Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CAN DÜNDAR, YAŞANAN OLAYLARIN ARDINDAN DİYARBAKIR'IN NABZINI TUTUYOR Bazı dükkânların kepenkleri hâlâ kapalı... Bazısı kırılan camlarını onarıyor.Önceki gün akşamüstü PKK'nın internet sitesi Murat Karayılan'ın bir bildirisini haber verdi:"Kepenkleri açabilirsiniz" dedi.Açıldı kepenkler... Sokak duruldu."Serdar Düğün Salonu"nun önünde duruyoruz.Kapıda "Yas Yeri" yazıyor. Ancak bu coğrafyada düğün salonlarını bozup yas evi yaparlar.Kapıda yaşlı ve yaslı adamlar bekliyor.Abdullah'ın babası ve amcaları... Diyarbakır'ın varoşu Bağlar semtinde cumartesi... Kentin üzerinde kurşuni bir sessizlik; yağmur çiseliyor. Abdullah Duran ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydi. 9 yaşında veda etti hayata... Faili meçhul bir kurşunla...Amcası Mehmet Duran, olayların ikinci günü durumdan endişelenip sokaktan eve çağırmış Abdullah'ı... Çıkıp kargaşanın içine düşmesin diye de üzerinden kilitlemiş. Sonra silahlar patlayınca merakla ikinci kattaki evlerinin balkonuna çıkmış Abdullah... Aşağı taş mı atmış? Tanıklar "Hayır" diyor. Ama bir görgü tanığına göre aşağıdan bir sivil polis hedef gözeterek ateş etmiş Abdullah'a... Kurşun bir kolundan girmiş, göğsünü delerek öbür kolundan çıkmış.Kanlar içinde aşağı indirmişler Abdullah'ı...Aile onun cenazesini almaya çalışırken büyük nenesi Sıdıka Duran'a ölüm haberini vermişler. 75 yaşındaki Sıdıka Duran kalp krizi geçirerek vefat etmiş.Aile dün iki ferdi için taziyeleri kabul ederken amca Mehmet Duran haykırıyordu:"9 yaşındaki çocuğa neden kurşun sıkıyorsunuz? Sıkanı niye bulmuyorsunuz? Bu nasıl adalettir? Neden bir tek devlet yetkilisi kapımızı çalmıyor? Biz bu ülkenin yurttaşı değil miyiz? Bu kan yerde kalır mı?" Art arda iki kayıp Burası bir çocuklar kenti...Yollar, kırlar her yer çocuk kaynıyor. Olayların başladığı, ilk ölümlerin yaşandığı Yeniköy'e geçiyoruz. Beyaz Tebeşir İlköğretim Okulu'nun yanında bir oyun parkı var. Yeni açılmış. Belediye Başkanı, ilçe nüfusunun yüzde 47'sinin çocuk olduğunu söylüyor. İki okulda toplam 10 bin çocuk varmış. Okul dağıldığı anda parkın halini düşünün.Salıncakta sallanan bu çocuklar, olay çıktığında da taşlara davranıp polise atmaya başlıyorlar. Bildikleri en iyi "oyun" bu...Kocaman kömür gözleriyle salıncak başında bekleyenlerden birine o gün kendisinin de taş atıp atmadığını soruyorum."Hee attım" diyor."Neden?"Herkes atıyordu da ondan..." Nüfusun yarısı çocuk Belediye temizlik görevlilerini de kovalamışlar geçen gün; taşlarını süpürüyorlar diye...Salıncağı olmayanlar, sapanı oyuncak bellemişler.Ece Ayhan çınlıyor kulağımda: "Buraya bakın/ burada, bu kara mermerin altında/ bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür/ Devlet dersinde öldürülmüştür / Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: / Maveraünnehir nereye dökülür? /En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: / 'Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine'..." 'Taşlarımızı süpürme' 'OHAL çözüm değil' Önceki gün Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, "4 gündür uykusuzum" demişti. Dün Vali Efkan Ala da aynı durumdaydı. Buna rağmen, konuşurken derin analizler ve Karl Popper'den, Kemal Tahir'den, Eric Fromm'dan alıntılar yaptı. Şehirde herkes son olayların az kayıpla atlatılmasında Vali'nin olumlu tavrının büyük rol oynadığını kabul ediyor. Söyleşimizde ben de bu izlenimi edindim. Gazetelerde "Eşi türbanlıdır" diye fişinin yayımlandığı gün, Vali bundan söz etmeyi reddetti, ama "Kapalı yapıların da terör örgütleri gibi şiddetten beslendiğini" belirterek daha filozofça bir karşılık verdi. Terörist her yolu deniyor - Burada ne olduğunu anlamak için Türkiye'de ne olduğuna bakmak lazım. Türkiye demokratik bir değişim süreci yaşıyor. AB süreci işliyor. Demokratikleşme atılımı tabana yayılmış, örgütü saldırganlaştırmıştır. Son yaşananlar, bu taban kaymasına agresif bir tepkidir. Örgüt, varlığını hissettirme ihtiyacı duydu. Çünkü Diyarbakır'da ne denediyse sonuç alamadı. Kepenkleri kapattırmaya, mitinglere kalabalık toplamaya çalıştı, olmadı. Bu kez çocukları öne sürdüler. Devlet eski refleksle davranır, çatışma büyür diye beklediler. Ama biz refleksle değil, akılla davrandık. Şimdi başka yollar deneyeceklerdir. Ne yaşandı Diyarbakır'da? - Burada çözüm diye, daha öncesinden alıştığımız gibi, iki adım sonra daha büyük sorun yaratacak çözümler üretmedik. En az zararla sorunu bertaraf edecek yeni savunma teknikleri kullandık. Burada önemli olan teröre bulaşmayanları ayırıp öbürlerini marjinal kılabilmektir. Yeniden örgüte toplumsal destek sağlayacak tavırlardan kaçınmak lazım. Bunu yaparsanız örgüt saldırganlaşır. Ama saldırganlaştılar diye daha büyük sorun yaratacak şeyler yapmamak lazım. Nasıl bir karşılık verdiniz? Paris'te çocuklar yoktu - Ama Paris'te olayların arkasında Kandil Dağı'ndaki terör örgütünden talimat alan eylemciler ve eylemcilerin önünde çocuklar yoktu. Düşünün, eylemcilerin üzerine göz yaşartıcı bomba atıyorsunuz, küçücük çocuklar da size molotofkokteyli atıyor. O arada yaralanıyorlar. Çocuk bunlar... Yine de örgütün beklentisi olmadı. En az zararla çıktık. "Paris'te de olay oldu, ama çocuklar öldürülmedi" diyorlar? - Örgütün beklediği gibi davransaydık olurdu. Ama yapmadık. Provokasyona gelmedik. Provokatörün ne yapacağını her zaman bilemezsiniz, ama siz ne yapmanız gerektiğini bilirseniz, provokasyon işlemez. Biz, toplumsal olaylara nasıl müdahale edeceğimizi biliyoruz artık... En başa dönme tehlikesi var mı? 'Açık toplum'a yaklaştık - Kapalı yapılar da terör gibi şiddetten beslenir. Böylece zıt görünümlü unsurlar birbirine destek olur. Türkiye Karl Popper'in "Açık toplum" fikrine ulaşmak üzere... Eski alışkanlıklar bu sürece zarar verir. OHAL çözüm olsaydı bu sorunları hâlâ yaşıyor olmazdık. O geçici bir dönemdi, uzun sürdü. Artık bir sorunu çözerken yeni sorunlar yaratmaktan kaçınmak lazım. Coptan başka enstrüman tanımayanların devri geçti. OHAL'i ihya etmeye çalışan bir savaş lobisi var mı? Örgüt huzurdan rahatsız - Demokratik bir devlet, yurttaşına ne haklar vereceğine teröre göre karar vermez. Daha geçen hafta burada iki yerel TV Kürtçe yayına başladı. Yeni yasalarla gözaltına alınanların tutuklanma oranı yükseldi. Artık keyfi gözaltına almalar yok. Bu bir huzur ortamı yaratıyor ve örgüte taban kaybettiriyor. Demokrasi terörü yok edemez, ama ona toplumsal desteği azaltabilir. Yapmaya çalıştığımız budur. Terörün tırmanması reformları geciktirir mi? Demokrasi çözüm rejimidir - Kesinlikle... Demokrasi gül bahçesi vaat etmez ama sorunları ertelemeden çözme fırsatı yaratır. Bu açıdan daha iyiye gidiyoruz. Ama yine provokasyonlar olacaktır. İki hataya düşmeyelim:Ortalık durulunca acele edip "İş çözüldü" sanmayalım. Ortalık karışınca acele edip "Her şey bitti" demeyelim. Demokrasiler sorun çözen rejimlerdir; sorunu olmayan rejimler değil. Gelecekten umutlusunuz? Diyarbakır'da üç bina var; yan yana...Biri DGM...Biri Belediye...Diğeri Galeria...İlki eski çatışma günlerinin mekânı...Diğeri yeni yerel temsil açılımının adresi...Üçüncüsü ise Diyarbakır'ın gelişmesinin simgesi...Yan yana duran bu üçlü arasında tuhaf bir denge var.Geçen yıl kitap fuarı için geldiğimde DGM'nin önü boştu; Galeria'nın içi tıklım tıklım doluydu.Bu kez DGM'nin önü, içeride gözaltında tutulan çocuklarını bekleyen yaşmaklı kadınlar, kederli adamlarla doluydu; buna karşın cumartesi olmasına rağmen Galeria bomboştu.İki uçtaki bu iki bina, şehrin demokratikleşmesinin tahterevallisi gibi: Biri dolunca öbürü boşalıyor. Biri yükseldi mi, öbürü inişe geçiyor.Refah, şiddetle çelişiyor. Demokrasi tahterevallisi TARIM BAKANI MEHDİ EKER Tarım Bakanı Mehdi Eker Diyarbakırlı... Olaylar üzerine bir başka kabinenin yine bir Güneydoğulu olan İçişleri Bakanı ile birlikte geldi bölgeye... Bir otel lobisinde, partililerin de yer aldığı büyük bir kalabalığın önünde söyleştik. Söyleşiden sonra bir süt fabrikasıyla bir serayı birlikte gezdik: Bir akıl tutulması - Bir akıl tutulması yaşadık. Eski olaylardan çok farklı bu kez... 9 yıl önce burada gönüllü kepenk kapatılır, polis açtırmaya çalışırdı. Bu kez esnaf gönüllü açıyor, örgüt kapatın diye tehdit ediyor. Esnaf baskıya direndi, biz de bütün zararlarını karşılamaya söz verdik. Bu da bir demokratik olgunlaşma göstergesidir. Olayları nasıl yorumluyorsunuz? Kaos yaratmak istediler - Güvenlik kuvvetlerinin tutumu da bir ilktir. Çocukları sokağa dökenler umuyorlardı ki, devlet 1990'lardaki refleksiyle hareket edecek. Çocuklar taş atacaktı, polis saldıracaktı, bir kaos ortamı oluşacaktı. Halbuki güvenlik kuvvetlerimiz sivil bir anlayışla, demokratik standartta bir savunma içinde oldu ve silah kullanmadı. 1.5 milyonluk kentte 2 kişi öldü. "Nerede devlet?" tahriklerine kulak assaydık çok fazla kayıp olurdu. Polisin tavrı? Hastaneleri bile taşladılar - Burada teröre asıl zemin teşkil eden sosyoekonomik sorunun çözülmesi lazım. Sorun var, ama hedef ifade özgürlüğü, demokrasi ise bunun zemini son 3 yılda girişilen demokratikleşme hamlesidir. Bu zemin oluşursa daha üst standarda geçilir. Taş yağmuru altında bir kente işadamını, kamu yatırımını getiremezsiniz. Bakın savaşta bile sağlık hizmetleri hedef olmamıştır. Burada Diyarbakır'da sağlık ocaklarını, hastanelerin acil servislerini, ambulansları taşladılar. Bundan sonra? - Bu da demokratikleşme sürecinin bir parçası... Varsa böyle bir şey meşru da değildir, doğru da değildir. Ama Genelkurmay olmadığını söyledi. Demek ki resmi değeri yoktur. Fişleme haberleri? Ankara'nın müstehcen türküleri Meclis gündeminde Barda, tavernada, düğünde, nişanda, mitingde, serviste, gazinoda, pavyonda her yerde türkü çalınıyor artık...Ve bir türküsever olarak ben bundan sadece memnun olmalıyım.Neden olamıyorum peki?Ankaralı Turgut'tan "Dazır Duzur"u dinledim de ondan...Buyurun size de dinleteyim:"Önce üflet sonra gümlet / hep yapıyor bunu millet / kurufasulye, nohut / fosur fosur soğut /Dazırda dazır, dazır / duzurda duzur, duzur / bunun ilacı budur / isteyene dokundur /Durmadan tekliyor usta / yokuşta çekmiyor usta / birazcık gaza yüklensem / eksozu patlıyor usta."Aynı albümden "Sok Çıkar" adlı esere ne demeli: "Sok sok çıkar, sok çıkar / elini cebine sok çıkar / dolarla yumoşla uğraşma / YTL'yi iteleyi sok çıkar / hepsini birden sok çıkar."Bu da Hasan Yılmaz'ın "Salla"albümünden "Oha Oldum" türküsü:"Bir ev bir de araba / bunlar varsa merhaba / oldu gözlerim doldu / haydi yavrum davara /Oha oldum kal geldi / gül beklerken dal geldi / ne çok sevmiştim seni / ayrılması zor geldi." Memlekette bir türkü patlaması var. Türkü barlar son 10 yılda pıtrak gibi çoğaldı. Televizyon ekranları neredeyse tamamen türkücülerin boyunduruğu altında... Son zamanlarda bir "Ankaralı türkücüler" salgını başgösterdi. Kaçı gerçek Ankaralı bilmiyorum ama görünen o ki bu unvanı seviyorlar.Sanıyorum ilk örnek Ankaralı Turgut'tu. Onu parlak takım elbisesi ve yanında köçekleriyle ya bir türkü şovunda ya bir kadın programında, kaytan bıyıkları altından gülümseyerek müstehcen türküler söylerken görmüşsünüzdür.Ankaralı olduğunu misket ritimli, manidar türkü sözlerinden anlarsınız:"Ankara'nın Dikmen'i / bir daha gelirsem öp beni / Bir de vardır Dikimevi, Dikimevine de gitmeli... /Goçum yumul..."Bu "yumul goçum" bir talimat gibi tekrarlanır çoğu türküde...İşte bir başkası: "Söz-müzik" yine "Ankaralı Turgut"."Dübeş attım yek geldi / bugün kızlar tek geldi /Bir gülüşe razıydım / beş milyonluk çek geldi / Ekinleri ekeriz / güz gelince biçerizBize Çubuklu derler / biz adamı öperiz. /Alman kızlarının saçları sarı /Hiç kızları yoktur gardaş hepisi karı /Dam saçaktan / kız bacaktan belli olur koçum /Yumul da belalım goç goç yürü..." "Hepisi karı!" Çoğu zaman elektronik saz-darbuka-tef eşliğinde gostak ritimle çalınan, Fidayda gibi Ankara havaları üzerine yazılan, "köylü pornosu" tadında sözlerle televolelerle aşık atan bu format ilgi görünce listeye yeni isimler eklendi:Sincanlı Oğuz, Ankaralı Namık, Hasan Yılmaz vs...Diyelim kapağında Seğmenleri görüp "Yeni kral" Ankaralı Namık'ın "Arabada beş, evde onbeş" albümünü aldınız. Dinleyeceğiniz şu:"Yakacaksın sobayı / ısıtacak odayı / saat 5'e gelince de / göreceksin pompayı / Arabada 5 evde 15 / hoşuma da giderse bedave... /Oy kalçalar, oy kalçalar / domatestir salçalar / Ayten kafayı çekince / herkesten iyi çalkalar / Arabada 5 evde 15 / hoşuma da giderse / aha ya da beleş...Tren gelir düddürür / düdüğünü öttürür / şu zamanın kızları / bi sakıza öptürür / kutusuylan alayım yavrum / Arabada 5, evde 15 / hoşuma da giderse bendensin." Köylü pornosu Sonra yarış başladı.Artık sözlerde ne kadar cesur olunursa türkü o kadar popüler oluyordu:"Ver diyom vermiyo / hüp düt dabi dabi / dazır duzur yapmazdın kaynana."Bu tuttu mu?Bir sonraki albümde şu geliyor:"Çarşıdan aldım kilimi / tut kaynana dilini / çok canımı yakarsan / kırarım kambur yerini."Seviye yarışından birkaç örnek daha verelim:"Kız çabuk git kocaya / üfletirler hocaya bak benden söylemesi / tırmanırsın bacaya..."Ya da "Yosma kız çifte göbekli / biri Bağ-Kur'dan biri Sigorta'dan..." "Ver diyom, vermiyo!" Albümler iyi de satmaya başlayınca, Ankaralı bir milletvekili olaya el koydu.Ankaralılar Derneği'nde konuşan AKP'li Faruk Koca "pavyon kültürüyle türkü yakan türkücülerin Ankara kültürünü yozlaştırdıklarını" söyledi ve Meclis'te kampanya açtı.Koca, Ankara milletvekilleri ve Kültür Bakanlığı'yla görüşerek bu yozlaşmayı önlemeye çalışıyor.Ancak televizyonda "Oha felan oldum yani" diye konuşulan dizilerin türkü aleminde "Oha oldum kal geldi" diye cevap bulmasında şaşacak bir yan yok...Siz orada "Kırcan mı belimi" diye şarkı sözü yazarsanız burada "Anam nerden bulacak / senin gibi gelini" diye kafiye oturturlar.Burada da geçerli olan bir ilke var:Türküleri yasaklar öldüremedi; bunlar da öldüremez.Ama bunları kısıtlamaya kalkmak, hepten cazibesini artırabilir.Her konuda olduğu gibi, kalitesizlik karşısında yapılacak iyi şey, kaliteliyi desteklemek, yüreklendirmektir. Mevzu Meclis'te Elbette ve neyse ki Ankara piyasası tamamen "belaltı türküleri"nin tahakkümünde değil.Çok düzgün örnekler de var.Kendi gözlemlerimden örnek vereyim.Başkentin gözde eğlence merkezi Kızılay SSK'da geçtiğimiz aylarda Neşet Ertaş'ı ağırlayan Fikrim Bar, geçen ay boyunca halk müziğinin yeni ustalarını çıkardı sahneye:Cengiz Özkan, İsmail Hakkı Demircioğlu, Muammer Ketencoğlu, Okan Murat Öztürk, Nida Ateş, Metin Kahraman pazar geceleri art arda türkü söylediler.Gençler Ankara'nın en iyi türkü barlarından sayılan Fikrim'i tıklım tıklım doldurdu.Yine Kızılay'ın gözde türkü evlerinden Mektup'ta Oğuz Boran, her gece müdavimlerini ağırlıyor.Okuduğuna, söylediğine ruh katan müthiş bir yetenek Oğuz... Türkücüden çok bir derviş... İlk albümü "Asi bir çocuk" onu iyi anlatıyor. Az ötede Sakarya'daki Adres Bar'da Grup Çığ, bir başka türkü şölenidir. Grubun 12 yıllık solisti Mustafa Özarslan da Çığ gibi, türküleri modern bir altyapıyla destekleyerek yeni kuşaklarla buluşturuyor.Onun da yeni albümü "Beyhude"nin de eli kulağında..."Ankaralı türkücüler"in dile düşen şöhretini onlar düzeltiyor. Ankara bundan ibaret değil Evet, eski türkülerde de "Bir sevdiğim var 13-14 yaşında" diyen, "indim derelerine / bilmem nerelerine" diye böbürlenen türküler vardı ama bu kadar tacizkar değildi. Yeni Ankaralılar, göz diktiklerinin yaşını biraz büyütmüş görünüyorlar ama türküye yansıyan gözlemler, köyden gelip şehirde ya da pavyonda gördüklerine hayretle bakakalmış birinin hissiyatını yansıtıyor.Ankaralı Turgut'tan dinliyoruz:"Kot pantolon dar sıkıyor / görenler ona bakıyor / Çok da güzel can yakıyor / armutlar ona bakıyor / Sordum 21 yaşı / cımbızla almış kaşı / hele bir kalçası var / sanki değirmen taşı / gömlek giymiş teni belli / tırnak oje göz sürmeli / nerelisin kız nereli / çabuk bulursun kerizi...Göğsünü açar yarıya / saçını boyar sarıya / Sen nerden geldin buraya / bakın şunun havasına..." can.dundar@e-kolay.net Türküde televole manzaraları