Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Bu yeni kuşak bizler gibi değil. Öyle uzun boylu düşünce tartışmaları yapmaya fırsat bulamadılar. Üniversite özgürlüklerini yaşamanın ne olduğunu bile anlayamadan kendilerini eylemin içinde buluverdi çocuklar... Örneğin Beethoveni doyasıya dinleyemediler. Eisensteinın filmlerini, Pudovkinin filmlerini rahatça seyredemediler. Bir resim sergisini şöyle içlerine sindire sindire gezemediler. Önemli değilmiş gibi görünür, ama yahu bu çocuklar doğru dürüst aşık bile olamadılar".* * *Deniz Gezmişten 30 yıl sonra, aynı geleneğin temsilcilerinden Taner Akçam, bir söyleşimizde Denizlerden devraldıkları mirası anlatırken şöyle diyecekti:"Cinsel özgürlük, 68li ağabeylerimizin yaptığı en önemli kültür devrimlerinden biriydi. Cinsel ilişki için evlilik şartı aramayacak kadar özgürlükçüydüler. O sayede biz üniversitede bu konuda çok özgürdük".Peki sonra ne oldu da bu özgürlük yitirildi?"Hareket büyüyüp halkımızla tanıştıkça onun değerlerine de sahip çıkmaya başladı. Aslında değerler dediğim, şehirli küçük burjuva kültürünün ürünü bir namus bekçiliğiydi. Ama gizliliğe dayalı örgütsel ilişkiler açısından da evliliğe örgütün karar vermesi fikri makul görünüyordu. Böylece çocuklarının evliliğine karar veren veya yasaklayan ebeveynin yerini örgüt aldı".* * *30 yıllık bu tahakkümün son kurbanı Osman Öcalan olmuş gibi görünüyor. Geçen hafta yazdığı bir yazıda eski örgütü PKKnın kadın - erkek ilişkilerini yasaklayan tutumundan yakınırken "örgüt jargonu" ile bir imkansız aşk hikayesi anlatıyor:"1991de Zehra Okçu arkadaşla ilişkilendim. Oluşan bağlılığı gidermek ve ilişkilenmemek için direndimse de başaramadım. Aşk denilen olayı ilk kez yaşıyordum. Geliştirdiğim ilişki her ikimize de pahalıya patladı. Zehra arkadaş 1997de şehit düşünce tövbekar oldum. 2003te Keve arkadaşı tanımam bu duruma son vermeme yol açtı. Keve arkadaşa derin bir duygu ile bağlandım. Direnmeyi bir tarafa bırakarak ilişkimi açıkça ilan ettim". * * *İşte ondan örgüte sokmazlar aşkı... kural, disiplin tanımaz çünkü... körleştirir insanı... Osman Öcalanın "tövbekar oluşu"nda da, "Keve arkadaşla ilişkilenmesi" mutlaka bir rol oynamıştır.Lakin ben yine de bu "tövbekarlık"ta bir başka "ilişkilenme"nin (embedded?) parmağını seziyorum.Öcalanın derin bir duygu ile bağlandığı "Keve arkadaş"ın gerçek adının "A-be-de" olmasından kuşkulanıyorum.Malum; Osman Öcalan geçenlerde PKK-KADEKten ayrılarak Yurtsever Demokratlar Partisini kurdu. Partinin kuruluş deklarasyonunda "ABDnin Iraka müdahalesinin Kürtler için tarihi fırsatlar yarattığı"ndan bahisle "ABD müdahalesi desteklenmeli" deniliyor.Öcalan, Talabaninin şahitliğinde Washingtonla nikah kıyıyor.ABD, kendi eliyle Türkiyeye teslim ettiği Apoyu devre dışı bırakarak bir başka Öcalanla Kürt siyasetine ağırlık koymaya ve Türkiyeyi Kürt devleti tehdidiyle itaate zorlamaya çalışıyor.Ah aşk! Girdiğin her yerde ille bir iktidar meselesi de olmak zorunda mı? can.dundar@e-kolay.net Yaklaşan tehlikeyi ilkin Deniz Gezmiş haber vermişti: 11 Eylül 1971 günü Mamak Cezaevinde, içi kıtıkla doldurulmuş ranza yatağına uzanmış ve Erdal Öze "yeni kuşak"ı anlatmıştı.