Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Soru şu:"Tarihe sadakat nerede biter; sanatın özgürlüğü nerede başlar?"Kalemini, fırçasını, kamerasını tarihin dipsiz kuyusuna daldıran sanatçı, orada gördüğüyle yetinmek zorunda mıdır; yoksa kendi yaratıcılığınca boyayabilir mi o kuyunun duvarlarını?..Mesela tarihi bir dayanak olmaksızın "Ben Büyük İskenderi biseksüel olarak düşledim" deyip ona göre bir film çekebilir mi?Bunu yapmak sanatçının özgürlük sınırları içindeyse ve bilinenin sınırlarına hapsolmak yaratıcılığı öldürüyorsa biz, her müdahalede renkten renge bürünen bu kurmaca tarihe nasıl inanacağız?Bütün bu renklerden oluşan bir gökkuşağı mı tarih; yoksa bunlardan bağımsız, bambaşka bir gerçekliği mi var insanoğlunun?* * *Berlinin ortasında devasa bir hırsızlık abidesi gibi dikilen Bergama Müzesinde, aralarında Aristo ve Sokratın da bulunduğu filozofların büstleri var. Büstlerin altındaki notta bu eserlerin, filozofların gerçek yüzlerini değil, kamusal rollerine göre yapılmış temsili suretlerini yansıttığı yazıyor.Yani?Milattan önce 4. yüzyılda dahi bir "imaj çağı"ndan söz edilebilir.O büstü yontan heykeltıraş bile gerçeği yansıtmanın değil, bir model yaratmanın peşindeydi.Sokratın yüzü, daha öldüğü gün imajına yenik düşmüştü.Ya felsefesi?..O da elden geçirilmiş miydi acaba?* * *Oliver Stoneun göz alıcı "Büyük İskender"i, sponsor siparişiyle Helenlere dayalı bir tarih inşa çabasının ürünü mü?"Kral Arthur" filmde iddia edildiği gibi Asya kökenli mi?Truvayı düşüren Aşil, gerçekten efsanevi bir tarihi kişilik mi; yoksa o da Homerosun ustalığının eseri mi?Tarihin tamamen ideolojik olarak tasarlandığı çağımızda tarihi yazanlar, yapanlardan iyice uzaklaşıyor mu?* * *Hadi bu, tarihin karanlık çağları...Ya yakın tarih?..Tiyatro İstanbulun "Bu Adreste Bulunamadı"sıyla, Tiyatro Kedinin "Yarım Bardak Su"yunu peş peşe izledim.İlki hayali bir öyküden çarpıcı bir gerçeklik yaratırken, ikincisi gerçek bir öyküden, inanılması güç bir hayal yaratıyor. Perde açıldığında, oyundakilerin gerçek şahsiyetler olmadığı vurgulansa da, herkesin anlayabileceği gibi anlatılan, Başbakan Menderesle operacı sevgilisi Ayhan Aydanın ilişkisi...Peki böylesine önemli bir dönemi ve bu kadar mahrem bir ilişkiyi ele alanın o tarihi didik didik incelemesi, tanıklarla görüşmesi gerekmiyor mu?"Ben bu ilişkiyi hayal ettiğim gibi yazarım" deyip sıyrılmak mümkün mü?Bu savunma, maddi hataları sineye çekmemize yeter mi?* * *Ciddi araştırmanın yerini ilgi ve seyirci çekme kaygısı alınca, sanatı bilmem ama tarih yara alıyor.Her bir film, yazı, oyun, dramatik belgesel, "tarih"ten bir parça koparıyor, o parçalardan bambaşka bir masal yazıyor sanki...Bu filmlerin, oyunların, romanların bir tarih iştahı yaratacağını ve meraklıları daha derin incelemelere sevk edeceğini ummak, iyimser bir beklenti olur.Görsel kültürün, yazılı kültürü ezip geçtiği günümüzde insanlar sadece gördüğüne inanıyor.O yüzden, her tarihi filmde, oyunda, romanda gerçeklikten biraz daha uzaklaştığımızı hissediyorum.Böyle giderse tarihte taş üstünde taş kalmayacak. can.dundar@e-kolay.net Son birkaç haftada izlediğim birkaç eser ilmek ilmek aynı soruyu düğümledi beynimde: