Vaziyet alın millet! Çarşı karıştı!
Yahu biz memleketimize yetişemez, olan bitene anlam veremezken, her sabah neye uyanacağımızı bilemezken mevzu bizi aştı, dünyaya taştı! “Alooo- alooo! Adana pardon Amerika, çık aradan!”
Amerika’nın son dönemde ne yaptığı belli olmayan başkanı Donald Trump ile kankası Elon Musk birbirine girdi. Sizin de dilinize aynı şarkı mı geldi; “İki deli, bir araya gelmemeliydi!”
Trump ve Musk arasındaki büyük iş birliği, ‘Big Beautiful Bill’ (Büyük Güzel Yasa) adlı yasa tasarısıyla sona erdi. Bu yasa, Trump’ın vergi indirimi ve altyapıya yönelik düzenlemelerini içeriyor ama elektrikli araç teşviklerini kısıtlıyor. Elektrikli araç denince akla Tesla geliyor ve Trump bu yasayla Musk’ın ocağına incir ağacı dikiyor. Elon Musk’ın şirketi Tesla’nın hisseleri %14 düşerken hisseler bir günde 152 milyar dolar değer kaybetti. Musk da kontrolü kaybetti, delirdi. Yasanın gizlice geçirildiğini, haber verilmediğini söyledi ve Trump’ın seçimi kendisinin sayesinde kazandığını, bunun için her türlü yolu kullandığını belirtti. Yapılan bu icraatı nankörlük olarak nitelendiren Musk, ülkedeki halihazırda mevcut iki partili sisteme karşı yeni bir parti kurma fikrini ileri sürdü. Bu fikri sahibi olduğu X platformunda oylamaya döktü, %80 destek gördü. Bununla yetinmeyen Musk, Trump’ın adının ünlü Epstein skandalında geçtiğini, bununla ilgili bilgilerin kendisini olduğunu ima ederek taraflar arasındaki bağı, tek darbeyle söktü. Karşı hamle de hemen ardından göründü, Musk’ın göçmenlik durumunun değerlendirilmesi ve uzak şirketine el koyulması durumu öngörüldü.
İşler istediği gibi gitmeyince, arkadaşının sırlarını ifşa eden, sevgilisi kendisinden ayrılınca kirli çamaşırları bir bir döken karaktermiş meğer Elon Musk! Tamam; “Musk'ın elinden elektrikli araba desteklerini alıp beyaz saraydan kovdum! Tasarruf yapmanın en kolay yolu, Musk'a verilen ihaleleri iptal etmek valla!” diyen Donald Trump da az dahil hani, adamı çıldırtmak için ardına koymuyor elinden tüm geleni ama bu bel altı polemikler artık çok yoruyor beni!
Bu sadece bir siyasi anlaşmazlık değil elbette ki! Patlamak üzere olan 2 egonun çatışması! Birisi, siyasi arenada tek yetkili olmak isteyen bir lider, diğeri ise sadece iş dünyasında değil politik görüşleriyle o mecrada da etkili olmak isteyen bir patron! Her ikisi de dünyanın merkezi olmak istiyor da merkez dar, sadece bir kişiyi alabiliyor. Ayrıca bu çatışma, sadece kişisel bir anlaşmazlıktan çok daha fazlasına, teknolojiyle siyaset arasındaki güç dengesinin de yeni bir evresine işaret ediyor. Seçimi, Musk’ın sayesinde kazanan Trump, Musk’ın teknolojik nüfuzunu yanında tutmak istiyor. Musk ise ticaretle uğraşan bir iş insanı olarak, danışman sıfatıyla Beyaz Saray’da olmayı ve ekonomik düzenlemeleri kendi lehine gerçekleştirmek istiyordu. Aralarında sessiz bir ittifak vardı, bu ittifak tuzla buz oldu!
Acaba bu gerginlik çok da yeni değil miydi? Şubat gibiydi, Elon Musk'ın oğlu, Trump’a Oval Ofis'te, 'sen başkan değilsin! Kapa çeneni!' dememiş miydi?
Eeee ne demişler; Çocuktan al haberi!
‘Şüphesiz ki biz onları, ibret olsun diye yarattık’ ayetinde kastedilenler, bunlar da olabilir sanki!
………………………….*……………………………
MUTLULUĞUN RESMİ
Bir bayramın daha geçti, ömürden, gönülden!
Bayram rutinlerinde sandık lekesi, ‘kimi ağırlayalım, kime ziyarete gidelim?’ soruları, ‘tatil uzatılacak mı?, nereye gitsek ki?’ sorularına bırakmış yerini!
Geldim 40 küsur yaşına, bayram hâlâ aile demek benim için, aileyle geçirilen bayramlar, mutluluğun ta kendisi
Tabi yaş ilerleyince mutluluğun tarifi de illa değişiyor! Küçükken dondurma, oyuncak iken bu tarif, büyüdükçe aşka- paraya- güce- nâma evriliyor. Mutluluk, en çok fotoğraflarda kendini gösteriyor. Bebeklik ve çocukluk fotoğraflarındaki samimiyet, büyüdükçe sahte tebessümlere dönüşüyor. Mutluluk, kişiye göre değişiyor. Resmi yapılabilseydi eğer, dünya nüfusunun sayısı kadarı resim olurdu, herkesinki kendi müzesinde saklı!
Mutluluğun resmini yapma misyonu da Abidin Dino’ya kalmıştı hatırlarsınız!
Nazım Hikmet ve Abidin Dino, 11 yıl arayla paşa torunu olarak dünyaya gelmişler. Nazım’ın da Abidin’in de annesi Fransızca okuyup konuşabilen, piyano çalan kültürlü hanımefendilermiş. Karikatürler çizip gazetecilik yaparak hayatını kazanmaya çalışan Abidin Dino, işi gereği dönemin yazar, şair ve gazetecileri ile arkadaştır. Ama bu çevrede en önem verdiği isim, kendi tabiriyle “Ekmeğini kazanmak için onun gibi ufak tefek işler yapan” Nazım Hikmet’tir. Kişiliğine ve cesaretine hayran olduğu Nazım Hikmet ile benzer bir kaderi paylaşacak olan Abidin Dino da tıpkı Nazım gibi yaşam koşullarının değişmesi arzusu yönelik rüyalar görür. Bu ortak kader de sürgündür. Ressam bir annenin oğlu olan Nazım Hikmet’in doğduğu andan itibaren, bir parçasıydı resim sanatı. O yüzden Abidin Dino ile kaynaşması, hiç de zor olmadı. Alanlarında meslektaşlarından daha farklı olan bu iki isim, daha iyi bir yaşam için savundukları fikirleri nedeniyle dikenli yollardan geçmişlerdi. Bu yollar, onların dostluğunda önemli tecrübelerdi.
Nazım Hikmet, büyük aşkı Vera için yazdığı Saman Sarısı şiirinde, dostu Abidin’e işte o meşhur dizelerle yüklemiştir ağır misyonu;
“……ve gözleri parlıyor erkeklerinin/ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne/Ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor/ Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”
Uzun bir şiirin içindeki en alıcı cümleydi o, yıllardır sorulan; ‘Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’
Kim yapabilmiş ki o yapsın, değil mi Abidin?
Bir resim var internette, mutluluğun resmi yazınca o çıkıyor karşımıza! Bir yatakta, 6 çocuğu, bir köpekleri ve bir horozlarıyla mışıl mışıl uyuyan ana-baba resmi! Aile resmedilmiş, mutluluk yuva ile betimlenmiş. Çoğu kişiye göre mutluluk, sıcak bir yuva- aileme demek çünkü! Resim, mutluluğu anlatıyor belki ama Abididin Dino’nun eseri değil! Ünlü ressam Dianne Dengel’in resmini, Dino’ya yakıştırmışız besbelli! Çünkü mutluluk en çok iki kelimede gizli; Aile ve sevgi!
Abidin Dino, mutluluğun resmini yapmaktansa kelimelere dökmeyi tercih etmiş. Nazım’a yazdığı mektupta, cevabı şöyleymiş; ……..Kokusu buram buram tüten/Limanda simit satan çocuklar/Martıların telaşı bambaşka/İşçiler gözler yolunu./ İnebilseydin o vapurdan/ Ayağında Varna’nın tozu/ Yüreğinde ince bir sızı./Mavi gözlerinde yanıp tutuşan hasretle kucaklayabilseydim/ Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi/ Bağrımıza bassaydık seni Nazım/ Yapardım mutluluğun resmini/ İşte o zaman Nazım/ Yapardım mutluluğun resmini/ Buna da ne tuval yeterdi ne de boya…
Günümüzde yaşasaydı Nazım ile Abidin, diyalog nasıl olurdu acaba?
-Bana mutluluğun resmini kaça yaparsın Abidin?
- İyi para verirsen, hem resmini yaparım mutluluğun hem aslını yaşatırım Nazım!
……………………….*…………………………
SİLAHLAR VE GÜLLER
Araya bayram girdi ama bunu yazmadan geçmem de mümkün değildi!
32 yıl sonra aynı yerde aynı heyecanla buluştuk kendisiyle! O zaman lise öğrencisiydim şimdi ise bir lise öğrencisinin annesiyim.
Ünlü rock grubu Guns’n Roses, 32 yıl sonra o Beşiktaş Tüpraş Stadyumu’nda konser verdi, ortalık yıkıldı!
1982 yılında Indiana'dan Los Angeles'e göç eden Axl Rose ve Izzy Stradlin, Rose ve Hollywood Rose isimli gruplarından 1985 yılında Guns N' Roses'ı kurdular. Fakat ilerleyen zamanlarda Tracii, Beich ve Gardener ayrıldı. Ünlü gitarist Slash, bas gitarda Duff Mc Kagan ve de davulda Steven Adler’in gruba katılmasıyla efsane kadro şekillenmiş oldu. Altı stüdyo albümü, bir konser albümü ve bir de derleme albümü bulunan grubun albümleri, bugüne kadar 100 milyonun üstünde satış miktarına ulaştı.
Grubun ilk albümü Appetite For Destruction 1987 yılında satışa sunuldu. 1 yıl geçtikten sonra hem albüm hem de albümden yayınlanan ikinci single "Sweet Child o' Mine" Amerikan müzik listelerinde 1 numaraya kadar yükseldi. İnanılır gibi değil ama bugüne kadar dünyada 28 milyon, sadece Amerika’da ise 18 milyon satan albüm, Amerika’da en çok satan ilk albüm olma özelliğini taşıyor.
Kah Yaramaz Çocuklar kah Kötü Çocuklar, hangi sıfatla anılırlarsa anılsınlar, suça- belaya bulaşmaktan duramasınlar, şu bir gerçek ki tüm zamanların en efsane en ikon gruplarından biri Guns’n Roses!
O zamanlar adı İnönü olan şimdiki Tüpraş Stadyumunda, 65 yaşındaki Axl Rose ve saz arkadaşlarının- pardon gitar arkadaşlarının 3 saat süren performansları tarihe geçti, diyeyim size!Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve ülkeyi yasa boğan o acı olayda hayatını kaybeden Mattia Ahmet Minguzzi'ye ithaf ettikleri Knocking on heaven's door şarkısını yüzbinlerce kişi aynı anda söylerken gökyüzünde beyaz bir kuş belirdi, sahneye doğru uçtu, tüyler diken diken oldu. Mattia Ahmet, kasım ayında annesiyle birlikte bu konsere gidebilmek için bilet almış ve çok heyecanlıymış. Konsere fiziken gidemedi ama bence kuş olup geldi. Öyle metalci, hard rockçı biri değilim evet ama yüzbinlerce kişinin aynı anda şarkı söylediğini duymak ve bunun bir parçası olmak müthiş bir şeydi. Hele efsaneleri kanlı-canlı sahnede izlemek paha biçilmezdi.
Guns’n Roses yani silahlar ve güller!
Tam bizim memlekete göreler, İnşallah gene gelirler!
Ve ben gene izlerim, bu sefer torunlarla beraber!
……………………….*………………………..
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Kaybı: Tüm ülkeyi yasa boğdu! Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti! Evinin bahçesindeki havuzun makine dairesinde oluşan bir arızayı kontrol etmek isterken elektrik akımına kapılan Zeyrek, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı ve arkasında gözü yaşlı yüzlerce Manisa’lı bıraktı! Siyasi görüş fark etmeksizin genci, yaşlısı Manisa’nın 48 yaşındaki enerjik, vizyoner, beyefendi başkanını yolcu etti. Uzun zamandır gördüğüm en kalabalık, en içten cenaze töreniydi. Şunu anladım ki iyi insan olmak diye bir şey var, ne siyasetle ne parayla pulla ölçülebilen! Buradan çok daha iyi yerde olduğuna eminim Ferdi Başkan! Nurlarda uyu!
Haftanın Baskını: Aynı zamanda bir insanlık dramı! 2 yıldır aralıksız devam eden Filistin- İsrail savaşı, yüzbinlerce kişinin, masum sivilin ölümüyle sonuçlanıyor ve dünya bu vahşeti sessizce izliyor! Yardımların ulaşamadığı, hiçbir desteğin sağlanamadığı Gazze’ye yardım götürmek için 2'si Türk, 12 aktivistle birlikte yola çıkan Madleen gemisine İsrail ordusu baskın düzenledi! Gemi, İsrail’in güneyindeki limana getirilirken içinde bulunan aktivistler, saatler alıkoyuldu! Bu neyin savaşı, neyin hırsı, neyin vicdansızlığı? İlahi adaletin tecelli ettiğini görmeden ölmeyeyim inşallah! Yüce Allah’ım, bunu yaşatanların aynısını yaşamalarını tez vakitte sağla!
Haftanın Tehlikesi: En masum yerden geldi! Zayıflamak amacıyla içilen bitki çayları, ölüme sebep olabiliyor! Aksaray'da zayıflamak için sık sık poşetli bitki çayı tüketen 24 yaşındaki Büşra K., karaciğer yetmezliği nedeniyle komaya girdi. Son anda yapılan karaciğer nakliyle yaşama tutunan genç kadın, günde 4 fincan içtiği poşetli bitki çaylarının tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini bizzat yaşadı. Hastayken ıhlamur, şişkinlik hissettiğinde ise yeşil çay içen Büşra K.’nın durumu, hepimize ders olsun, Allah korusun!
Haftanın Ayaklanması: Amerika’yı karıştırdı! ABD Başkanı Donald Trump, Los Angeles'ta artan göçmen protestolarına karşı, California Valiliği'nin açık itirazına rağmen federal güçleri görevlendirdi ve 2.000 ek Ulusal Muhafız askerinin Los Angeles’ta konuşlandırıldığını açıkladı. California eyaleti de konuşlandırmayı anayasaya aykırı bularak federal hükümete dava açtı. Yapılan gözaltılara karşı tepki çığ gibi büyürken şiddet içeren eylemler ve yangınlar, durumu daha da körüklüyor. Süper güç sayılan Amerika, dıştan değil içten yıkılıyor, kim bilir belki de Ortadoğu’yu yakıp yıkmasının bedelini, ödeme zamanı geliyor!
Haftanın Hastalığı: Anoreksiya nevroza! Manken hastalığı olarak da bilinen bu hastalığa yakalanan son isim, sosyal medya fenomeni Nihal Candan! Nihal ve Bahar Candan kardeşler, Kasım 2023'te "dolandırıcılık" ve "kara para aklama" suçlamalarıyla tutuklanmıştı. Cezaevindeyken Anoreksiya Nervoza teşhisi konulan Nihal Candan, sağlık sorunları nedeniyle kısa süre önce tahliye edilmişti. Tedavisi devam eden ve 29 kiloya kadar düşen Candan'ın son hali ürkütücü boyutta! Tedaviyi de reddeden Candan, kısa yoldan şöhret olma hayali kuran genç kızlara da ibret aslında! Allah yardımcısı olsun, acil şifalar versin!