Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Her yer karanlık/ Pür nur o mevki/ Mağrip mi yoksa, makber mi ya Rab"... Mağrip "Güneşin battığı yer", ama orada "her yer karanlık" değil.Kentin en gözde caddesi Habib Burgiba, palmiyelenmiş bir Champs Elysee esintisiyle ışıldıyor.Endülüsle Afrikanın hercümerç olduğu, İslamın Akdenizin sularına karıştığı bu caddenin sonunda bütün haşmetiyle bir İbn-i Haldun heykeli dikiliyor.Ve heykelin arkasındaki kemer, zamana geçit veren bir kum saatinin boğum yeri gibi, 75 yıllık Fransız sömürgeciliğini anımsatan bu caddeyi boğup kum saatini ters çeviriyor, takvimi birkaç yüzyıl geri alıyor. Ve 300 yıllık Osmanlı yönetiminden miras Medina çarşısına açılıyor.Yürüdükçe sizi daha da içeri çeken bir labirent, baharat, kuskus, "gahve" ve amber kokuları, yaylı vurmalı Arap ezgileri, cami desenli halılar ve marka taklitleri eşliğinde uzadıkça uzuyor.Türkiye gibi Tunus: Ayakları Osmanlıda; yüzüyse Batıya dönük... Tunus uçağı Kartaca Havaalanı için alçaldığında gün batıyordu. Kulağımda şair-i azam Abdülhak Hamidin "Makber"i... Gezi sırasında Tarım Bakanı Sami Güçlü, Tunuslu yetkililere "Burada bizi İbn-i Haldunla ilgili bir yere götürmediniz" diye dert yandı:"Yaşadığı eve ya da adına kurulmuş bir üniversiteye gidebilirdik. Sahi mezarı nerede?"O an toplantıdaki Tunuslu 4 bakan birbirine bakakaldı. Mezar Tunusta değildi, nerede olduğunu da bilmiyorlardı. Üstelik Tunuslu bu büyük İslam filozofunun ne evi ne adına kurulmuş bir akademisi vardı.Cemil Meriç, "İslam dünyasının gökte İbn-i Haldundan daha parlak bir yıldızı yoktur" demişti; lakin anavatanı bile o yıldızı unutmuş görünüyordu.Tunuslu ve Türk yetkililer, bu duruma birlikte üzüldüler.Buna karşın Tunusun Osmanlı mimari mirasını korumakta çok başarılı olduğunu itiraf etmek gerek...Gittiğimiz çoğu kamu binası, bu hassasiyetin taştan tanığıydı adeta... Erdoğanın kaldığı görkemli devlet konukevi, konuklarını mütevazı Ankara Palasta ağırlayan Türk yetkilileri utandırdı.Tunus Başbakanının muhteşem elişi işlemeleriyle bezenmiş göz kamaştırıcı sarayı, harikulade belediye binası ve 1300 yıllık Zeytuna Camii, o mirasın gerçek sahipleri olan Türklere, "Biz niye bu mirası değerlendiremiyoruz?" sorusunu sordurttu. Kayan bir yıldız Aynı mahcubiyeti Fasta Başbakan da hissetmiş olmalı... Dünyanın 3. büyük camii olan II. Hasan Camii öylesine görkemliydi ki Erdoğan, Sinandan beri böyle bir cami inşa edememiş olmanın ezikliğini "Avizeleri niye Türkiyeden almadınız" sorusuyla bastırmaya çalıştı. Casablancada son durağımız "Casablanca" filminin ünlü barı...Film Fasta değil, bir Hollywood stüdyosunda çekildiği halde uyanık Faslılar bir otel barını 1940ların film dekoru ve Humphrey Bogart fotoğraflarıyla süsleyip turist çekmeyi başarmış.Türkiyeden gelen kafile, barı ve Samin "Bir daha çal"dığı piyanoyu gayet iyi tanıyor. Ama Tunustan gelip II. Abdülhamitin sarayında 8 ay sadrazamlık yapan ıslahatçı Hayrettin Paşanın adını duyanımız yok.Tarihimizi öğrenip koruyabilmek için Hollywooda film mi çektirmeliyiz acaba?Yoksa buna boş verip Batılı turist çekebilmek için biz de Türkiyede değil, Maltada çekilen "Geceyarısı Ekspresi"nin adını taşıyan bir bar açıp gelen turistleri "şakacıktan" falakaya mı yatırmalıyız? can.dundar@e-kolay.net "Bir daha çal Sam"