Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllar önce bir Ankara sofrasında rahmetli Aziz Nesin’den dinlemiştim:
Bektaşi, Tanrı’ya sitem ediyormuş:
“Her şeyi yerli yerinde, kusursuz yaratan güzel Rabbim! Niye bütün vücudumuzu kemikten yaptın da, asıl kemik koyacağın yeri boş bıraktın?”
Bektaşi’nin kafasına taktığı sorunun, sadece ona ve çağına özgü olmadığı anlaşılıyor.
Türk Androloji Derneği’nin “Erkek Erkeğe Sağlık Konuşuyoruz” başlıklı projesinin sonuçları açıklandı.
Dernek, 6 ay boyunca Türkiye genelinde 66 bin 670 erkeği muayene ederek “bizim ufaklık”ın büyük sırrını ortaya çıkardı:
Her 3 Türk erkeğinden 2’sinde sertleşme sorunu vardı.
Bu yönden en sağlıklı erkekler İzmir’de yaşıyordu.
Onu Antalyalılar ve Trabzonlular izliyordu.
En sağlıksızlar ise Konya ve Adana’dan çıkmıştı.
* * *
Tabii ciddi bir sağlık sorunundan, gayriciddi bir geyik mevzuu çıkarmakta gecikmedik.
Araştırma sonuçları kadını erkeğiyle tüm kamuoyunda ve İzmir’den Konya’ya yurt sathında, enine boyuna tartışıldı.
İlkokuldan başlayarak külotunun içinde azgın bir beygir taşıdığı safsatası satan yurdum erkeği, “beygir”inin aslında bir yılkı atı olduğunun ortaya çıkmasıyla paniğe kapıldı.
Konyalılar protesto ettiler.
Televizyon dizilerinde en maço halleriyle takdim edilen Adanalılar, “Konya civarında” olmalarına isyan ettiler.
Trabzonlular, ”İzmir’in kızları bizde olsa, biz de birinci olurduk” diyerek aynı cümle içinde İzmirli kadınlara iltifat, Trabzonlulara hakaret ettiler.
* * *
Listeye dikkatle bakılınca “iktidar sahibi” erkeklerin genelde sahil kentlerinde yaşadığı ortaya çıkıyor:
İlk 3 sıraya İzmir, Antalya ve Trabzon’un oturması tesadüf değil.
Bu kentlerin erkekleri, stressiz, sakin, serinkanlı bir yaşamın rahatlattığı beyinleriyle bedenlerinin keyfini sürüyorlar.
Demek ki neymiş?
Sertleşmek için önce gevşetmek gerekiyormuş.
* * *
Bir başka önemli ders de şu:
Türk erkeği sert bilinir. Bunu bir imaj olarak benimsemiştir.
Yan bakana haddini bildirir. Vurdu mu devirir. Kadın, elinin kiridir.
Erkekteki bu sertleşmenin, asıl sertleşeceği yerde sertleşememekten kaynaklandığı ortaya çıkıyor şimdi...
İnsan düşünmeden edemiyor:
Bütün o höt-zötler, omuz düşürmeler, kostak yürümeler, racon kesmeler, efelenmeler, dayılanmalar,  bıyık burmalar, “Gelmiyim oraya, alırım ayağımın altına”lar, gereken yerde sertleşememenin ezikliğini kapatma telaşından mıdır acaba?
Ve son soru:
Siyasetteki bitmek bilmeyen iktidar savaşı da gizli iktidarsızlıktan olmasın?
İstanbulluların, Antalyalıların, Adanalıların denizi, sefahati bırakıp Ankara’ya gelmelerinin ve bozkırda fazlaca gerilmelerinin bedelini mi ödüyoruz yoksa?
Öyle olunca da arzulanan sertleşme dilde mi gerçekleşiyor?
Dilin kemiği olmaması ondan mı?