“Dere geçerken at”, “Maç oynanırken kural değiştirilmez” demişler.
Demişler de değiştirmemişler mi?
İşlerine geldiği vakit bu deyimleri kullanmış, çıkarlar söz konusu olduğunda ikisini de kulak arkası etmişler.
40 yıla yakındır gazetecilik yapıyorum. Spor gazeteciliği ve özellikle Futbol Federasyonu haberciliği.
Bu süreçte sayısız başkan, yönetici, kurul gördüm. Ama hiç böyle bir döneme denk gelmedim.
Mehmet Büyükekşi’nin federasyon başkanlığına seçildiği 16 Haziran 2022 tarihinden bu yana yapılan “talimat değişikliklerini” merak ettim.
Fazla zamanımı almadı. İsteyen TFF internet sitesine girer, bulur.
Başkan Ertuğrul Doğan’dan öğreniyoruz. Abdullah Avcı’nın ayrılmasından sonra teknik direktör arayışını sürdüren Trabzonspor kimlere haber göndermemiş ki. Lakin hedefsiz kalan takımın başına geçmek için türlü koşullar sürmüş bazıları. Sanki küme düşme hattında yer alıyor bordo-mavili ekip. Geçen sezonun şampiyonu bu takım kardeşim. Gidin başka yerde nazlanın.
Sonuçta kapris yapmayan bir teknik direktör buldu Trabzonspor. Nenad Bjelica ayağının tozu ile Sivasspor maçında kulübedeki yerini aldı. 24 saat içinde neleri değiştirebilirdi ki Hırvat çalıştırıcı? Hiç uyumasa, son üç maçı izleyebilmiştir belki. Dolayısıyla dün akşamki doksan dakikanın skorunda hiçbir etkisi olamazdı. Sonucun günahı da sevabı da ona ait değil.
Önemli olan bu sezon hayal kırıklığı yaratan Trabzonspor’a yapacağı katkı kuşkusuz. Elinde sihirli değnek yok, takımı ve oyuncuları tanıyana kadar lig bitecek zaten. Kimse hayal kurmasın.
Maça gelince. Deplasman karnesi kırıklarla dolu olan Trabzonspor erken öne geçtiği
İhsan Derelioğlu’nun kadro tercihine bakınca, Trabzonspor’da önceliğin kaybetmemek olduğunu anlamak güç değildi. Son beş maçını kazanan Beşiktaş’ın, ön alanda Abuobakar, Ghezzal, Redmond, Maxim, Masuaku gibi formda ve etkili isimlerine önlem almak, elbette önemliydi.
Öyle de oldu ilk yarıda... Larsen ve Peres’i sağ tarafta birlikte oynatarak, konuk ekibin bu kanattan atak başlatmasını engel olmayı planladı. Siopis orta alanda dinamo gibi çalıştı. Ayak basmadığı yer kalmadı. Sakatlığına karşın hocasından forma isteyen Abdülkadir Ömür bu bölümde hem rakibin geriden çıkışlarını bozdu, hem takımını öne taşımaya çalıştı.
Trabzonspor’un en beğendiğim oyuncusu Markovic idi. Çalışkan ve kaprissiz. Sadece işine odaklı. Ona eşlik edecek bir kaç arkadaşı daha olsa, hücum bölgesinde ses getiren bir takıma dönüşebilir Karadeniz ekibi.
Ev sahibinin taktik anlayışı, Beşiktaş’ı bozdu. Pozisyonu olmayan, zaman zaman tıkanan ve temposuz bir mücadele izledik ilk bölümde. İki takım adına çok top kaybı yaşandı. Tatsız
A Milli Takım ve Trabzonspor’un deneyimli kalecisi Uğurcan Çakır’ın önceki gün yaptığı basın toplantısı, yoğun spor gündemi arasında kaynadı gitti. Bordo-mavili ekibin bu sezonki performansıyla ilgili, “Takım uyumu olmayınca birlikte zaman geçirmekten mutlu olmayınca, antrenman bitse de gitsek diyoruz. Geçen sezon başarının en büyük nedeni arkadaşlıktı” dedi.
Yaşayan bilir, bu yorumu dışarıdan biri yapsa, “kulübe nifak sokmaya çalışıyor” derlerdi. Oysa bizzat kaptan itiraf ediyor.
İyi de; arkadaşlığı, sevgiyi, dayanışma ruhunu bitiren neydi bu kadar kısa sürede?
Ben de birkaç tespitimi söyleyeyim; Bir kulüpte teknik direktöre olan inanç ve saygı erozyona uğramaya başladı ise, ki bu sorun şampiyonluk sezonunun son 10 haftasında kendini hissettirmişti, özellikle yabancı oyuncuları hiçbir koşulda ikna ve motive edemezsiniz. Üzerine akçeli konularda eklenince alın işte Trabzonspor’un bugünkü hali!
Gelelim Uğurcan’ın milli takım ve Stefan Kuntz hakkındaki sitemine... O cümlesi tuhaf geldi bana: “Oyuncu
Abdullah Avcı 2.5 yıl önce Trabzonspor’un başına geldiğinde ilk teşhisi, takım savunmasındaki zaaflar olmuştu. Önce bu sıkıntıyı giderdi, sonra yarışmacı bir ekip yarattı, geçen sezon da bordo-mavili camianın şampiyonluk özlemini bitirdi.
Lakin Trabzonspor’un kazanımlarını bu kadar kısa sürede yitireceği kimin aklına gelirdi ki? En önemlisi, bir takım bu kadar kişilik değiştirebilir miydi? Olmaz denen her şey oldu. Fırtına dindi, rüzgar tersine, takım üç sene öncesine döndü.
Kadro planlamasında yapılan yanlışlar, vasat oyunculara ödenen ve bütçeyi paramparça eden maaşlar, motivasyonunu kaybeden bir başkan ve teknik direktörle birleşince, ortaya sürpriz sayılmayacak bir hayal kırıklığı çıktı.
Bakın abartmıyorum; bu ligde Trabzonspor’u yenemeyecek takım kalmadı artık. Daha iyi olduklarından mı? Elbette hayır, çünkü Karadeniz temsilcisi sıradan, öz güvensiz ve ruhsuz bir kişiliğe dönüştü. Dün akşam da bu fırsatı değerlendirmek Kasımpaşaspor’a nasip oldu. Sıkıntılı günler geçiren emektar Kemal
Merkez Hakem Kurulu başkanı Lale Orta’nın tarzını samimi buluyorum. Kötü niyet yok içinde. Ancak futbol kültürümüz aynı olgunlukta değil. İsteyen istediği yerden tutup çekiştirebiliyor.
İki hafta önce Galatsaray - Kasımpaşaspor maçındaki tartışmalı bir pozisyonla ilgili değerlendirmesi gündem olan Orta, Fenerbahçe - Beşiktaş derbisinde Arda’nın aldığı penaltının yanlış olduğunu açıklayarak bir kez daha şimşekleri üzerine çekti.
Bir MHK başkanı elbette yetki alanındaki konular hakkında görüş belirtebilir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demesi kadar doğal ne olabilir ki?
Ama kazın ayağı öyle değil. Arda Güler’in penaltısını “yanlış” olarak yorumlayan MHK başkanı, maçın hakemi Halil Umut Meler ile VAR odasındaki Alper Ulusoy’u istemeyerek de olsa kurtlar sofrasına attı resmen. Yapılacak şey belli idi. Ararsınız, kararın yanlış olduğunu söyler, cezasını tebliğ edersiniz. Bu düzeyde bir hakemi kamuoyu önünde rencide etmezsiniz. Sürekli kritik maçlarda görevlendirilen Meler hakkında geçen hafta
Yıllar sonra kazanılan şampiyonluktan sonra ne kadar da umutlanmıştı camia. Devamının gelmesi, Trabzonspor'un 70'li yılların ortasında başlayan Anadolu devrimini tekrarlaması bekleniyordu. Hayaller teker teker kabusa dönüştü. Önce şampiyonlar ligi ve Avrupa defteri kapandı, ardından süper lige havlu atıldı. Elde sadace Ziraat Türkiye Kupası kalmıştı. Hem prestij, hem hedefler açısından son kozu idi bordo-mavili ekibin. Lakin dün gece o da tükendi. Hem de ne skorla? Trabzonspor her kulvarda havlu atarken, kartvizitinde "kupa beyi" yazan Ankaragücü hak ettiği bir sonuçla yarı finalist olmayı başardı. Helal olsun Tolunay Kafkas ve öğrencilerine.
Tamam; tek maç üzerinden eleme yöntemi dikkatli olmayı gerektirir. Telafisi yok. Ama Trabzonspor adına son dönemlerde izlediğim en sıkıcı, en keyifsiz müsabakalardan biri idi. Markovic'in hazırladığı, Abdülkadir Ömür'ün bitirdiği pozisyon dışında ne yaptığı bilen kimler vardı? Ankaragücü geriye düştükten sonra daha cesur ve istekli göründü, ilk yarının son anlarında yakaladığı iki fırsat vardı,
Şampiyonluk baskısı ve küme düşme kaygısı yaşanmayınca, süper ligde de keyifli maçlar izleme şansımız oluyor. Nedir keyifli maç? Hatası fazladır ama sıkmayan oyun, çok aksiyon, bol gol ve pozisyon bekler insanlar.
Dün Trabzon’da ağzımıza bir parmak bal çalan böyle bir müsabaka seyrettik. Tekrarı zor sanırım. Ama hakkını vermeliyim; transfer yasağı, yolları ayıran isimler ve sakatlıklara karşın Çağdaş Atan’ın takımı her türlü övgüyü hak ediyor. Zorlu bir deplasmanda sergilediği karakter ve galibiyet alkışa değerdi.
Trabzonspor’da Ertuğrul Doğan başkanlığındaki yeni yönetim, bence mantıklı bir kararla sezon sonuna dek takımı Orhan Ak’a emanet etti. Maceraya ve masrafa ne gerek vardı, değil mi? Mevcut kadronun başında Abdullah Avcı olsa ne olurdu, yardımcısı devam etse ne değişirdi? Bu sezon yaşanan hayal kırıklığı üç günlük hikayeye bağlanamaz. Derin hesaplaşmalar olmalı. Hesaplar tutmadı, tercihler yanlıştı ve son şampiyon sıradanlaştı. Devam etmek için fantezi aranmamalı idi. Lakin bu durumu kabul etmek de güç.
Gelelim