Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mardin katliamının nedeni konusundaki belirsizlik sürüyor, ama Hürriyet’te Saygı Öztürk’ün haberine bakılırsa katliamın kökeninde “kız meselesi” var.
Habere göre baskının elebaşı, sorgusunda katliamın nedenini şöyle açıklamış:
“O kızı gelin istedik. Onlar kanlımıza verdiler.”
* * *
Üzerine söylenecek çok şey var:
Cehalet, töre, gelenek, erkek kültürü, kan davası, korucu sistemi, silahlanma, toprak reformu, nüfus planlaması...
Sayısız melanet bir araya toplaşıp bu trajik sonucu hazırlamışa benziyor.
Hepsini uzun süredir tartışıyoruz; daha da yıllarca tartışacağa benziyoruz. Ama hiçbiri konusunda ciddi bir şey yapmadığımız da ortada...
Bu başlıklar içinde bir tanesinin giderek özel önem taşımaya başladığını düşünüyorum:
“Kız meselesi...”
Liselerde “kız yüzünden” çıkan kavgalardan farklı bir şeyden söz ediyorum.
“Kadın sorunu”, kronik bir çatışma alanı gibi görünse de son yıllarda bu çatışmanın hepten azgınlaştığı gözleniyor.
Bunun nedeni, özellikle son kuşakta, kadınların özgürlük talebinin hepten yükselmesi...
Geleneksel yapıların çökmesi, göç, dışa açılma, eğitim imkânlarının artması, evin ek gelir ihtiyacı ve özellikle de televizyonun “başka hayatlar”ı her evin oturma odasına sokması, kadının asırlık esaret zincirinin parçalamasına yol açtı.
Erkeğin yüzyıllardır oturduğu egemenlik tahtı sallandı.
Erkek, hem küçük yaşta alıp sattığı bir “meta”dan oldu; hem toplumsal koşulların söktüğü tırnaklarıyla, atalarından devraldığı hegemonyasını kaybetti.
“Hayır” diyebilen, tercih kullanabilen, okumak, çalışmak, istediği adamla yaşamak isteyen, olmadığında evden kaçan, canına kıyan ya da dağa çıkan bir kadınla karşılaştı.
Erkek dünyası bunu hazmetmeye hazır değil.
Kadın temalı cinayetlerin artmasının da, o cinayetlere katılanların bunca vahşileşebilmesinin de altında bu hazımsızlığın yattığını düşünüyorum.
Son zamanlardan birkaç örnek verirsek:
Başı kesilerek öldürülen Münevver cinayetinde de, Ergenekon soruşturmasının taşradaki kızların okuması mücadelesini veren örgütlenmelere uzanmasında da, Güneydoğu’da okula gönderilmeyen kızın intiharında da, nihayet Mardin katliamında da ben, “kızların dizginlenme ihtiyacı”nın, temel etken olduğuna inanıyorum.
Tarif ettiğim anlamda bu, aslında bir “erkek sorunu”dur.
* * *
Ne olursa olsun; tarihsel süreç kaçınılmaz bir şekilde işliyor.
Kadının özgürleşme talebini durdurmak mümkün değil.
Lakin geçiş sürecinde erkek tutuculuğunun direnişi giderek vahşileşen bir şekilde sürecektir.
Neyse ki, yenilgiye mahkûm bir direniş bu...
Bize çok çektirecek, çok kan dökecek, ama sonunda mecburen boyun eğecek bir mukavemet...
Bu direniş bitip de erkek, “töre” dediği savaş baltasını toprağa gömdüğünde, harp alanında yen içinde kalmış milyonlarca kırık kol bulacağız;
Yol kenarında kurşunlanmış genç kız bedenleri...
Yatak odalarında saklanmış aile içi tecavüz sırları...
Başlık paraları... Namus cinayetleri... Kuma düzeni...
Kanlı bir hükümranlığın berbat anıları olarak, tarihin çöplüğünü boylayacaklar.