Kar ha indi, ha inecek. Numune hastanesinin penceresinde, Ankara kalesinin eteklerine yapışmış yıldızlar gibi titrek ışıklı gecekondular...Yan odanın televizyonundan İbrahim Tatlıses'in "Öpüym mi" diye soran sesi geliyor. Stüdyo "Öp... Öp..." diye haykırıyor.Yatakta, anneannemin çatlak dudaklarında aşina dualar yerine yorgun sayıklamalar var bu kez; Öihtiyar ellerinde tespih yerine serum kordonları...90 yıllık ömrünün en zorlu günlerini geçiriyor.Yaşlı ciğeri nefes taşımaktan yorgun; yüreği, kan pompalamaktan...Bir ambulansla hastaneye yetiştirdiğimizde mosmordu elleri, ayakları...Ak saçlarını yastığa salmış eceli çağırıyordu.Yolda "Ben yolcuyum Can'ım" dedi inleyerek, "Bu kez dönüşüm yok. Bırak beni gideyim"."Bırakmam" dedim:"Torununun torununu göreceksin daha..."* * *Numune Kardiyoloji Bölümü, başta Prof. Erdem Diler olmak üzere doktoru, hemşiresi, hademesiyle koştu yardıma...Kısıtlı olanaklara rağmen kendisine uzanan müşfik ellerle toparladı "Kevsercik"...Sabah gözlerini açtığında şakalaştı kendisini "yoldan çevirenler"le:"Azrail sizi görünce kaçtı yavrum" dedi: "Korkuyor sizden..." O günden beri, yani son bir haftadır, o uzun yola çıkmakla, bir süre daha burada, bizimle kalmak arasında gidip geliyor."Allah'ım, al artık beni yanına" diye yakarsa da, onu vermeyen, o tahammülfersa öksürük nöbetlerini dizginleyen kurtarıcılarına hem hayran, hem müteşekkir bakıyor.* * *Bense, onun soluğunda, koca bir asrı baştan sona kat etmiş olmanın takatsizliğini dinliyorum.Ömrünün büyük bölümünü, Ankara kalesinin eteğine yapışmış yıldızları andıran o titrek ışıklı gecekonduların birinde geçiren bu mütevekkil kadın, ne düşünüyor acaba finiş çizgisinin yanı başında?..Yıllarca yemek ve söylemekten ziyade dua ve oruç için kullandığı dudaklarındaki bu kımıltılar neyin nesi?Nice önce uğurladığı eşiyle yeniden buluşmanın hazırlığını mı yapıyor?Hep ölüm için çamursuz, yağmursuz bir bahar günü dilemişken, cenazesinin kış ayazına denk gelecek olmasına mı hayıflanıyor?"Beni elden ayaktan düşmeden al Rabbim" yakarışının duyulmamış olmasından mı kaygılanıyor?Öksürük nöbetlerinde soluksuz kaldığında, torunlarıyla vedalaşma anında, onu kara cübbeli Azrail'in elinden çekip alan ak gömlekli kurtarıcılarını mı düşünüyor?İtikadı, itimadıyla mı cebelleşiyor?Yoksa öksüz başladığı hayat yolculuğunun son durağında akransız kalmışlığına mı yanıyor?* * *Gece, söndürdü son yıldızlarını da Ankara kalesinin eteklerinde...Ayaz, neredeyse kara döndü.Ekranda İbo, Banu'yu öptü. Stüdyoda bir alkış koptu.Ölümün kıyısında sayıklayan 90'lık kadın, gözünü açıp beyaz yemenisini sordu.Bir süre daha soluklandı uzun yolculuğun kapı eşiğinde Kevsercik...Torununun torununu görmek için değilse de, cenazesine gelecekleri üşütmeyecek, çamursuz, yağmursuz bir bahar vedası için yeniden duaya koyuldu. can.dundar@e-kolay.net Pazar gecesi...