Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Süheyl Atay, Hadise’nin Eurovision kampanyasının ardındaki isim... Ama kariyerinde Hadise’den önce de hem şöhretli isimler hem de kayda değer anılar var


Şimdi sahnedekilerin arkasında durduğuna bakmayın, aslında kendisi bir “sahne şahsiyeti” idi.
Çocuklarına Doğa ve Deniz adını verecek kadar tabiat tutkunu olan Süheyl, yatılı okuduğu Bornova Anadolu Lisesi’nde sempatik, sıcakkanlı, öncü ruhlu bir öğrenci olarak tanınır ama aslen “tiyatrocu” olarak bilinirdi.
Füsun Erbulak’a hayrandı.
En büyük ideali, okulu bitirip oyuncu olmaktı.
Ama organizasyon yeteneğiyle de o zamandan sivrilmişti. Okul gecelerini, gösterileri, baloları düzenleyen ekibin içindeydi.
Mezun olunca sırf tiyatrocu olabilmek için tercihlerini İstanbul’dan yazdı.
İstanbul Hukuk’u kazandı.

Hadise’nin ardındaki beyin
Okulla birlikte Ali Poyrazoğlu’nun tiyatrosunda da çalışmaya başladı. Sahne üzerinde de gerisinde de çalıştı. 

Hayata damga vuran katliam
Belki bütün bir kuşağın kaderini değiştiren terör, onu 1978’in 16 Mart günü yakaladı.
Ülkücülerin saldırılarından sakınmak için devrimci öğrencilerle birlikte okula girip çıkıyorlardı.
Hocası Server Tanilli o gün okulda bir olağanüstülük olduğunu söylemişti öğrencisi Süheyl Atay’a...
Vardı gerçekten de...
Okulu hep arka kapıdan terk ettikleri halde, o gün polis onları ön kapıya doğru yönlendirmişti. Her günkü güvenlik kordonu da o gün kaldırılmıştı.
Bir  şeyler olacağından kuşkulanıp adımlarını hızlandırmışlardı.
Süheyl tam okulun köşesinden dönmüştü ki bombanın gümbürtüsüyle sarsıldı. Bu sarsıntıyla bedeni 1,5 metre ötedeki duvara savruldu. O an bir kurşun yağmuru başladı. Koşarak dört bir yana kaçıştılar.
Kaçamayan arkadaşları, meydanda kanlar içinde kalakaldı.
Ertesi gün cenazedeydi Süheyl... Aylarca kabuslarından haykırarak uyandı. Bu acıyı hiç unutmadı. 1984’te mezun olup cübbesini giydikten sonra da katledilen arkadaşlarının davasında avukatlık yaptı.

Şöhretlerin yoldaşı
İlerleyen yıllarda sanat camiasında  önce hukuk danışmanlığı, sonra organizatörlük, menajerlik türü işlerin içinde buldu kendisini...
Nazan Öncel’den Hande Yener’e, Teoman’dan Nev’e, Fahir Atakoğlu’ndan Yalın’a, Mirkelam’dan İlhan Mansız’a kadar pek  çok şöhretin ya menajerliğini ya avukatlığını üstlendi.
Ama herhalde mesleki açıdan en keyifli ve en zorlu günlerini Tarkan’la geçirdi.
İlk albümünden sonra onunla çalışmaya başlamıştı. 10 yıl sadece avukatlığını yapmakla kalmadı, yoldaşı oldu. Onlarca tazminat davası kazandı. Ama galiba Tarkan’a asıl katkısı, ona en sıkıntılı günlerinde omuz vermesi, yol göstermesi oldu.
O dönem Tarkan’ın yanındaki birkaç kişilik beyin kadrosundaydı Süheyl...
Medya çok üzerine gittiğinde ortaya çıkan “radikal ve kafa tutan Tarkan” imajında kuşkusuz büyük katkısı vardı.
Bir erkek arkadaşıyla deniz kenarında çekilmiş “şantaj fotoğrafları” mı yayımlandı; Tarkan savunmaya geçmek yerine “Özel hayatım kimseyi ilgilendirmez” diyebiliyordu.
Askerlikten kaçmakla mı suçlandı; militarizm propagandası yapmadan hakkını savunuyordu.
Ama bazı ilkelerde anlaşamadıklarından Tarkan’la yolları ayrıldı.
Ve Süheyl Atay, Hadise ile çalışmaya başladı.

Hadise dönemi
Sanatçısını dünyaya açmaya kararlı bir menajer için Hadise’de büyük potansiyel vardı.
Süheyl bu potansiyeli iyi değerlendirdi.
Eurovision’u hem Türkiye hem Hadise için bir fırsata dönüştürdü. Onu turnelere, otobüsle Balkan turuna çıkardı. Dansçılarından kıyafetine albümünden konserlerine kadar her şeyiyle ilgilendi. TRT ile ilişkiyi o götürdü.
Ama Tarkan örneğindeki ilkeli ve ödün vermez tavrı burada da gördük.
“Düm Tek Tek” klibindeki kıyafet seçiminde “müeddep” TRT yönetimi karşısında sağlam durdu.
Giysi tartışmalarında, sağlık sorunlarında Hadise’ye siper oldu; “Eleştirilere saygılıyız ama bu da bizim tercihimiz” dedi. Kriz yönetimindeki ustalığını kanıtladı.
Yarı final öncesi beklentiler tavan yapıp da bunun altında kalan Hadise yatağa düşünce onu baskı hissetmeyeceği bir inzivaya çekip hızla iyileşmesini sağladı.
Sonunda Hadise “Kıyafeti uydu / uymadı” tartışmaları arasında ve yaraları tam iyileşmeden final sahnesine hazırlanırken, Atay büyük bir özgüvenle Hadise’nin zafer gecesi yapacağı konuşmanın metnini yazıyordu.

Hadise’nin ardındaki beyin


Süheyl Atay, Hadise ile ilgili tartışmalar sırasında kriz yönetimindeki ustalığını kanıtladı.


Dedektiflerden mesaj var 
Geçen hafta bu sayfada “Özel Güvenlikçiler Özel Dedektiflere Karşı” başlıklı bir yazı yazarak yasal mevzuatı olmayan derneklerin dedektiflik kursu açtığından söz etmiştim.
Önce Halkevleri’ndeki dostların uyarısıyla yazıdaki bir hatayı düzelteyim:
Kurs, Kadıköy Halkevi’nde değil, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenmiş.
Hakkaniyet ilkesi gereği yazıda Özel Dedektiflik Derneği’nin açıklamasına da yer  vermiştim. Ama derneğin Başkanvekili Yusuf Vehbi Dalda yine de uzun bir açıklama göndermiş. Tartışmanın “kişisel bir kızgınlıktan” kaynaklandığını söylüyor.
“Ben 10 yılı aşkın süre özel güvenlikçiliğe hizmet verdim. Özel güvenlikçilerle aramda bir sürtüşme olamaz” diyor.
Kursun da ticari bir faaliyet olmayıp “Özel dedektiflik şirketleri ve elemanları için bir çeşit hizmet içi eğitim” olduğunu belirtiyor ve diyor ki:
“Dedektiflik konusu ülkemizde henüz her yönü ile ele alınmamış olduğu için konu gündeme geldiğinde, nedense genelde hep eş aldatması ile ilgilenen bir meslek olarak görülmüştür. Oysa bu konu, tüm faaliyetlerin sadece yüzde
5-10’unu teşkil etmektedir. Dedektifliğin faaliyet alanı çok daha geniş kapsamlıdır. (..) Bu bir heves değil, ortaya çıkan bir ihtiyacın karşılanmasıdır. Dedektiflikteki bu dönem, RTÜK öncesi dönemde televizyonların durumuyla kıyaslanabilir. Dünyadaki süreç doğrultusunda bu mesleğin de kanunu çıkarılmak durumunda kalacaktır. Bu olaylarda derneğimiz haksız iddia ve ithamlara uğratılarak mağdur edilmiştir. İlgili olay ve kişiler hakkında cevap hakkı dâhil tüm haklar kullanılacaktır.”

 Dedektifler Derneği
Dedektifler Derneği Genel Başkan Yardımcısı, eski Emniyet Müdürü Tamer Gür ise şöyle yazıyor:
“Aslında dedektiflik hevesinin giderek yaygınlaşıyor olması nedenleri ile dikkat edilmesi gereken bir husus bence... Doğal ihtiyaçlardan kaynaklanan bu hizmetin usulünce yerine getirilmesi bir sorun olmamakla birlikte, hizmetin nasıl ve kimlerce yerine getirildiği noktasında sorun yaşanmakta... Yasanın olmaması nedeniyle, dedektiflik hizmetine soyunan kişilerin ehliyetsizliği ve hizmet kalitesindeki yetersizlikleri, düzenlenmesi gereken hususlardır.”
Gür müşterilerinin ne tür dedektiflik hizmeti talep ettiklerini ise şu örneklerle açıklıyor:
“Ülkemizdeki büyük şirketler, yerli ve yabancı markalar, marka sahteciliği ile yaşadıkları sorunlardan dolayı hizmet almaktadırlar.
“Bankaların limit üstü kredilerde araştırma hizmeti alması ve gizli müşteri araştırmaları sayesinde ekonomiye sağlanan geri dönüş küçümsenmeyecek oranlardadır.
“Bireysel hizmetler tarafından olaya baktığımızda da durum pek farklı değil: Boşanmış çiftin küçük kızı mahkeme kararı ile 15 günde bir babası tarafından hafta sonları annesinden alınıyor. Madde bağımlısı olan baba 5 yaşındaki kızı ile hafta sonunu bir kıraathanede geçiriyor. Bunun tespiti ve görüntülenmesi neticesinde kızımız bu durumdan kurtuldu. Baba görüş hakkını şimdilik kaybetti. Buna benzer bir sürü olay...
“Eşlerin birbirini aldatması ve beraberindeki sorunlar... Aldatılan eş ve çocukların yaşadıkları travmalar, ilişkinin ortaya çıkmasından sonra meydana gelen sonuçlardan çok daha vahim durumda... Depresyona düşmüş eşlerin, psikolojik bozukluklar yaşayan çocukların hayatlarını düzene sokabilmelerinin, kendilerini mahkeme ve toplum nezdinde ispat edebilmelerinin, maddi manevi haklarını alabilmelerinin tek yolu belki de özel dedektifin kendilerine sunduğu bilgi ve belgelerdir.
“O yüzden bu yasa ivedilikle çıkarılmalıdır!”