Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Tüyü bitmedik yetim”, Türk siyasetinin değişmez kahramanlarından biridir.
“Sokaktaki adam” gibi, anonim bir karakterdir.
Her iktidarın ilgisine mazhar olmuş, hakkı itinayla savunulmuş, lakin buna rağmen kendisi çoğu kez bunu mezarda duymuştur.
Başbakan önceki gün “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemedik, yedirmeyeceğiz” diyerek kervana katıldı. Oysa biraz tarih bilenler, yetimlerin hak beklerken hayli tüylendiklerini biliyor; son dönem iktidar partisini izleyenler de söz konusu hakkı öğüten dişliler hakkında bilgi sahibi olabiliyor.
* * *
Bir yetimin çığlığından söz edeceğim bugün...
Benim ilk gençliğimde “taşlanmış kot” çok modaydı. Bizim yerli üretim kotlar, Batı’dan gelenlere benzemeyen bir laciverdi parlaklığa sahip olduğundan “taşlanırdı”. Nasıl olduğunu bilemediğimiz bu “taşlama” işlemi sonunda rengi açılan kot, kumlu bir denize benzerdi.
O zamanlar eskitilmiş kotları bacağımıza geçirip âleme hava atarken, kot taşlamanın ne çileli bir iş olduğundan ve bu çileyi üstlenen “tüyü bitmedik yetim”den haberdar değildik.
Çünkü biz, “yuvada tutulan leylekler”dendik.
* * *
Leylek yuvada besleyebileceğinden fazla yavrusu olursa, yetiştirebileceği kadar yavruyu yuvada bırakır, fazlasını atarmış.
Bunu anlatan, bir “silikozis” hastası:
Abdülhalim Demir...
NTV’ye, Bingöl’ün Karlıova ilçesi Taşlıçay köyünde doğduğunu anlatıyor. 1990’lara kadar hayvancılıkla geçinirlermiş. Sonra köye koruculuk gelmiş. Devlet yuvadan 86 “yavru”yu seçip geçimini üstlenmiş. Aileleriyle birlikte 1000’e yakın kişi hayvanını satınca hayvancılık çökmüş. Köyün gençleri İstanbul’a göçmüş.
Abdülhalim geldiğinde çocuk yaştaymış. Bir kot taşlama atölyesinde üç kuruşa iş bulmuş. Yaptığı iş, karanlık bir odada deniz kumuyla kot beyazlatmaktan ibaretmiş.
Zamanla taşlanmış kot modası yayıldıkça işin cazibesi de artmış; köyden her gelen, diğerlerini kot taşlama (rodeo) işi için yanında aldırmış.
* * *
Rodeo için kelepir bir bodrum katı, orada ucuza çalışacak bir takım işçi, bir kompresör, bir hava tankı, birkaç püskürtme tabancasından başka bir şey gerekmiyormuş.
İşçiyi sigortalama derdi yok... zehirle uğraşan işçiye maske taktıran yok... sendika yok... vergi yok...
İstanbul bodrumları bir anda rodeo atölyeleriyle dolmuş.
Alan memnun, satan memnunmuş.
Yapılan işin ölümcül bir hastalığa yol açtığı çok sonra fark edilmiş.
Taşlıçay’ın taş işçilerinden 187’si hastalanmış.
“Doktora gitmeyenlerle beraber 300 kişi hasta... çaresiz ölümü bekliyoruz” diyor Abdülhalim Demir...
Köyünden 30 asker çıkmış, 20’si çürük raporuyla dönmüş.
Uzmanlar onun “rodeo kurbanı” gibi pek çok ölümcül hasta olduğunu söylüyor, “Tuzla’dan büyük bir skandalla karşı karşıyayız” diyorlar. Çalışma Bakanlığı’nı göreve çağırıyorlar. Tüketicileri de İsveç’teki gibi, bu konu çözülene dek kot almamaya davet ediyorlar.
* * *
Televizyonda Başbakan “tüyü bitmedik yetim hakkı”ndan bahsediyor.
Bir leylek, besleyemeyeceği yavrularını atıyor yuvasından...
Hakkına kavuşamadan tüylenmiş bir yetim ölümü beklerken, biz utanıyoruz dolabımızdaki beyazlatılmış kotların paçasından akan ecelden...