Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Meral Tamer’in dün yazdığı gibi, Türkan Saylan’ın son dersinin başlığı “Nasıl ölünür”dü.
Kendi cenaze törenini bütün ayrıntılarıyla planlamıştı.
Yazılarını toparlamış, vasiyetini yazmıştı.
Bir hafta önce avukatını aramış.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin hukuk mücadelesini anlattığı kitabının 3 yılda topladığı belgelerine polisin el koyduğunu hatırlatmış.
Demiş ki:
“Ben dünyamı değiştiriyorum. Öbür dünyaya gidiyorum. Kitap çalışmamızı bir an önce emniyetten geri alıp bastırmanızı istiyorum.”
Sonra da eklemiş:
“Ben sizi yukarıdan izliyor olacağım.”
* * *
Ölümün anisi güzel gibi görünse de böylesi daha ölünesi...
Ona hazırlanmak...
Azrail’in insana şöyle bir etrafı toplama şansı vermesi...
Öteberiyi, pılı pırtıyı toplamak...
Özel evraklarla birkaç mektup, üç beş fotoğraf yakmak...
Eşe dosta küçük notlar bırakmak...
Bir vasiyet karalamak...
Ve uzun yol öncesi, bir daha göremeyeceklerinle doyasıya vedalaşmak...
Hayatını bir tufanda yaşayanlar için büyük şanslar bunlar...
Hele ki, ecelin genellikle zamansız ve apansız, çoğu kez elde silahla, bombayla, mayınla geldiği bir ülkede...
* * *
Aziz Nesin, ölmeden önce yayımladığı son kitabı “Sizin Memlekette Eşek Yok Mu”da, geçirdiği kalp krizini ve ölüme ilişkin düşüncelerini yazar ve der ki:
“O denli çok yapılmamış, yarıda kalmış işlerim var ki, dünyaya borçlu ölüyorum.”
Türkan Hoca ise âleme borcunu ödemişlere özgü bir huzurla şöyle dedi:
“Görevimi yaptım, bütün randevularımı tamamladım. Artık ölebilirim.”
Şu dört sözcüğü bir araya getirebilmek için nasıl bir hayat yaşamak lazım; işte bunun dersini de verdi Saylan...
Ve ne mutlu ki, gördü yaptıklarının sonucunu... ektiği kardelen tohumlarının filiz verdiğini... bir daha solmamacasına çiçek açtığını...
Tek bir insanın yapabileceğinin çok üstünde bir bilançoyla gitti.
Yakınarak değil, çare bularak...
Ardında “keşke”ler bırakmayarak...
Kendini binlerce dermansız cüzzam hastasında, çaresiz kız çocuğunda çoğaltarak...
Bayrağı, güvendiği ellere bırakarak...
Bir eksiklik duygusu hissetmeden...
Vakarla ölerek; ve bu yolla aslında ölmeyerek...
Teşvikiye Camii imamının dediği gibi...
“Asıl ölülerin, hizmeti olmayanlar olduğunu” bilerek...
Hayır dualarından bir samanyolunun yıldızlarına binerek...
Mutlu gitti.
* * *
Bize, yapmadıklarımızın ayıbını, ona yapılanların utancını, yapmamız gerekenlerin manevi mirasını bıraktı.
Dünya değiştirdi; bize dünyayı değiştirme misyonunu bırakarak...
Kaçışımız yok!
Yukarıdan izliyor bizi...