Soru: Memuriyete 8.9.1999 tarihinden önce başladım ve 10 yıllık memuriyet süremi doldurdum. 61 yaşımı da önümüzdeki ay tamamlayacağım. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrası emeklilik hakkına kavuşabilecek miyim?
CEVAP: Anayasa Mahkemesi 18 Ocak 2014 tarihli kararı ile 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun geçici 206. maddesinde yer alan “8.9.1999 tarihinde Sandık iştirakçisi olanlardan...” ibaresini iptal etmişti. Mahkeme bu kararı ile birlikte hükümete 1 yıllık süre tanıyarak 18 Ocak 2015 tarihine kadar konuyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmaz ise iptal kararının yürürlüğe gireceğini duyurmuştu. Hükümet bu tarihe kadar herhangi bir işlem yapmayınca iptal kararı yürürlüğe girmiş oldu.
Bunun yanında iptal kararı yürürlüğe girdiğinde SGK’da konuyla ilgili bir basın duyurusu yayımlayarak iptal kararı sonrası uygulamanın nasıl yürütüleceğini ifade etti.
SGK’nın duyurusunda, “Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında 10 yıl memuriyet ve 61 yaş şartlarını tamamlayarak emekli olunabilmesi için 8.9.1999 tarihinde 50 ve daha yukarı yaşlarda bulunma şartı söz konusudur” ibareleri yer alıyordu. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrası geçici 206. madde “50 ve daha
İlgili yasal yönetmelikler çıktı, kamuda artık kanuna aykırı taşeron işçi çalıştırılması en baştan engellenecek ve kamuda çalışan taşeron işçisinin kıdem tazminatı doğrudan kamu kurumları tarafından ödenecek. 27 Nisan 2014 tarihli Milliyet’te “Taşeronun kıdemine devlet kuşu kondu” başlıklı yazımızda konuyu ilk kez duyurmuştuk.
Bu düzenlemeler yapılmakla beraber, taşeron konusunda geçmişin hesabı kapatılmadan, yani mahkeme kararıyla kadro hakkını elde etmiş işçilere kadroları verilmeden sorunun çözüldüğünü söylemek doğru olmaz. Bu nedenle taşeron işçilerine mahkeme kararı ile elde ettikleri haklar verilmeli, taşeron kullanımı sınırlanmalı ve taşeron sorununu kalıcı olarak çözecek adımlar atılmalıdır.
İhaleye nasıl çıkılacak?
Kamu kurum ve kuruluşlarında yardımcı bir işin veya teknolojik nedenle uzmanlık gerektiren işlerin taşerona verilebilmesi için ihaleye çıkılması gerekiyor. Kamu İhale Kanunu uyarınca gerçekleştirilen bu ihaleler sonucunda işi alan taşeron şirketler ilgili kamu kurumunun düzenlediği ihalenin şartnamesine göre çalışmaya başlıyorlar.
Yayımlanan yeni yönetmelik uyarınca kamu kurumları bir işi taşerona vermek için ihaleye çıkarken statülerine göre
Başbakan tarafından açıklanan aile paketi, kısa süre içinde meclise geldi. Paket kapsamında getirilecek düzenlemelerin, kadın istihdamını nasıl etkileyeceği konusundaki tartışmalar ise sürüyor. Daha yasalaşmadan tartışma yaratan pakette üzerinde durulması gereken özellikle iki nokta var. Bunlardan ilki, pakette yer alan ve doğum sonrasında kadın çalışana ilk doğumda 2, ikinci doğumda 4, üçüncü doğumda da 6 ay süreyle yarı zamanlı çalışmasına rağmen tam ücret ödeneceğine ilişkin düzenleme. Söz konusu hak, engelli çocuk sahibi olunması durumunda 1 yıl olarak düzenlenmiş.
Ayrıca, çoğul doğumlarda bu sürelere 30 gün eklenecek ve evlat edinme halinde de bu haktan yararlanılabilecek.
Bu düzenlemeye göre; 4857 sayılı İş Kanunu’nda tanımlanan haftalık çalışma süresinin (45 saat) yarısı kadar süreyle çalışan kadın işçilerin çalıştıkları sürenin ücreti ve sigorta primleri işveren tarafından ödenirken; çalışmadıkları sürenin ücret ve primleri ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak.
Memurlar avantajlı
Bununla birlikte, söz konusu hak kadın memurlara da tanınmış durumda. Yani, doğum yapmaları halinde kadın memurlara da birinci doğumda 2, ikinci doğumda 4, üçüncü doğumda
Soru: SGK’ya prim borcum olduğu için sağlık hizmeti alamıyorum. Yapılandırma süresi de doldu. Bu konuda ne yapabilirim?
Cevap: Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı düzenleme eski adıyla Bağ-Kur’lu, yeni adıyla 4/b’lilerin sağlık hizmetlerinden yararlanamama sorununu çözecek. Buna göre, 12 ay ve üzerinde prim borcu olan esnafın prim borcu dondurulacak. Böylece prim borcu nedeniyle sağlık hizmetlerinden yararlanamama sorunu kalmayacak.
60 gün ve üzerinde prim borcu olan sağlık hizmetinden yararlanamaz, hastaneye gittiklerinde prim borcuyla karşılaşırlar. Malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı bağlanabilmesi için de SGK’ya prim borcu bulunmaması şart. Prim borcu bulunan bir 4/b’li hayatını kaybettiğinde önce borcu ödenir, aylık sonra bağlanır.
Daha çok prim, daha az aylık
Bağ-Kur’lular emekli olabilmek için daha uzun çalışmak zorunda. 4/a’lıların 7.200, Bağ-Kur’luların 9.000 gün prim ödemesi gerekli. Bu nedenlerle 4/b’liler 4/a’lı olma yolu arar ve genellikle hileye başvurup kendilerini başka işyerinde sigortalı gösterirler. Son 10 yılda 4/b’li sayısı yüzde 11 azaldı. Aynı dönemde toplam sigortalı sayısının yüzde 36 arttı. Diğer yandan Bağ- Kur’lulara 4/a ve 4/c’lilere
Türkiye’de okul ve sanayi arasındaki ilişki güçlü değil. Mevcut işbirliği mekanizmaları daha çok geleneksel yöntemlere dayanıyor. Bu yüzden, özellikle mesleki eğitim alanında ciddi bir nitelikli ara eleman açığı söz konusu. Eğitim sisteminden umduğunu bulamayan çok sayıda firma, kendi reçetesini yazıyor ve kendi mesleki eğitimini kendisi veriyor, yani kendi okullarını açıyor. Başbakan Davutoğlu tarafından üst üste açıklanan yapısal dönüşüm programları arasında “Temel ve Mesleki Becerileri Geliştirme Programı Eylem Planı” da var.
Bu programın temel hedefleri var. Bunlar; eğitim kademelerinde temel becerilerin ağırlığının artırılması, temel becerileri kazandıran hayat boyu öğrenme programlarının geliştirilmesi, işgücü piyasası ile eğitim sistemi arasındaki bağın güçlendirilmesi ve istihdamda ve eğitimde olmayan gençlerin sayısının azaltılması. Bu sonuncu husus, genç nesil açısından en az işsizlik kadar önemli olan bir başka probleme işaret ediyor. Ne istihdamda ne de eğitimde yer almayan gençlerin oranı, ekonomik krizin başından bu yana pek çok ülkede yükseliş eğilimini sürdürüyor.
Gösterge alarm veriyor
OECD verilerine göre; Türkiye’de herhangi bir eğitim ya da mesleki
Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı paket sonrası dikkatler yeniden kıdem tazminatına çevrildi. Daha önce işçi tarafı kıdem tazminatı konusunda yaşanacak en ufak bir hak kaybını genel grev nedeni olarak sayacağını açık açık ifade etmiş ve kıdem tazminatı fonu uygulamasını ancak hak kaybı olmaması halinde tartışabileceğini belirtmişti. Genel grev çalışma hayatının ahengini bozacak nitelikte çok büyük bir tehdit. Diğer yandan, işveren tarafı da şimdiki uygulamanın değişmesinin potansiyel sonuçları üzerinden değerlendirmelerde bulunarak kıdem tazminatı fonunu koşulsuz desteklemiyor. Çünkü işveren tarafının da kıdem tazminatı fonu konusunda tereddütleri var.
İşçi fon istemiyor
İşçi tarafı kıdem tazminatı konusundaki kırmızı çizgisini, her 1 yıllık kıdem karşılığı 1 aylık brüt ücret olarak belirlemiş durumda. Bunun altında bir kıdem tazminatını öngören herhangi bir yeniliği hiçbir şekilde tartışmayacağını ifade ediyor.
İşveren tarafının kıdem tazminatı fonu konusundaki en önemli itirazı, kıdem tazminatı fonuna her ay prim ödemek. Şu anki uygulamada kıdem tazminatı, işçinin kıdem tazminatını hak edecek şekilde işten ayrılması halinde ödeniyor. Ayrıca kıdem tazminatının
Kıdem tazminatı konusunda daha önce atılan adımlar sonuca ulaşmadı, kıdem tazminatı fonu hayata geçemedi. İşçi tarafı kıdem tazminatında hak kaybına neden olabilecek bir adımı genel grev nedeni sayacağını ifade etti. Bu yüzden mutabakat sağlanması şart.
“Her 1 yıllık kıdemin karşılığı 1 aylık brüt ücret” şeklindeki düzenleme aslında diğer ülkelere göre daha kapsamlı bir hak. Ancak diğer ülkelerde sosyal korumayı sağlayan başka mekanizmalar da var. İşsizlik sigortasından daha fazla kişinin yararlandığı, esnek çalışmanın yaygın olduğu bu ülkelerde kıdem tazminatı tamamlayıcı bir hak.
Karşılık ayrılmıyor
İşverenler için önemli bir maliyet olan kıdem tazminatı işverenleri zorluyor. Tazminat için şirket kasasında karşılık ayrılmalı ancak birçok işletme için planlanamayan bir maliyet olan kıdem tazminatı, ödenmesi halinde işverenleri finansal açıdan zorluyor.
Kıdem tazminatında gündeme gelen fon düzenlemesi, işverenler tarafından yüzde 4 oranında prim ödenmesini ve biriken paranın 15 yıl boyunca işçi tarafından dokunulamamasını öngörüyordu.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), “Küresel İstihdam Eğilimleri ve Sosyal Görünüm 2015” adlı raporuna göre, global durgunluk nedeniyle önümüzdeki dönemde de işsizlik artmaya devam edecek. Raporda yer verilen ve en az işgücü piyasalarındaki zorlu süreç kadar önemli olan diğer bir konu da artan gelir eşitsizlikleri.
Rapora göre; ekonomik durgunluk ve artan eşitsizlikler nedeniyle önümüzdeki 5 yılda işsizlik artmaya devam edecek. Ekonomik krizin başlangıcı olan 2008 yılından bu yana yaşanan iş kaybı sayısı, 61 milyona ulaşmış durumda.
2014’te işsiz sayısı, küresel düzeyde 201 milyonun üzerine çıktı. Bu rakam, küresel kriz öncesine kıyasla 31 milyon insanın daha işsiz kaldığını gösteriyor. Dahası, küresel işsizliğin 2015 yılında 3 milyon; sonraki 4 yıl içinde de 8 milyon artması bekleniyor. Yani, 2019 yılına gelindiğinde 212 milyonu aşkın sayıda kişinin işsiz kalacağı tahmin ediliyor.
1.5 milyar kişi kırılgan
Önümüzdeki 5 yılda işgücü piyasasına yeni girecek olanlar dikkate alındığında, küresel krizin neden olduğu istihdam açığını kapatabilmek için 2019’a kadar 280 milyon yeni iş yaratılması gerekiyor.
Gençler, özellikle de genç kadınlar, işsizlikten - orantısız