Yıllardır TV programı yaparım; çok az belgeselim "Manisa dosyası" kadar yankı yapmıştır.
5 yıl önce, Manisa’da işkence gören gençleri işlediğimiz gece telefon yağmış, dehşete kapıldığını söyleyenler, kalkıp endişeyle çocuğunun üstünü örtenler, işkenceyi lanetleyenler gözyaşları içinde aramıştı.
Ertesi gün herkes işine gitti, Manisa unutuldu.
Ta ki dün Avrupa yeniden hatırlatana kadar...
***
Kısaca süreci hatırlatalım:
14 - 30 yaşlarında, çoğu lise öğrencisi 16 genç, 26 Aralık 1995 sabahı gizli örgüt üyesi diye gözaltına alınmış, Bingöl’den yeni gelmiş özel timci polislerce sorgulanıp tacizden kaba dayağa, elektrikten cop sokmaya kadar değişik işkenceler görmüştü.
Salıverildiklerinde artık bambaşka insanlar olmuşlardı. Ancak kamuoyu da beklenmedik bir tepkiyle onlardan yana çıkmıştı.
Mahkemede "çete kurmaktan" toplam 76 yıl ceza aldılar.
Yargıtay, "işkence var" diyerek çocukların cezasını bozdu. Mahkeme kararında direnince Yargıtay Ceza Genel Kurulu 1999’da tarihi bir gerekçe yayımlayarak Avrupa Sözleşmesi’nin iç hukukumuzun bir parçası olduğunu belirtti ve işkenceyi buna göre tanımlayıp mahkum etti.
***
Yargıtay bu kararıyla, Meclis ise Sabri Ergül gibi bir cesur milletvekiliyle üzerine düşeni kısmen de olsa yaptı. Ama iş yürütmede takıldı. İdare, işkenceci polislere bir türlü "ulaşamadı". Devlet, kendi kadrolu polisine aylarca tebligat yapamadı ve "işkencecisini" kolladı. Dahası, işkence sırasındaki Emniyet Müdürü, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne terfi ettirildi. Manisa’da 5 yıl işin üzerine gitmeyen vali ise, İçişleri Bakanı koltuğuna oturtuldu.
"Münferit" diye geçiştirilen işkencenin "sistematik" bir koruma altında olduğu böylece tescillendi.
***
İdare, davayı zaman aşımına sokmak için tam 7 yıl geciktirdi.
Ama sonunda nihai karar anı geldi. 16 Ekim günü mahkeme, daha önce 70 ila 130 ay ceza verdiği işkencecilerle ilgili nihai kararını açıklayacaktı.
Tam bu noktada Avrupa Birliği Komisyonu’nun İlerleme Raporu dün Manşet’te yayımlandı. Komisyon, Türkiye’nin eksikliklerinin başında "işkence"yi sayıyor, bu konudaki samimiyetsizliğe örnek olarak da Manisa davasını gösteriyordu.
Böylece bu "simge dava"nın kahramanı 16 gencin kaderi, ülkelerinin kaderiyle kesişmiş oldu.
Şimdi bu ve benzeri nedenlerle Türkiye’nin tam üyeliği gecikirse bunun sorumlusu, başta işkenceciler olmak üzere buna göz yuman, sanıkları gizleyen, davayı zaman aşımına sokmaya çalışan emniyet müdürleri, valiler, içişleri bakanlarıdır.
Hepsi, önce bu gençlerin, sonra hepimizin geleceğini karartmaktan suçludurlar.
***
Artık "iki Türkiye"nin kavgası daha net görünüyor:
Biri, Cumhurbaşkanlığı’na bir hukukçuyu getiren, Avrupa kriterlerinde adalet arayan, duyarlı insanların Türkiye’si...
Diğeri, adil bir ülkede çıkar musluklarının tıkanacağını hissettiğinden uygarlaşma sürecine ayak direyen işkencecilerin, vurguncuların Türkiye’si...
Ben bu kavgayı birincilerin kazanacağına eminim:
Nedenini yine Manisa örneğiyle açıklayayım:
Lise çağında işkence tezgahlarından geçirilen o 16 gencin bir kısmıyla görüşüyorum hâlâ...
İşkencecilerin umduğu şey olmadı:
Hayattan kopmadılar, mücadeleyi bırakmadılar. Hemen hepsi okullarını bitirdi. Kimi avukat, kimi tiyatrocu, kimi makine mühendisi, kimi öğretmen oldu.
Yarın mahkemeleri, sahneleri, fabrikaları, sınıfları, ülkeyi onlar devralacaklar.
Ve Türkiye’yi, daha yaşanılır bir ülke yapacaklar.
Tunca Bengin
Milletvekili olunca ne oluyor?
29 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Moskova-Kiev hattında barış için mekik diplomasisi! ‘Barış getirmek için çabalıyoruz’
29 Mayıs 2025
Hakkı Öcal
ABD haritacılıktan da vazgeçti mi?
29 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
‘Harry Potter’ın yeni yıldızları!
29 Mayıs 2025
Eren Aka
Dünyanın gözü ‘Kültür Yolu’nda
29 Mayıs 2025