Meslekte 25. yılımı kutluyorum.Çeyrek asır önce, böyle bir temmuz sabahı tırmanmıştım Konur Sokak, 27 numaranın basamaklarını..."Yankı" dergisi tabelasının asılı olduğu ahşap kapıyı çaldım.Yazı İşleri Müdürü Ömer Tarkanla randevum vardı. Görüştük.SBF Basın Yayın Yüksek Okulunda öğrenci olduğumu, 2ye geçtiğimi söyledim. "Sınıf arkadaşım Aydın Özdalganın selamları var"dı. Sadece okuyarak gazeteci olamayacağımı, bir yandan çalışmam gerektiğini hissediyordum. Kalemime güveniyordum.10 dakika sonra işbaşı yaptım.O hafta Mehmet Ali Ağca yakalandı ve Agah Oktay Günerle ilk röportajım yayımlandı."Ne zafer"di!* * *Gerçek bir okuldu Yankı...Küçük, mütevazı, ama etkili ve çok iyi eğitim veren bir okul...Benden önce Yalçın Küçükten, Mehmet Y. Yılmaza, Avni Özgürelden Şefik Kahramankaptana, Hikmet Bila ve Fikret Bila dan Vecdi Seviğe, Önder Şenyapılı, Çelik Arıobadan Kurthan Fişeke kadar nice meslek erbabı gelip geçmişti. Ben çalışmaya başladığımda ise yanı başımda Ahmet Taner Kışlalı, Hıncal Uluç, Nihat Subaşı, Yılmaz Ateş, Serhat Hürkan gibi isimlerden oluşan dev bir kadro vardı.Tabii en önemlisi, Mehmet Ali Kışlalı başımızdaydı.Gazetecilikte ne öğrendiysem ondan öğrendim. Tabir caizse "döve döve" gazeteci yaptı beni... hepimizi...Yazıdaki her satırın hesabını verebilmeyi, karmaşık bir olayı anlaşılır bir dille yazabilmeyi, sıkıcı bir konuyu ilginç hale getirebilmeyi, otorite karşısında eğilip bükülmemeyi, sorumluluk altına girebilmeyi öğretti.Haberi izler, oturur yazar, fotoğrafını çeker, karanlık odada basar, sayfaya montajlardık.Meslekteki ilk 5 yılımı o büroda geçirdim.21 yaşında Basın Yayından mezun olduğumda, ilk gün iş istemeye gittiğim yazı işleri müdürü koltuğunda ben oturuyordum.* * *Yıldızlarını göstermeyen, onların ışığını derginin adına yönlendiren bir kurumdu Yankı...Bütün yazılar tek bir elden çıkmış gibi yazılırdı. Günde en az 3 yazı yazdığımız halde ancak çok olağanüstü olaylarda imzamız kullanılırdı. İmza, büyük mükafattı.Yankı tecrübesi sayesinde - bu kez Hıncal Uluçun tavsiyesiyle işbaşı yaptığım - bir sonraki dergi durağım Noktada zorlanmadım hiç...Ne şans! Bu kez elimden tutan, dergiciliğin bir başka efsane ismiydi:Ercan Arıklı...Nokta, Yankının tersine, kendi ışığıyla yıldızlarını parlatan bir kurumdu. Adım, orada duyuldu.O sayededir ki, hayatımın bir başka dergi durağındaki buluşmamızda Arıklı "Artık köşe yazarlığının vakti geldi" dedi ve Aktüelde "Ada"ya can verdi.1994ün eylül ayıydı.Birkaç ay sonra Yeni Yüzyılda da bir "Ada"m olacaktı.* * *Velhasıl, köşe yazarlığımın da 10. yılı bu yıl...Bu vesileyle, - kişisel bir kutlamaya sizi ortak etmek pahasına - bana el veren, emek veren, fırsat veren, omuz veren yukarıda adını zikrettiğim ustaların her birine bir şükran mesajı yollamak istedim buradan...Bir kısmı erkenden "yıldız"lara karışmış olsa da...Yetiştirdiklerinin mürüvvetini görürler nasıl olsa... can.dundar@e-kolay.net Özel bir yazı olacak; çünkü benim için özel bir hafta bu...
Özay Şendir
Gerçek savaş mı yoksa danışıklı savaş mı?
23 Haziran 2025
Tunca Bengin
Nobel Barış Ödülü adayı ‘savaş’ dedi
23 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yabancı parayla ücret olur mu?
23 Haziran 2025
Didem Özel Tümer
İran’da zorla rejim değişikliği mümkün mü?
23 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bundan sonra neler olacak?
23 Haziran 2025