Aristo der ki; “İnsanların en çok korktuğu rüzgârlar, saklı yerlerini açan rüzgârlardır.”
Vicdan, en güçlüsüdür o yellerin...
Onun azabı esti mi ruhumuzda açılmadık sır koymaz.
Kasırgasıyla kabuğunu kaldırır saklı yaralarımızın; kanatır; acımaz.
* * *
İşte o vicdanı anlatıyor Derviş Zaim’in son filmi “Nokta”...
İyilik ve kötülükten bahsediyor.
Uçsuz bucaksız bir boşlukta açılıyor film...
Yeni doğmuş bir çocuğun yazgısı kadar sütbeyaz bir düzlük...
O sonsuz beyazlık üzerinde, akkâğıda düşen mürekkep lekeleri gibi gezinmeye başlıyor kara giysili insanlar...
Adeta eylemleriyle, kaderlerini toprağa, kitaba yazıyorlar.
“Yazgı” denilen bakir tarlayı sürüyorlar; kimi iyilikle; kimi kötülükle... iç içe...
Zaim, devreye girmeden, müdahale etmeden, hiç kesmeden izliyor onları...
Elini kaldırmadan kalem oynatan bir hattat ustası gibi, “ihcam”la yazıyor.
Yani kesintisiz... tek planda... bir seferde...
Hayatı olanca genişliği ve mütemadiliğiyle zaptetmeye çalışıyor.
* * *
Eskiden suç işlemiş iyi bir adam var başrolde...
Vicdan azabı çekiyor.
Yaşadıklarıyla yüzleşmeden “iyi”leşemiyor.
Arınmak, azaptan kurtulmak, suçundan affolunmak, eksik bıraktığı “nokta”yı koymak istiyor.
“Bir eksik nokta, gözü kör eder”miş ya; bizimki de iyilik için çırpındıkça kötülük daha da çok çekiyor onu içine; körleştiriyor.
İzledikçe anlıyorsunuz ki, “iyi insan”/“kötü insan” yok; pek de baş edemediğimiz koşullar bizi iyiliğin ya da kötülüğün torbasına yerleştiriyor rasgele... Oysa bazen “iyilik” kapısı kötülüğe açılabiliyor; “kötü”, iyiye meyledebiliyor.
Bu teşhis, seyirciyi isyana ve sorguya zorluyor:
İyi niyetle yaptıklarımız, bizi istemediğimiz sonuçlara götürürse bu yine de günah mıdır?
Bu günahın mesuliyeti bize ait midir?
Ya Tanrı?
O niye kötülüğe göz yumuyor? Niye affını esirgiyor?
* * *
Biçiminde olduğu kadar içeriğinde de çekildiği toprakların asırlık kültürel dokusundan, tasavvufi hayat felsefesinden beslenen, onlara yaslanan bir film bu...
Zaim, zamanın kültürel sürekliliğini kanıtlarcasına, aralarında asırlar bulunan kahramanların öykülerini buluşturuyor; aralarına kesintisiz bir bağ çiziyor. Filmini de hat sanatının tekniğiyle, hiç kesmeden çekiyor.
Teknik de zaman ve mekân gibi, filmin oyuncuları arasına katılıyor böylece...
Mütemadiyet, başrole çıkıyor.
* * *
“Nokta”nın ilk sahnesi gibi; doğduğumuzda bomboş, bembeyaz bir kâğıt sanki kaderimiz...
“Mukadderat” dediğimiz alınyazısını, attığımız her adımla kendimiz yazıyoruz kesintisiz; kah bilinçli, kah bilinçsiz...
Kimi zaman iyiliğin peşindeyken kötülüğün tuzaklarına düşüyoruz; bazen kötülükten hayır bekliyoruz.
Günahlarımızı en derine gömüp vicdan rüzgârlarından saklıyoruz.
Vebirhattatustasıgibiaravermedenboşlukbırakmadannoktakoymadanmütemadiyenyazıyoruz.
“Büyük Hattat” “nokta”yı koyduğunda, hayat denilen fasılasız tefrikanın nihayetine ermiş oluyoruz.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025