Malum gündem yoğun, siyaset yangın yeri! Yolsuzluklar havada uçuşuyor, diplomalar oraya buraya saçılıyor!
Siyaset ayrı bir arena, uzmanı ayrı- erbabı başka! Onu erbaplarına bırakıyorum, yüzmüyorum o sularda!
Mübarek Ramazan ayını yarıladığımız şu günlerde, zihnim ne kadar geveze ise sözcüklerim o kadar suskun! İyilik& Hoşgörü zamanı dediğimiz ama duyduklarım, şahit olduklarım kafa karışık ziyadesiyle! Davul sesleriyle şenlenen sahur zamanlarıyla fırınlardan gelen pide kokularına tezat, derin bir ruhani çöküşün ayak izleri var, hayat denen yolda! Ve o ayak izlerini takip edince karşılaştığımız manzara, haksızlıkla hırsızlığın birleştiği nokta! “Nedir o nokta”nın cevabı da;
Yemelere doyulamayan Kul Hakkı!
Yaşamın her anında o kadar çok çıkıyor ki buna vesile olacak şey, mayın tarlasında yürüyormuş gibi hissettiriyor insana! Birini sırasını alıp öne geçmekten trafikte yol vermemeye, ayıplı mal satmaktan yalancı şahitliğe, hırsızlıktan gaspa kadar çok şey, göbekten giriyor kul hakkına!
Yıllar önce dedeme, ‘En büyük günah
Ay bu aralar adı ‘bayram’ olan ama kendileri tarafından kutlanmayan günler, nasıl üst üste geldi böyle!
Kadınların sürekli dövüldüğü, öldürüldüğü bir coğrafyada ‘Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken
geçen hafta, şimdi de haklarını alamayan, hasta yakınları tarafından fiziki şiddete uğrayan, yaralanan hatta daha ileri boyutunu yaşayan doktorların gününü- Tıp Bayramını
Martın ilk haftası diyeyim!
Kadınlar diyeyim!
‘Kutlama& Anma’ ya da bilmiyorum ki her ikisi belki de ama mevzu hemcinslerim olunca müsaadenizle ben de biraz sitem biraz da isyan edeyim!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü! Nasıl da ağır nasıl da şatafatlı bir gün gibi!
Hediyeler alınacak, gül dökülecek yollarına, baş tacı edilip şükredilecek varlığına!
Tabi yok öyle bir şey! Kadın olmak, her coğrafyada zor her kültürde ağır!
Bu günün çıkışı da acı bir olayın- yangında mahsur bırakılan kadın işçilerin vefatının anılması şeklinde! Yoksa öyle sevinme, kutlama falan yok işin ezelinde!
Her 8 Mart’ta içim acıyor benim, tarihimizin çok derin acılarını hatırlatıyor. Sadece kendi var oluşunu kabul eden, kendini yüce zanneden, kadınlara, kendi izni ve onayı dışında var olma, gelişme, düşünme, hissetme şansı vermeyen, kendini erkek olarak nitelendirenlerle aynı toplumda, aynı topraklarda yaşadığımı anımsatıyor. Anneyi, anneliği kutsal sayan öte yandan başka annelere, anne olacaklara, kadınlara, kızlara işkence edip hayattan soğutan hatta hayattan koparan adamlarla b
Fişi çekilmiş ya da ne bileyim sessize alınmış, titreşimi açık bırakılmış bir ruh haliyle geçirdik geçen hafta sonunu ve o ruh hali de sürdü hafta boyu!
Çılgınlar gibi koşturup oraya buraya yetişmeye çalıştığımız düzenden çıkıp biraz kendimizle kalmak, iyi geldi doğrusu! Sakin, koşturmacasız, evde kalma zorunda bırakıldığımız sevgili kara minnettarız.
Sıcacık evde, dışarıda yağan karı izlemek, manzaraların en güzeli bence!
Tüm kirleri temizleyen, tozun, pasın, isin üstünü beyaz bir yorgan gibi örten kar, ne şiirler yazdırır hissedebilene, ne hayaller kurdurtur ruhuyla görebilene!
Ben yazar- çizer tayfasındanım malum, satırlara dökmeyi seviyorum duygularımı, kelimelerle anlatıyorum yaşadıklarımı! Ama kar ile öyle güzel görüntülere sahne oldu ki şehir, ressam olmak istedim, dökeyim tuvale gördüklerimi, yetmez gibi geldi çünkü anlatmaya ne yazı ne de şiir!
Aslında halam ressam benim, babaannem de resim konusunda yetenekliymiş. Ama bu yetenek maalesef ne yeğenlere yani bize geçmemiş. Çizemedim belki ama halam
İnsanları, insanlığın değil para ve gücün yönettiği yeni dünya düzeninde, gün geçmiyor bir vahşete uyanmayalım!
Arkadaşlarıyla birlikte kaykay malzemeleri ve kıyafetleri almak için alışverişe giden ünlü İtalyan şef Andrea Minguzzi’nin 15 yaşındaki oğlu Mattia Ahmet Minguzzi, kendisine laf atan akranları tarafından bıçanlanarak ağır şekilde yaralanmıştı. Günlerdir yoğun bakımda olan çocukcağız, yaşam mücadelesini kaybederek son yolculuğuna uğurlandı. Cenazede annesinin haykırışları, babasının acıdan kaskatı olmuş hali, yürekleri parçaladı. Bu tarifsiz acı neden yaşandı, bu çocuk neden hayattan, ailesinden koparıldı? Bir aileyi dağıtmak, bir anneyi yaşarken ölü bırakmak bu kadar kolay mıydı?
Hiddet ve cinnetin birleşiminden doğan şiddet, kontrolsüzce ilerliyor memlekette!
Öfkenin fiziksel dışavurumuyla, söz, yazı, el, ayak, sopa vs. kullanarak başka bir varlığı incitmekten gocunmayan, değil insandan Allah’tan korkmayan bir toplum haline geldik maalesef!
Şiddet, bir cinsiyetçilik sorunu değil bence! Kadına, çocuğa, yaşlıya hatta
Soğuk havaya, kara- yağmura-rüzgâra inat, yılın en sıcak, en balonlu günü, elinde kalplerle giriverdi işte haftadan!
Yılın en kısa ayına, en uzun duyguların sığdırıldığı, buram buram aşk kokan Sevgililer Günü, arz-ı endam eyledi, tüm haşmetiyle satırlarıma yerleşti.
Ya zaten ortalık karışık, dört bir yanımız savaşla, üstümüz başımız zelzele depremle, azıcık altımız yanardağ, tsunamiyle dopdoluyken aşkın sırası mı şimdi diye düşünmeyiniz, öyle düşünenlere de söyleyiniz; Aşk, şifadır şifa üstelik de bedava!
Yalnız bedava derken o sizi bulursa bedava! Milyonlar dökün isterseniz gelsin diye, gelmez şansınız yoksa! Herkese nasip olmaz, piyango biletinde büyük ikramiye çıkması gibi yani!
‘Bir varmış bir yokmuş’ ile başlayan bazen yarım kalan bazen sonu mutlu biten masalların öznesi Aşk!
Masal olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar derin duyguların adı, midede uçuşan kelebeklerin anavatanı Aşk!
Yüzyıllardır üzerine şiirler yazılan, ağıtlar yakılan, şarkılar bestelenen, sadece 3 harften oluşan en uzun kelime Aşk!
Dünya
1 0cak 2025 sadece yeni bir yılın başlangıcı değil aynı zamanda yeni bir kuşağın da başlangıcı!
Klasik geleneksel yapıyla modern çağ arasında sıkışıp kalmış biz zavallı X ve Y kuşağının, emdiği sütü burnundan getiren Z kuşağı ve sonrasında gelen Alfa kuşağının ardından 2025-2039 yılları arasında doğan/ doğacak olan Beta’lar artık aramızda!
Dijitalleşmenin zirve yaptığı dönemde doğan Beta kuşağının diğer kuşaklardan belki de en önemli farkı, ebeveynlerinin de kendileri gibi teknolojik olarak gelişmiş bir dünyaya gözlerini açmaları! Diğer kuşakların önceki kuşaklarla, yaşlılarla, ana-babalarıyla apayrı frekansta olmaları, kuşak çatışmaları, Beta’lar da çok görülmeyecek gibi! Gelenek-görenekleri önemsemeyen, aile olmanın önemini bilmeyen, fiziki ilişkilerden ziyade sanal ilişkilerle beslenen Z kuşağı, kendisinden doğan ve haliyle aynı düzlemde yaşayan bu yeni kuşağa da kendi sistemini aktaracak elbet! Bu da bayramda el öpmelere, kandil kutlamalarına elveda demek!
Bilmiyorum kaç yaşındasınız ama 40’lı yaşlarda biri olarak ben gelenek & göreneklerin
Aradan 1 hafta geçti, o uğursuz otel yandı ama yüreğimizin külleri soğumadı
İçimizdeki tarifi mümkün olmayan üzüntü, sonsuz bir öfkeye dönüşüyor gün geçtikçe!
Hastalık olsa anlayabileceğiz bir şekilde hatta deprem bile daha anlaşılabilir buna göre ama sadece ve sadece ihmalden, düşüncesizlikten ve de becerisizlikten kaynaklanan bir faciayı yaşamak, kabul edilebilir bir şey değil kesinlikle!
Mutfakta yangın çıkıyor, söndürmek yerine herkes kaçışıyor!
Baştan aşağı ahşap kaplı 14 katlı otelde, yangın söndürücü bulunmuyor!
Duman dedektörleri çalışmıyor, alarm ötmüyor!
Koridordaki bazı camlar kilitli, açılmıyor!
Bir hukukçu olarak soruyorum; Bunun tam anlamıyla bir cinayet olmadığını kim söyleyebiliyor?