Danimarkalı Jeppe Hein, "Görünmez Labirent" adlı sergisinin girişinde size bir kulaklık veriyor. İçeri girince bomboş, büyük bir salonla karşılaşıyorsunuz.Salonun köşesinden yürümeye başlayınca belli yerlerde kulaklığınız titriyor. Orada "görünmez duvar" olduğunu anlıyorsunuz. Biraz yana geçince titreme duruyor. Öbür yana fazla kayarsanız cihaz yine titremeye başlıyor. Görünmez duvarlara "çarpmadan" yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz. "Yol" kıvrıla kıvrıla salonun ortasına ilerliyor. Dışardan bakanlar, boş bir salonda görünmez duvarlara çarpmamaya çalışarak yürüyen insanlar görüyor.Önyargılarımızın çizdiği hayali sınırlar içinde dolanıp duruyoruz. Cumartesi günü Paris'teki Pompidou sanat merkezinde ilginç bir sergi gezdim. Dışarıda Paris son 40 yılın en büyük başkaldırısını yaşıyor.Şık sokaklara uzaktan bakınca, sergi salonundaki gibi herkesin aynı ortamda serbestçe gezindiği sanılabilir. Ama insanlara sınırlarını hatırlatan görünmez duvarlar hemen hissediliyor.Paris'teki hissediş, titreşimin ötesine geçti. 2 gencin ölümüyle başlayan olaylar kenti cehenneme çevirdi. Arap göçmenler Cezayir'den bu yana yaşadıkları tüm haksızlıkların intikamını alırcasına saldırdı.Yollar baharat değil barut kokuyor artık... Havaalanındaki, metrodaki silahlı askerler bilimkurgu filmlerinin korkunç tahayyülünü anımsatıyor.Fransa, olayları bir asayiş meselesi olarak görerek, huzursuzluğun üzerine şiddetle giderek yangına benzin döktü. Göçmenlerin temsilcileriyle görüşmeyi akıl ettiğinde vakit çok geçti.Olivier Roy'un tabiriyle "Kovboylarla Kızılderililer arasında bir kavga" gibi başlayan olaylar savaşa dönüştü. Yenilen, "kovboylar"ın entegrasyon politikası oldu. Kızılderililer savaşta Pazar günü, Paris'ten Frankfurt'a geçtim. Olayların yarattığı kaygı benden önce gelmişti.Almanlar tedirgin, ama hazırlıklıydı. 180 etnik kökenden (35 bini Türk) 200 bin yabancının yaşadığı 600 bin nüfuslu bu kentte, uyum için harcadıkları çabalara ve çokkültürlülük politikasına güveniyorlardı. "Kızılderililer"e en azından yurttaşlık hakkı vererek ırkçılığı azaltmışlardı.Kentte gettolar yok. Yabancılar Meclisi'nin önerisi ile belediye, bir semtte yabancı oranının yüzde 30'u aşmasını önlemiş. Kaynaşma teşvik edilmiş. Frankfurt çözümü Pazar günü yabancıların yoğun yaşadığı Dietzenbach'ta Güney Hessen Emniyet Müdürü Henrich Bernhard'ın kaptan olduğu polis futbol takımının göçmenlerle dostluk maçı vardı. Davetlisi olduğum Frankfurt Film Festivali, 2 toplumun tanışması amacıyla Frankfurt Çokkültürlülük Dairesi'nin desteğiyle yapılıyor. Hüseyin Sıtkı'nın çabalarıyla 5 yıldır düzenlenen festivalde gösterilen filmler, 1 hafta içinde 3'te 1'i Alman 2 bin seyirciye ulaşıyor.Söyleştiğim Türkiyeli göçmenler oradaki Türk basını gibi- Almanya'dan çok Türkiye ile ilgili olsa da yeni kuşakta durum farklı. Onlar daha çok Almanya'yı ve Almancayı konuşuyor.Festivalde filmleri gösterilen Fatih Akın gibi, Ayşe Polat gibi genç yönetmenler yorgun Alman sinemasına yeni soluk veriyor. Görünmez duvarlar yok mu?Var elbet...İş bulmada, mesleki eğitimde hâlâ ayrımcılık var. Dostluk maçı Yine de labirentin görünmez duvarlarını ortalayarak bir yere çıkmak mümkün...Frankfurt gezisini, kent merkezindeki Unity barda Mısırlı bir grubu dinleyerek noktalıyoruz.Fransa'daki dindaşlarının gettoları ateşe verdiği saatlerde Almanya'nın Müslüman göçmenleri, yeni moda nargile salonlarında ya da etnik barlarda Almanlara göbek attırıyor. Frankfurt, görünmez duvarları korusa da farklı olanla birlikte yaşamayı erken öğrenmenin ayrıcalığını yaşıyor. can.dundar@e-kolay.net Frankfurt ayrıcalıklı