CHP, bir taşla üç kuş birden vurdu: Hem askerlik derdine çözüm bekleyen yüz binlerce gencin sesi oldu.
Hem geleneksel “Ordu+CHP=İktidar” formülüne nokta koydu.
Hem de “sivil değişim” bayraktarı görünen iktidar partisini “statükonun bekçisi-askerlik nöbetçisi” pozisyonuna soktu.
Başbakan, önceki gün bu işlerin “Silahlı Kuvvetlerimizle gayet güzel oturulup konuşularak, mutabakat içinde” çözülebileceğini anlattı.
Bunu bir CHP’li söylese çoktan “askeri vesayetçi” damgasını yemişti.
* * *
Bugüne dek bir yandan Bülent Arınç’ın çıkışlarıyla bedellilere göz kırpan, bir yandan da Milli Savunma Bakanı’nın ananevi “Yok öyle bir şey” açıklamalarıyla askeri rahatlatan AKP, bu öneriyle zorda kaldı. Parti sözcüleri ısrarla CHP’nin çıkışının “seçim yatırımı” olduğunu söylüyorlar.
Ne fark eder ki?
Yasa teklifiyle değil, seçim vaadi olarak da dile getirebilirlerdi. Önemli olan, önerilen konunun içeriği değil mi?
CHP, bu haliyle askerlik hizmetinin, gençlerin önünü kesen, gelecek tasarımlarını baltalayan bir engele dönüştüğünü görüyor, dillendiriyor ve bir çözüm öneriyor. Önerdiği çözüm de, Başbakan’ın dediği gibi “parası olan yapmasın” filan değil; tersine askerliği kısaltırken yoksulları kayıran, üniversitede okurken askerliği bitirme şansı tanıyan, daha küçük ve profesyonel bir ordu amaçlayan, adilane bir çözüm...
* * *
Erdoğan, “Halkın belli bir kesimi mağdur olur” gerekçesiyle böyle bir sorumluluğun altına giremeyeceğini söyledi:
“Seçimden sonra referanduma götürürüz. Kararı halkımız verir” dedi.
Başbakan, birikimi eritmek için önerilen bedelli uygulamasının, uzun dönem askerlik yapmış olanları mağdur edeceğini düşünüyor olabilir; ama diğer bölümü, yani askerliğin kısaltılmasını, ordunun ufaltılmasını neden tartışmıyor da topu halka atıyor?
Uzun iktidarı, onu da hep eleştirdiği statükonun içine çekti de ondan...
* * *
Madem halkın mağduriyeti, referandum ihtiyacı yaratıyor; o halde Akkuyu’yu halka sormanın tam zamanıdır.
Japonya, deprem sonrası nükleer yangını söndürememenin paniğindeyken, dünya bir nükleer felaketin dehşetini yaşarken, Avrupa ülkeleri nükleer yatırımlarını askıya alırken, Türkiye’nin Akkuyu için temel atmaya hazırlanmasını ve Rusya’nın kendi topraklarında izin vermediği bir yatırıma kucak açmasını “halkımız” uygun buluyor mu acaba?
Japonya’nın bütün o birikimle önleyemediği faciayı göze almaya hazır mı?
Daha ucuz enerji için daha büyük riske razı mı?
Tüpgaz patlamasıyla nükleer serpinti arasındaki farkı biliyor mu?
Akkuyu’da bir nükleer santral istiyor mu?
Başbakan muhtemel bir mağduriyetin, bir nükleer riskin, uzmanların mümkün gördüğü felaketin sorumluluğunu almasın.
Gelin, asıl bunu halka soralım.