Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Ramazan, tüm hızıyla tabana kuvvet koşarken peşinde de bir çok kişi görüyoruz, bilip bilmeden ahkam kesen!

Geldik gidiyoruz bir bitmedi; ‘Oruç tutarsan cennetliksin, tutmazsan cehenneme gideceksin’ muhabbeti. Ya tutan kendi için tutuyor, sevabı kendine. Tutmayan tutmaz, sana ne! Bir de sanki kendi gidip görmüş de cennet şöyle, cehennem böyle, oruç tutmazsan gidemeyeceksin diye! ‘İçinde rengarenk çiçeklerin, türlü meyvelerin, bal akan nehirlerin, süt denizlerinin olduğu yer’ demişti anneannem cennet için, henüz yedi-sekiz yaşlarındayken. ‘Kim neyi ister, neyi arzu ederse gözlerini bir an için kapayıp düşünmesi yeterli olacak, dileği anında yerine gelecek!’ Nasıl da heyecanlanmış, dinlemeye doyamamış, küçücük aklımla, hayaller kurmaya başlamışken, anneannem; ‘Cennete ancak iyi çocukları, temiz kalpli insanları, çevresine iyilik yapan, ailesini üzmeyen kişileri gidiyor aksi takdirde cehennemde yanılıyor. Cayır cayır yanan ateşlerin, korkunç zebanilerin hüküm sürdüğü şeytan krallığı orası ve korkunç bir yer’ diyerek cehennem tasvirini de yerleştirmişti zihnime. Uzunca bir süre, etkisinden kurtulamamış, sorup soruşturmuştum çocuk aklımla. Yıllar geçtikçe çocukluğumun o yumuşacık, bembeyaz muhallebiden duvarları hızla yıkılmaya başladı. Düşler sokağının imtiyazlı sakinleri olmaktan vazgeçip mahalleden ayrılmıştım bile. Ve büyüdükçe anladım ki cennet de cehennem de uzaklarda değil, tam içimizde. Cehennem vicdandır mesela; Vicdanen rahatsız ve pişman olduğunuz şeyi defalarca yaşamak ve her seferinde yeniden pişman olmak. O ateş, cehennemin ta kendisi. Yakar, kavurur insanı bu pişmanlıklar. Öldürür öldürür, tekrar diriltir. Yaşarken, yaşamıyormuş gibi hissettirir. Çünkü cehennemde bence ateş yok, herkes kendi ateşini giderken götürüyor.

Haberin Devamı

Cennet yaratıldıktan sonra, üç şey cennetten çıkarılmış, bulup getirilsin diye; Kelimeler, annelik duygusu ve aşk! Kelimeler, Adem’ de kalmış, anneliği Havva almış, ayakları altına saklamış ama aşk çok ağırmış, öylece kalakalmış. Aşkın ortada kalmasını istemeyen Tanrı, onu layıkıyla yaşayanlar için cennetinde yer ayırmış Yaşamayanlara cehennemi, bu dünyada yaşatmış. Sevip de kıymet bilmeyenler, bu dünyada cezalandırılmış.

Haberin Devamı

Bazı şeylere uzak değil hatta çok yakınız. Tanrı, kulları yorulmasın diye içlerine yerleştirmiş onları. Misal; Cennet, sevdiğinizin yanı başıdır. Gerçek cehennem ise, yolunda gitmeyen hayatınızdır!

……………………………………*………………………………..

Diriliş Bayramı;

Mis gibi mahlep kokusu ve damla sakızının nefis tadı geliyor

Bir bayram yaklaşıyor ve hafta renkleniyor!

Hıristiyanlığın en eski ve önemli bayramı Paskalya geliyor, hoş geliyor!

Paskalya, diriliş bayramı; İsa peygamberin çarmıha gerilişinin üçüncü gününde dirilişi kutlanıyor ve iyiliğin kötülük karşısındaki zaferini simgeliyor. Dini bir bayram olarak kiliselerde kutlanan Paskalya, aynı zamanda sosyal alanlarda kültürel etkinliklerle de kutlanıyor.

Paskalya deyince malum akla rengarenk yumurtalar geliyor. İnanışa göre Hz. İsa çarmıha geriliyor ve yaralarından kan akıyor. Yere düşen kan damlası da Paskalya yumurtasını oluşturuyor. Hz. İsa'nın yanında ağlayarak dua eden Hz. Meryem'in gözyaşları da kırmızı yumurtaya damlıyor ve ince desenler oluşturuyor. Diğer yumurtalarda da aynı durum oluyor. Hz. Meryem tüm yumurtaları bir mendilde toplayarak oğlunun cenazesini almak için Pontius Pilate'e doğru yola çıkıyor. Yol boyunca gördüğü her çocuğa barış içinde yaşamalarını nasihat ederek birer yumurta veriyor. Hz. Meryem, Pilate'nin sarayına ulaşınca bayılıyor ve yumurtalar dünyanın her yerine dağılıyor. O günden beri de Paskalya zamanı geldiğinde yumurtalar tören havasında süsleniyor. Yumurtalar boyanmadan önce de dua edilip yumurtanın verileceği kişiye mutluluk, iyi şans, neşe getirmesi ve bütün kötülüklerden koruması dileniyor. Yumurta tüm dinlerde ve ezoterik öğretilerde bereketin sembolü. Ondan sebep dünyanın her yerinde Paskalya zamanı süslenen yumurtalar, insanlar tarafından birbirlerine sevgi, barış ve bereket simgesi olarak hediye ediliyor. Yumurta dışında bir de tavşan var, Paskalya’nın simgesi. Şirinlik olsun diye değil tabi, senede elli kere doğurduğu için bereket saçtığına inanılıyor. Onda bayramın sembolü kabul ediliyor.

Haberin Devamı

O zaman tüm Hıristiyan aleminin Paskalya’sı, umudun, iyiliğin ve güzelliğin diriliş bayramı kutlu olsun!

…………………………………*……………………………………….

Ni‘ÇİN’ ?

Dünya, Çin’in Sanghay şehrinden gelen çığlıklarla sarsıldı! Gecenin koyu karanlığında, evlerden gelen feryatlar, bağrış çağrışlarla gündem, Sanghay’da yaşananlardı. Çin'in 26 milyon nüfusa sahip Şanghay şehrinde artan koronavirüs vakaları sebebiyle milyonlarca kişi eve kapandı. Kentte yaşanan gıda ve ilaç tedarikindeki sorunlar yüzünden halk ayaklandı, kızılca kıyameti de kopardı.

Ya konu Çin olunca da işkillenmemek pek mümkün değil gibi sanki. Orası değil mi ki ömrümüzden iki yıl götüren koronovirüsün merkezi! Koşan onca hayvan yerine uçan siyah yaratığı yemeleri yüzünden gezegen birbirine girdi hala da kendine gelemedi. Dünyaya virüsü taşıyıp bulaştıran da aşıyı ilk bulan da onlar, Sinovac’ı insanlıkla tanıştıran. Şimdi ise neredeyse mevsimsel gripten farkı olmayan belirtiler taşıyan koronavirüsün ağırlaştırılmış versiyonu yeni bir virüs saldılar yeryüzüne ya da karantina gibi ağır yaptırımlarla sağlık sistemlerini bahane edip üretim-tüketim dengesini sağlıyorlar. Şimdi aşı maşı gelip de can korkusu biraz biraz dinince olaylara başka açıdan da bakmak icap eder. Şöyle ki malum dünyanın hemen her türlü hammaddesini Çin sağlıyor. E şimdi bu karantina meselesinden dolayı oradan mal, parça, ürün alan herkesin siparişleri ya süresiz erteleniyor ya da iptal ediliyor. Çin’ e de bu açıdan tam bağımlı ülkeler, el başta kara kara düşünüyor. İşte kimbilir belki de Çin, global anlamdaki tedarik zincirine tamamen egemen olup piyasayı kendi belirlemek için böyle bir karantina şovu yapıyor. E kötüsü de, aklıma getirmemek için dirensem de birileri dünyayı kıtlığa ve sefalete sürükleyip sonra ayar çekmek istiyor. Leylekle geldiğimiz dünya, bizi yarasayla kovalıyor!

…………………………….*…………………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Mirası;  Dünyanın çeşitli ülkelerinde yayınlanan yetenek yarışmalarının yaratıcısı yapımcı Simon Cowell’in , servetinden köpeklerine 20 milyon sterlin bırakacağını açıklaması oldu. 62 yaşındaki yapımcının, vasiyet ile miras bırakma kararını verdiren olay, bir süre önce geçirdiği bir elektrikli bisiklet kazası! O kazada ciddi şekilde yaralanan Cowell, altı saat süren bir operasyon geçirmek zorunda kalmıştı. Akabinde de 600 milyon doların üzerindeki malvarlığından köpeklerine de pay  vereceğini açıkladı. Ah be Simon baba! Sen de anladın demek, bir köpeğin dostluğu, bir dostluğun köpekliğinden iyidir demek olduğunu! Yine de Yıldız Tilbe duymasın bence bunu :)

Haftanın Vefatı; Schindler’ın Listesi’ni hazırlayan Mimi Reinhardt’ın 107 yaşında hayatını kaybetmesi bence! II. Dünya Savaşı sırasında, Yahudileri kurduğu fabrikada çalıştırarak binlerce kişinin hayatını kurtaran Oskar Schindler'in sekreteri Mimi Reinhardt, Oscar ödüllü filme dahi ilham olan, Yahudilerin isimlerinin yazıldığı meşhur listeyi hazırlayan kişiydi. Yıllar önce, binlerce kişinin yaşamasına vesile olacak kişinin kendisi olacağını bilebilir miydi? Bilse bir şeyler değiştirebilir miydi? Işıklarda uyu Mimi, Yahudilerin  iyilik perisi!

Haftanın Cevabı; Lafını esirgemeyen bir yargı mensubundan, hakimden geldi! İki kişiyi ısırarak yaralayan Pitbull cinsi köpeğin sahibi savunmasında; "Ne yapayım, köpek kucağımda değildi, 34 kiloluk köpek, nasıl taşıyayım" demesi üzerine hakim; "İsterse 50 kilogram olsun, seviyorsan taşırsın" cevabını verdi. ‘Seviyorsa arar’, ‘Seviyorsa döner’, ‘Seviyorsa alır’ güzellemelerinin yanına ekleyelim o halde; ‘Seviyorsa taşır!’

Haftanın Vedası; Gençliğime veda mıydı? Galiba öyle oldu çünkü gençliğimin unutulmaz aktörü, Mavi Ay’ımın tatlı dedektifi Bruce Willis, oyunculuğu bırakacağını açıkladı! Henüz 67 yaşındaki ünlü oyuncuya, beynin bazı bölgelerinde meydana gelen işlev bozukluğu sonucu ortaya çıkan konuşma, konuşulanı anlama ve okuma-yazma gibi becerileri etkileyen 'afazi' (söz yitimi) hastalığı teşhisi konulmasının ardından mesleğini bırakan Willis, tüm hayranlarını ve de beni üzdü. O mesleğine ben gençliğime veda ettim gibi geldi, yaşlanıyor muyum sanki!

Haftanın Kararı; Gelenekleri sarstı! Nicola Anne Peltz ile evlenen David Beckham'ın oğlu Brooklyn Beckham, sevgisini göstermek için kız arkadaşının soyadını aldı, kaynanalar ayağa kalktı. Victoria, karalar bağladı, kamuoyu karıştı. Bence Beckham soyadı zaten kendisine tüm kapıları açıyordu. Kendisine gelen kızların bir kısmının da ünlü soyadına geldiğini o da gayet farkındaydı. Oysa eşi, kendisinden daha zengin, kendisinin soyadına ve servetine ihtiyacı olmayan bir kişi ve onu en çok mutlu eden de böyle bir kadının ilgisi. Mantıklı mı ? Mantıklı!, Bana uyar mı? Uymaz! :)

CANSEN ERDOĞAN