam basarak geleceğe yürüyoruz" dedi.Böylece, "Bitti, mahvolduk" diye başlayan gün, "Oldu, mest olduk" diye bitti. Başbakanı kolundan çektiler Başbakanın tabiriyle "ileride romanı yazılırsa ayrıntıları açıklanacak gece" öyle zorlu geçmişti ki, "zaferin meçhul askerleri" birbirlerini kutlarken bitap görünüyordu.Uğur Ziyal ve Ahmet Sever, çok emek verdikleri bu başarının sonucunu sarılıp kucaklaşarak kutladılar. Gece boyunca ter dökmüş Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, takım ceketinin altına yanlış pantolon giydiğini ancak otel lobisinde fark edecek kadar yorgundu. Murat Sungar ise telefonda, "AB Genel Sekreteri orada mı?" diye soracak kadar dalgındı. Genel Sekreter, kendisiydi. Yanlış pantolon Akşam Başbakan, çam ağaçlarıyla süslenmiş büyük salonda 300 kişilik bitap basın ordusu karşısında temkinli konuştu."Kritik bir dönemece geldik. Daha zor, engebeli ve meşakkatli bir süreç bizi bekliyor" dedi.İlginçtir; 30 yıl önce "Batıl" dediği Batıyla kıyasıya mücadele eden adam, şimdi bu "medeniy-yet âlemi"nden tarih almasını kutluyor ve ülkesini büyük kararlılıkla oraya sürüklüyordu. Bu değişimin nedeni, konuşmasının içindeki bir cümlede gizliydi: "Bu tarihi adım, zihniyet dünyamızda ve toplumsal dokumuzda yapısal dönüşümler getirecektir."Elbette Ankaraya cebinde bir tarihle dönerken bu zaferin kahramanı payesini üstlenecek.Her ne kadar Kıbrıs hâlâ masanın üzerinde hazmı zor kocaman bir lokma olarak duruyorsa da ("Ortadoğulu"lar bilir: "Göç yolda düzelir") zor bir engel aşıldı; Türkiyeye AB kapısı açıldı. Avrupanın yeni yıldızı Zaten çoğumuz Brüksele bunu görmeye ve "O tarihi gün oradaydım" demek için gelmiştik.İki gündür boynumuzda taşıdığımız, üzerinde "EU - 2004" yazan o sarı kartı çocuklarımıza yeni hayatlarının milat belgesi olarak miras bırakacağız.Ayrıntılar ne derse desin, bugünden geleceğe kalacak haber şudur: "Brükseldeki o yağmurlu Aralık günü Türkiye, tarihinin en önemli kavşağını döndü." can.dundar@e-kolay.net O sarı kart