Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şikâyetçi tarafta Kürtler vardı.Sanık koltuğunda ise Türk hükümeti...Şikâyetçilerin avukatı köylerinin nasıl yakılıp yıkıldığını anlattı.Sonra Dışişleri temsilcisi bunu yalanladı.Kürsüdeki Avrupalı yargıçlar iki tarafı da dinledikten sonra karar için çekildi.Acı bir manzaraydı.Asırlarca aynı toprağı paylaşmış akrabalar, birbirimizi dinlemekten umudu kesmiş, uzak diyarlardan hakemler önünde hesaplaşmaya oturmuştuk.***Mantıklı bakınca yadırgayacak bir şey yok.Orası, devletlerin yurttaşlara karşı eylemlerinin yargılandığı bir Avrupa mahkemesi ve o mahkemenin yetkisini tanıyan Türk hükümetinin de -diğer Avrupa hükümetleri gibi- orada hesap vermesi çok doğal...Ama yine de her sorunumuza -Kürt, başörtüsü, işkence- Avrupa zemininde çözüm aramanın kendisi de bir sorun değil mi?Tamam, Türkiye AB üyesi olursa evrensel değerlerin altına imza atacak ve o şemsiye altında daha hızla demokratikleşecek.Ama iş bu kadar basit mi?Daha net söyleyeyim:Diyelim ki cuma günü Brükselde masaya ağır bir önkoşul kondu ve Türkiye "Ben bu önkoşulla müzakereye oturmam" diye resti çekti.Ne olacak o zaman?Başa mı döneceğiz?Şahinler 17 Aralıka kadar toprağa gömdüğü baltalarını çıkaracak, geçici barış çubukları söndürülecek, Kürt sorunu alevlenecek, başörtüsü yasağı katmerlenecek, işkence hepten sistematikleşecek, öyle mi?Buna hazır mıyız?Yoksa "Avrupasız bir çözüm" arayışımız da var mı?***"200 imzalı ilan" kriziyle, bu soru yeniden gündeme geldi.İlanda "Kıbrıs Türkleri için talep edilen haklara eşdeğer haklar" Kürtler için talep ediliyor ve bunun "Türkiyenin ABye girişinin önkoşulu" olarak değerlendirilmesi isteniyor.Bu yıl Güney Kıbrısı gördüm.Küçücük bir adada, barış içinde bir arada yaşamayı başaramamış Türklerle Rumların, BM Barış Gücü askerlerinin koruduğu bir sınırın iki yanına savrulmuş hali, hiç de özenilecek bir durum gibi gelmedi bana...Dilerim Türklerle Kürtler hiç böyle bir ayrışma yaşamazlar.Federatif bir çözümün savunulmasına itirazım yok. Ama böyle kritik bir aşamada, neyi imzaladığını, imzaladığı şeyde ne istendiğini tartmadan Batı kamuoyu önüne çıkıp yeni önkoşullar öne sürmenin kendi bacağına ateş etmekten farkı olmadığı kanısındayım.Hele, -AB raporlarında bile Korsika, Bask, Breton gibi farklı bölgesel dillere sınırlamalar getirmekle suçlanan- Fransada yaşayan "Diyaspora Kürtleri"nin gazına gelmenin kimseye yarar sağlamayacağı kesin...***TBMMdeki o feci ilk sınavdan sonra Leyla Zana ve arkadaşlarına bir kez daha büyük rol düşüyor.Azınlık statüsüne razı olmak yerine bu ülkenin birinci sınıf yurttaşı olmakta ısrar etmek, ayrışma yerine birliğe vurgu yapmak ve Avrupa üzerinden çözüm aramaktansa Türkiyedeki müttefikleri artırıp reformları zorlamak daha kalıcı bir çözüm olmaz mı?AB üyeliği, bir hayalin tetikleyicisiydi; bizatihi kendisi değil.O hayali unutmayalım:Önceliğimiz "kültürel çeşitliliğe ve siyasal çoğulculuğa dayalı demokratik bir ülke" inşa etmektir.AB bu hedefi kolaylaştırabilir.Ama biz AB olmasa da bu idealin peşindeyiz. can.dundar@e-kolay.net Yıllar önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bir duruşma izlemiştim.