Trabzonspor farklı kazandığı için kutlayacak ve teknik direktörü Bjelica’yı alkışlayacak mıyım, asla!
Büyük coşkuyla yaşanan şampiyonluktan sonra Trabzonspor’un böyle bir sezon geçireceğine kimse inanmazdı. Gelin görün ki denizde dalgalar kabarınca, önce başkan Ahmet Ağaoğlu, ardından kulüp tarihine adını yazdıran teknik direktör Abdullah Avcı terk etti gemiyi.
Ligin kalan bölümünde Trabzonspor’un maçlarını anlatmak zor. Yeni teknik direktörünün kadro tercihleri garip. Kazansa da sevineni, yitirse de üzüleni az. Taraftarın yarısı stada gelmiyor, diğerleri evde bile maçlarını izlemiyor.
Bu kadar kısa sürede yaşanan hayal kırıklığının nedenini Ağaoğlu ve Avcı’ya sormak isterdim. Belki hizmet aldıkları iletişim şirketleri verirlerdi yanıtını! Ama kapı duvar.
Her ne ise; beni saha ilgilendiriyor. Dolayısıyla geçen sezonun şampiyon takımının bugünkü durumu mutsuzluk veriyor.
Fenerbahçe yenilgisinden sonra Trabzonspor Teknik Direktörü Bjelica ne demişti; “Farklı şeyler
Seyit Mehmet Özkan’dan, “Yoruldum kelimesi yetersiz kalır, ben bittim” cümlesini duymak sarstı beni.
Cumhuriyet ile yaşıt Altınordu Kulübü’nü son 11 yılda evladı gibi sahiplenen, gözü gibi bakan ve futbolda alt yapının ne kadar değerli olduğunu bizlere anlatan Özkan’ın pes etmesi, karşılık bulmuyor yüreğimde.
Neler yapmadı ki bu süreçte? Üstelik tek kuruş yardım ve destek almadan, ayrıcalık istemeden.
Hangisinden başlayayım; en önemlisi, imrenilecek tesisler ve futbol akademisini kazandırdı Türk futboluna. Örnek gösterildi, ama hak ettiği karşılığı göremedi.
Her kategoride milli takımlara onlarca oyuncu kazandırdı.
Aralarında Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder gibi yıldızların bulunduğu yüze yakın ismi yetiştirip parlattı. Zamanı gelince uğurlayıp, elde ettiği gelirlerle Altınordu’nun güçlenmesini sağladı.
Son dokuz yılda kadrosunda yabancı futbolcu barındırmayan tek kulüp unvanını aldı.
Trabzonspor adına prestij mücadelesiydi. Hedefi ve kaybedeceği şey kalmamıştı. Fenerbahçe cephesinde ise “ya tamam, ya devam” anlamına gelen bir doksan dakika olacaktı. Kazanması şarttı. Aksi taktirde yarışa havlu atacak ve Galatasaray’ın şampiyonluğunu kabullenmek zorunda kalacaktı.
Fenerbahçe’nin motivasyonu ve kazanma isteği ilk dakikalardan itibaren sahaya yansıdı. Hiç zorlanmadı. Çünkü karşısında ne yaptığını bilmeyen bir rakip ve teknik direktör buldu. Jorge Jesus yatsın kalksın meslektaşı Bjelica’ya dua etsin. Üç puanı altın tepside sundu çünkü.
Ev sahibinin güçlü bir hücum hattı var. Valencia’ya Batshuayi’nin dönüşü eklenince ve bunlara önde oynamaya bayılan Arda, Ferdi, Rossi, Peres gibi isimler eşlik edince, sarı-lacivertli takımın üçüncü bölgedeki hakimiyeti perçinlendi. Önce Arda yokladı rakip kaleyi, hemen ardından genç yıldızın harika pasında topla buluşan Batshuayi bitirici vuruşu yaptı.
Trabzonspor’un yarım saat baskıdan kurtulamadı. Bjelica’nın
Futbolda da trajikomik olaylar yaşıyoruz bazen. Bunlardan birini Disiplin Kurulu’nun hafta içinde verdiği kararda gördük.
Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği başkanı Abdurrahman Arıcı, PFDK’ya sevk edilmişti. Gerekçesi; hakemler hakkında medyaya yaptığı açıklamalardı. Cezası 21 gün hak mahrumiyeti.
Bu derneğin çatısı altında binlerce hakem ve gözlemci bulunuyor. Ve bu derneğin başkanı çıkıp bazı hakemleri örgütlenerek maçları manipüle ettiğini iddia ediyor. Resmen şike yaptıklarını ima ediyor. Elinde belge ve kanıt varsa, görevi gereği bunları açıklamakla yükümlü olduğunu unutuyor.
Sayın Arıcı; kim bu hakemler? Hangi takımlara kurgu yapmışlar? Madem bu bilgilere sahipsiniz, neden federasyona gidip ihbar etmediniz? Şimdi temsil ettiğiniz camiadaki o insanların yüzüne nasıl bakacak, karşı karşıya geldiğinizde nasıl ellerini sıkacaksınız? En önemlisi bu kadar insan yönetiminizden istifa ederken, o koltukta nasıl oturuyorsunuz?
Yetkiyi nereden aldınız?
Gelelim olayın diğer boyutuna. TFFHGD, federasyona bağlı bir kurum değildir.
“Kazansan da kaybetsen de...” diye başlayan bir taraftar sloganı vardır ülkemizde. Trabzonspor için bu sezon anlam ifade etmiyor maalesef. Haftalardır yüzü gülmüyordu Karadeniz ekibinin. Sıradan bir takım haline dönüşmüştü. Kazanması sürpriz, kaybetmesi normal karşılanır hale gelmişti. Ankaragücü’nü yenmesi de öyle.
Teknik direktör Bjelica’nın gençlere verdiği önemi biliyoruz. Ligin kalan bölümünde şapkadan tavşan çıkaramayacak. Ama her maçta küçük dokunuşlar yapacağı kesin. Örneğin; antremanlardaki performansından memnun kaldığı genç Arif ile başladı maça. Bjelica’nın onun gözlerine baktığına ve ışık aldığına eminim.
Ankaragücü’ne gelince. Bulunduğu yeri hak etmediğini düşünüyorum. Pek çok takımdan iyi bir kadroya sahip. Skor ne olursa olsun futbol karakteri var. Tolunay Kafkas’ın göreve getirilmesindeki amaç ligde tutunmak ise, doğru tercih olduğu kanaatindeyim. Özü sözü birdir, lafını sakınmaz, o yüzden
Son bir haftadır akıllara durgunluk verecek bir dava gündemde... Bankacı bir kadın, aralarında Türk futbolunun önemli isimlerinin de bulunduğu onlarca kişiyi “saadet zinciri” kurarak dolandırmış.
Konu yargıya taşındığı için gizlisi saklısı yok. A Milli Takım ve Galatasaray’ın eski teknik direktörü Fatih Terim, Galatasaray kalecisi Muslera, eski milli oyuncular Arda Turan, Selçuk İnan, Başakşehirspor teknik direktörü Emre Belözoğlu gibi pek çok isim, bu tuzağa düşmüş.
Hafta içinde bu isimler mahkemeye gelip şikayetçi olarak ifade vermişler... Sonra adliyenin yangın merdiveni ve arka kapısından çıkarılmışlar. Görüntü alınmasın diye...
Yine mahkeme kayıtlarına dayanarak söylüyorum; dolandırıcının (veya ortaklarının) elde ettiği para 80 milyon dolar. Daha ürkütücü olsun mu? 1.6 milyar lira!
Bu ülkede dolandırıcılığın çok çeşitini gördük. Sülün Osman ile başlayan geçmişi var hikayenin. 80’li yıllarda banker Kastelli fırtınası, sonrasında yeşil sermayeye bağlı hortumcu holdingler, Jet
Trabzonspor’un geçen haftayı boş geçmesi yeni teknik direktörü Bjelica açısından şanstı. Oyuncularını tanımak ve nasıl bir karakter göstereceklerini anlamak açısından önemliydi ara. Hırvat hocanın Konya karşısında tercih ettiği kadro kadar yedek kulübesi de değişimin ip uçlarını veriyordu zaten.
Aslına bakarsanız Trabzonspor için sezon bitmişti. Hedeflerini yitirmiş bir takımın başına geçen Bjelica kontratının sonuna kadar kalır mı bilemem ama, işinin kolay olmadığı ortada. Bu sorumluluğu sadece para için üstlendiğini sanmıyorum, sonuçta kariyerine bir çizik yeme riski de var çünkü.
İtiraf edeyim, ligin kalan haftalarında Trabzonspor’un alacağı sonuçlar pek ilgilendirmiyor beni. Kazansa da kaybetse de kaderi belli. Taraftarın beklentisi yok. Yönetim gelecek sezonun planlarını yapıyor. Kadrodaki bazı futbolcular ise bitse de gitsek modunda. Dolayısıyla teknik direktör Bjelica’yı anlamak ve yapmak istediklerini görmek gerekiyor kalan bölümde.
Değişim dünden bugüne olmaz elbette. Lakin şunu söylemeliyim;
Bu aralar Riva’da ilginç bir trafik yaşanıyor. Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi de ekstra mesai yapıyor. Önce Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, iki gün sonra Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, TFF’de alıyor soluğu. Güya, Koç randevu alıp gitmiş Büyükekşi’nin yanına. Özbek ise çat kapı girmiş odasına...
Kulüp başkanlarının TFF Başkanı’nı ziyaret etmesi normaldir, hakkıdır. Ancak zamanlama da önemlidir. Kafa karıştırmamalıdır. Koç’un da, Özbek’in de, Riva’ya kahve içmeye gitmediği ortada. Dikkat çekici olan, biri taraftarı isyan ettiren İstanbulspor beraberliğinin ardından, diğeri hafta sonu şampiyonluğun kaderini belirleyecek derbi maçının arefesinde yaşanıyor.
Vahim olanı iddialar. Efendim; Koç ezeli rakiplerinin maçına hakem siparişi vermiş, Ali Şansalan’ı istemiş. Bir de hakem Kadir Sağlam ile VAR odasındaki Halil Umut Meler’i şikayet etmiş. Hikaye bitmedi. Beşiktaş boş durur mu? Onlar da TFF ile Şansalan ismi üzerinde uzlaşmış. Çift dikiş yani.