Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha geçen ay Ankara Film Festivalinde de "Aziz Nesin Emek Ödülü" ile alkışlanmıştı Akan...Oysa geçen yıl hiçbir filmde oynamamıştı. Ortalarda da görünmemişti pek... Ama reklama ihtiyaç duymadan, sinemayla bağını sürdürmüştü.* * *"Kartpostal Tarık"ı anımsayanlar, onun 1970lerde nasıl bir şöhret dağına kurulduğunu iyi bilir. Yılda ortalama 7-8 film çektiği o dönemki ünüyle "Genç kızların sevgilisi bebek yüzlü jön" rolünü yıllarca oynayabilir, büyük servet yapabilirdi.İstemedi.İtibarın, iktidar olabilmekle değil, ondan vazgeçebilmekle elde edildiğini gördü.Kendi isteğiyle indi sabun köpüğü şöhret dağından...Hayranlarının kapısının önünde yattığı, kimi meslektaşlarının sahneye çıktığı, kimisinin uçkur çözmek zorunda kaldığı dönemde Nehirle, Madenle, Sürüyle, Adakla, Yolla bambaşka bir role soyundu.Buruşturup attığı bebek maskesinin altından güçlü bir karakter oyuncusu çıktı.* * *O yüzü ilk fark edenlerden biri Yılmaz Güneydi galiba...Önce Sürüde, sonra Yolda ona en önemli rolleri vermişti.Yol fikri doğduğunda Güney Isparta cezaevinde mahkûmdu.Filmi Şerif Gören çekecek, her şeyden onu haberdar edecekti.Akan, bayram izniyle dışarı çıkıp karısını öldüren sert tabiatlı bir mahkûmu oynuyordu. Karakteri Yılmaz Güney ayrıntılarıyla anlatmıştı: Taş gibi bir adamdı bu... En ufak bir duygusallık göstermemeliydi.Filmi 12 Eylül koşullarında, Güneydoğuda zorluk içinde çektiler.Akan, son sahnede eşini öldürdükten sonra garda oğluyla vedalaşıp trene binecekti.Şerif Görene, "Ben finalde ağlayacağım" dedi; "Ama öyle salya sümük değil, için için ağlayacağım.""Peki, deneyelim" dedi Gören...Çektiler. Trendeki son sahnede yüreğiyle ağladı Tarık Akan...Heyecanla cezaevine gidip Yılmaz Güneye anlattı."Şimdi yaktın beni" diye dizine vurup ayağa fırladı Yılmaz Güney; koğuşta volta atmaya başladı.Akan, "Merak etme aynı planı ağlamadan da çektik. Onu kullanırsın" diyecek oldu;"O önemli değil" dedi Güney, "Sen bu adamı böyle yumuşak tanıdıysan, baştan beri öyle oynamışsındır. Endişem ondan..."Sonunda film bitti.Yılmaz Güney filmin kopyalarıyla birlikte yurtdışına kaçtı.Tarık Akan ise gözaltına alınıp içeri girdi."Yol" Cannesda büyük ödülü aldı. Ama ekip filmi izleyememişti.3 gün sonra filmin kopyası geldi gizlice... Bütün ekip Kadıköyde bir evde toplandı. Perdeler çekildi. Yol izlendi.Akan heyecanla son sahneyi bekliyordu.Finalde kendini için için ağlarken seyretti.İzleyenler gözyaşlarını onun gibi gizleyemiyordu.* * *Böyle bir "Yol"dan yürüyüp gelen, sinemanın kriz yıllarında taksiciliği seçen, televizyondan kazandığı parayla bir okul inşa eden Tarık Akan "Sinemanın onuru" unvanını çoktan hak etmişti.Bu unvan onun için final değil; tersine şimdi yazdığı kitaptan uyarlayacağı bir filmle kameranın arkasına geçmeye hazırlanıyor.Ve bizler, nice dostunu kabarık cüzdan mezarlıklarına defnedenler, nicelerinin şöhret güneşinde kar gibi eriyişini görenler, onda alkıştan sağırlaşmamış, gözü kamaşmamış, aklı karışmamış bir yıldız görüyoruz.Daha da önemlisi, "satın alabilenler"in hızla itibar yitirdiği günümüzde "satın alınamayanlar"ın nihayet takdir edildiğini görüyor, övünüyoruz. can.dundar@e-kolay.net İstanbul Film Festivali Tarık Akana "Sinema Onur Ödülü"nü verdi.