'40 fırın ekmek yemek' gerekiyor mu, gerekmiyor mu?

Şeytanın gör dediği Her yıl yeniden yaşadığımız, geceyle gündüz arasındaki uzayıp kısalma denklemini; bir yasayla değiştirme olanağı var mıdır?Elbet yoktur.* * *Kutsallaştırılmış "tabu"ları, bilimsel bir incelemeden geçirmenin "aşağılama" kapsamına girmesine olanak sağlayan TCK 301'inci maddesini; yahut "Ayni Haklar Kanunu"ndaki sahipsiz bir arazinin, 20 yıl boyunca o araziyi işlemiş olanın mülkü sayılacağı "zilliyet"lik maddesini, yahut yargı erkindeki, "sivil yargı-askeri yargı" gibi çok başlılığı; yasayla değiştirme olanağı var mıdır?Elbet vardır.* * *Türkiye'nin çalkantılı bir döneme girmekte olduğundan dem vurduğumuzda; şu 2 sorunun üstünde de enine boyuna düşünmek gerekmiyor mu:1- Neleri yasalarla değiştirme olanağı yoktur?2- Neleri yasalarla değiştirme olanağı vardır?* * *Yanıt:"Doğa yasaları"nı, siyasal yasalarla değiştirme olanağı yoktur. Sadece kamu düzeniyle ilgili siyasal yasaları değiştirme olanağı vardır.Ve bir soru daha:Ya uygulanmakta olan siyasal yasalar, doğa yasalarıyla taban tabana zıtlaşıyorsa; örneğin bütçe yasasında Sağlık Bakanılğı'na düşen pay, vatandaşların sağlık sorunlarını eşit biçimde güvence altına almaya yetmiyorsa?Yanıt, ateşten korkunç bir mızrak olarak çıkar ortaya:1 yaşına kadar bebek ölümlerinde dünya birincisi olmamız gibi.* * *Er geç şiddetli bir İstanbul depremiyle karşılaşılacağı, doğa yasalarıyla ilgili bir öngörü.Ya İstanbul'daki yapılardan yarısını oluşturan 845 bin yapının sakıncalı olduğunun saptanması, hangi tür yasaların uygulanması sonucu?* * *Ne yazık ki, Türkiye'de "meslek sahipliği"ne çok daha ağır basmakta olan "makam sahipliği" nedeniyle; yaygınlaştıkça yaygınlaşan siyasetçi kadrolarımız, "doğa yasaları"yla, "siyasal yasalar" arasındaki uyumsuzluk oranını netleştirecek bir düzeyde değil.* * *Neden "yaşam kalitesi" açısından, Kanada'nın 92 basamak altında kaldığımızı dile getiren bir tek siyasetçimiz bile yok.Ama:- İstanbul'daki asayişsizlik olaylarını ön plana çıkarmayalım; çağdaş bir ülke olduğumuz imajını bozarak, turistlerin gözünü korkutmayalım, diyenlerimiz çok.Hatta ve hatta "İstanbul'un bir kâbus kentine dönüştüğü"nü söylemenin, "vatana ihanet" olduğunu iddia edenler bile var.* * *Türkiye'nin çalkantılı bir döneme girmekte olduğundan dem vurmak, kimseciklerin hoşuna pek gitmiyor; nasıl ki, "yoksullukla laikliğin sarmaş dolaş olamayacağını" söylemek de...Oysa kristalleşememiş bir sınıfsallığın çalkantıları yaşanmakta Türkiye'de. Bir tarafta köylü ağırlıklı ezilmiş kitlelerin "camii" parfümlü siyasete sarılması; bir tarafta 200 yıldır burjuvalaşma özenindeki egemen sınıfın, "kışla" parfümlü siyasete sarılması...* * *Toplumlardaki sınıfsallaşma da, "ekonomi"ye dayalı bir doğa yasası. Çünkü "ekonomi" de, doğa verilerinin teknoloji sayesinde insan iradesi altına alınmasına ve o sayede uçakların uçmasına, cep telefonlarıyla çekilen fotoğrafların saniyede dünyanın bir başka yönüne gönderilmesine dayalı.* * *Bir yanda "yer" küresi üstünde köylü ağırlıklı devletler, bir yanda kentli ağırlıklı devletler.Her iki tarafın da toplumsal dokusunu ekonomik yapıları belirliyor ve Türkiye'de ekonomik doku, şeffaflaşıp büyüteç altına alınamıyor. Böyle bir çabaya eğilim gösterenler; suçlanıyor, hatta "hain" sayılıyor. Hapishane şiirlerinin bir antolojisi yapılsa, daha da belirginleşir ne demek istediğimiz.* * *Daha okul sıralarındayken, siyasal iktidarlar çıkarına tezgâhlanmış "resmi tarih"lerle beyinleri buzlanmış olanları da sevindirecek bir haber verelim...Yunancaya çevrilmiş kaç Türk yazarı bulunduğunu hiç merak eden oldu mu?Hiç kaygı duyulmasın; vatanını, milletini, devletini, bayrağını, inancını sevmeye asla engel değildir yazarlarını da sevmek.Yunancaya da çevrilmiş Türk yazarlarının sayısı 30...* * *Gururlanalım arkadaşlar; o yazarlarımızı hiç okumamış olsak da, kim olduklarını bilmesek de... c.altan@prizma.net.tr Nihayet bu yıl da gecelerle gündüzler eşitlendi. Sabahları saat 5.45'te ortalık yavaş yavaş aydınlanıyor. Şimdi artık geceler kısalmaya, gündüzler uzamaya başlayacak; taa 21 Haziran'a dek.