Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları

Önceki günkü “Vicdan kanseri” yazımdan sonra TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül aradı.
Ergenekon tutuklularından, eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın sağlık durumu konusunda savcılardan bilgi aldığını söyledi.
“Zor bir durum, ama bir ihlal görünmüyor” dedi:
“Sevkler konusunda yapılabilecek her şey yapılmış. En iyi hastanelerden birinde tedaviye alınmış. Eşinin refakati için de savcı, iyi niyetle, tüzüğe uygun yolları göstermiş. Yapılabilecek başka bir şey yok. Kimse Ergenekon’dan yargılanıyor diye özel bir muamele görmüyor. Tersine, Ergenekon sanıklarına özel bir titizlik gösteriliyor.”
“Hastane-    hapishane”

Haberin Devamı
‘Toplumdaki kutuplaşma  yargıçlara da yansıdı’
Cezaevlerindekilerin tedavisi konusu hep sorun yarattığı için bu konuda Sağlık ve Adalet bakanlıkları arasında bir protokol imzalanmış. Cezaevlerindeki sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığı üstlenmiş. Büyük hapishanelere poliklinikler açılacakmış. Silivri’deki 20 yatak kapasiteli revir de yakında hastane haline getirilecekmiş. Prof. Üskül, Batı’dakine benzer “hastane-hapishaneler” kurulmasını öneriyor.
“Hayati tehlikesi bulunan bir rektör, tahliye edilip tutuksuz yargılanamaz mı?” sorumu şöyle yanıtlıyor:
“Bu konuda beni komisyonda da sıkıştırıyorlar; ‘Niye müdahale etmiyoruz’ diye kızıyorlar, ama bir şey yapamayız. Konu tamamen yargının inisiyatifinde... Mahkemeyle yazışmamız bile yargıya müdahale sayılır”.
“Yargılamaların uzun sürdüğü doğru” diyor. Hatta kendisinin Prof. Kemal Gürüz’e karşı açtığı hakaret davasının 9 yıl sürmesini örnek veriyor. Bu konuda AİHM’ye gitmiş.
“Tutuksuz yargılama”ya dair ise şunları söylüyor:
“Batı’da ziyaret ettiğimiz hapishanelerde 2 hükümlüye karşılık 1 tutuklu vardı. Bizde ise içeridekilerin yüzde 60’ı tutuklu, kalanı hükümlü... Normalde mahkemelerin her ay tutukluluğun devamına gerek olup olmadığını yeniden incelemeleri lazım, ama iş yükleri öyle fazla ki bunu araştıramıyorlar. O yüzden de ‘Şartlar devam ettiğinden, tutukluluğun devamına’ diye karar alıyorlar. Spesifik bir dava için söylemiyorum, ama bence hâkimler tutuksuz yargılama konusunu değerlendirebilirler. Yine de önlerindeki dosyayı ayrıntısıyla bilmeden yorum yapmak doğru değil.”
“Türkiye Ergenekon’dan AİHM’de mahkûm olabilir”
“Ergenekon davasındaki uzun tutukluluk süreleri yüzünden Türkiye AİHM’de mahkûm olabilir mi?” soruma “Olabilir” yanıtını veriyor Prof. Üskül...
“O halde çare ne?”
“Yargıçlarımız, önlerine gelen dosyaları, iç hukukla çelişse bile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki hükümlerin, uluslararası mahkeme kararlarının ışığında değerlendirirse hiçbir sorun kalmaz.”
“Kutuplaşmadan etkilenen yargıçlar var”
Bunun ardından önemli bir teşhis geliyor:
“Ne yazık ki toplumda korkunç bir kutuplaşma yaşanıyor. Kişisel tartışmalarda 50 yıllık dostluklar bozuluyor. Siyasetteki kutuplaşma, tabana olduğu gibi yargıçlara da yansıyor. İnsanlar bu ortamda objektif davranmayı bırakıp taraf tutmaya başlıyor. Tabii ki düzgün karar veren çok yargıcımız var. Ancak kutuplaşmadan etkilenenler de var. Oysa yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da önemli ve birbirinden ayrılamaz.”

‘Darbeyi savunmak fikir özgürlüğüdür’
Prof. Üskül’e, Prof. Türkan Saylan’ı da sordum.
Yıllar öncesinden tanışıyorlarmış. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği’nde birlikte çalışmışlar. Evinin aranmasından sonra arayıp geçmiş olsun dileklerini iletmiş. Bu, son konuşmaları olmuş.
“Cenazesine gelmediniz” dedim.
“Gelseydim nasıl bir tabloyla karşılaşacaktım, söyler misiniz?” karşılığını verdi.
Türkan Hoca için “Darbeci” suçlaması yapıldığını hatırlattığımda ise şunları söyledi:
“Türkan Hanım’ın fikirlerini beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama ona ‘darbeci’ demek çok zor. ‘Darbeye de şeriata da karşıyım’ diyen açıklamaları var. Darbeler Türkiye’ye çok zarar verdi. Demokrasimizin kökleşmesini, gelişmesini engelledi. Ancak darbenin Türkiye için iyi olacağına da inananlar olabilir ve bunu savunabilir. Bu da fikir özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bunu diyeni ‘darbeci’ diye içeri tıkamazsınız. Düşüncenin suça dönüşmesinin koşulları vardır. Bu koşullar gerçekleşmiş midir? Somut hazırlıklar yapılmış mıdır? Planlama, silahlanma söz konusu mudur? Ona bakılmalı. Bunları genel olarak söylüyorum. Somut bir olayda, dosyaya bakmak, ayrıntıları bilmek lazım. Kanıtları bilmeden yorum yapmayı tamamen yanlış buluyorum.”

‘Belgeye dair konuşmak yanlış’
“İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesindeki imza konusunda Prof. Üskül’ün görüşü şu:
“Ortada hiçbir somut bilgi yok. Soruşturma sürüyor, ama herkes konuşuyor. Basın, köşe yazarları, liderler... Bence yanlış yapıyorlar. Bilgi olmadan fikir yürütmek boşuna enerji kaybı... Zıtlaşmalar üzerine politika inşa etmek, toplum yararına olmayan sonuçlar doğuruyor.”