Kemal Kılıçdaroğlu’nun kayyum olarak tekrar CHP Genel Başkanı koltuğuna oturması ihtimali var.
Yakın çevresi ekranlarda heyecanını saklayamıyor, sosyal medyada da Kemalciler ve mevcut yönetimi savunanlar arasında ciddi kavgalar yaşanıyor.
Önce durumun net bir tespitini yapmak lazım:
Kılıçdaroğlu, kayyum olarak partinin başına gelirse hemen Kurultay’a gitmek zorunda değil.
Zaten genel başkanlık koltuğu gittiği günden beri medyaya bir şeyler fısıldayan adamları bu fikri açık açık söylüyorlar.
“Yolsuzluk iddiaları partiye çok zarar verdi, Kemal Bey, şaibeli Kurultay ile ilgili yargılanan isimlerden önce aklanmalarını isteyebilir” gibi cümleler çoktan kulislerde dolaşıma sokuldu bile.
CHP, hemen Kurultay’a gitmediği, 2026’daki Olağan Kurultay’ın beklenmesine karar verildiği takdirde, CHP’de kavga daha da sertleşir, Özel’e destek veren il yönetimlerinin tasfiye süreci başlayabilir.
Bunların hepsi senaryo ama Kılıçdaroğlu’nun tekrar genel başkan olma arzusuyla yanıp tutuştuğu da bir gerçek.
***
Cumhuriyet’i kuran parti olan CHP tarihi boyunca Kılıçdaroğlu gibi bir genel başkan görmedi.
Önce çoğu kişinin yanlış bildiği bir noktayı yazmam gerek: CHP’nin 2. Genel Başkanı İsmet İnönü, Kurultay’da Ecevit’e karşı mücadele edip de Genel Başkanlık koltuğunu kaybetmedi,
Kurultay delegeleri izlediği politikayı onaylamadı, İsmet Paşa, 8 Mayıs 1972’de Genel Başkanlık koltuğunu bıraktı, Ecevit, 14 Mayıs’ta Genel Başkan seçildi.
İnönü, Genel Başkanlığı bıraktıktan sonra Pembe Köşk’ü alternatif Genel Merkez haline getirmedi sonra CHP’den de istifa etti.
Ecevit, 1980 darbesinin ardından CHP Genel Başkanlığı’nı bıraktı, bir daha ardına bakmadı, istediği gibi bir CHP dizayn etmek için ofis tutmadı.
Ecevit kendi partisini kurdu, defalarca birleşme teklifi geldi, hepsini geri çevirdi.
Çok partili hayata geçtikten sonra CHP Genel Başkanı olarak başbakan koltuğuna oturmuş sadece iki isim var ve duruşları bu oldu.
Buna karşın bir de Deniz Baykal örneği var elimizde.
1980 öncesinde CHP içerisinde başladığı genel başkan olma hayalini, SHP’ye de taşıdı.
Oyları yükselen bir parti olmasına rağmen SHP, üst üste kurultaylar süreci yaşadı. Baykal, Parti Meclisi’ne adamlarını soktu, 2 kere de genel başkan adayı oldu ama her seferinde kaybetti. Sonunda CHP yeniden açıldı, Baykal da 1980 öncesinden kalan delegelerin oyuyla genel başkanlık hayaline kavuştu.
CHP, baraj altında kalınca Baykal, Nisan 1999’da istifa etti ama 17 ay sonra tekrar genel başkan oldu, sonra malum son istifa edişi ve Kılıçdaroğlu dönemi.
***
Kılıçdaroğlu, seçimler, referandumlar kaybetti, Baykal’ın bile yaptığını yapmadı.
Delege en güvendiği iki adamının üzerini çizdi, tınmadı, İsmet Paşa gibi delege kararını güvensizlik olarak yorumlamadı.
CHP’nin Sosyalist Enternasyonal’den atılmasını savunanlara partide yöneticilik verdi, bütçe görüşmelerinde iktidarın eski ekonomi bakanını konuşturdu.
Ülkenin ve partinin Cumhurbaşkanı Adayı’nı “Gel buraya Muharrem” diye çağırmasını önemsemeyen olabilir ama seçim gecesi sandıklardan sonuç alınacak organizasyonun kurulamamış olması bile başlı başına bir sorundu, şimdi hiç yaşanmamış gibi davranan destekçileri var.
Kılıçdaroğlu dönemi sağın CHP’de en etkili olduğu dönemdir.
Mesela Abdullah Gül’e yakın bir isim olan Ünal Çeviköz’ü ilk başvurusunda milletvekili adayı yapmayıp, bir seçim sonra Gül’ü muhalefetin cumhurbaşkanı adayı yapmaya çalışırken hem vekil hem de genel başkan yardımcısı yapması, tutarlılık olarak açıklanabilir mi?
Oyu yüzbinler civarında olan partilere, sağ partilere verilen 37 milletvekilliği, ilk turda DEM’in, ikinci turda Zafer Partisi’nin kapısına gitmeler, Saadet Partisi istemiyor diye İstanbul Sözleşmesi’ne dönüşü ortak metne yazmayıp, mikrofonda dile getiren siyasi kurnazlık, kendi parti sözcüsünü yalancı çıkartan ve kimseye haber vermediği Zafer Partisi mutabakat metni, daha bir sürü örnek sayabilirim.
Sonra kaybettiği Kurultay, bugüne kadar hiçbir CHP Genel Başkanı’nın yapmadığı alternatif genel merkez gibi büro açma, kabuller yapma.
Bugün CHP Kurultayı’yla ilgili devam eden yargı sürecinin şikayetçileri iktidar partisinin değil, Kılıçdaroğlu döneminin CHP’lileridir.
Ecevit, fikrine, liderliğine güvenmiş ayrı bir parti kurmuş, iktidar olmuş isimdi, Kılıçdaroğlu ayrı parti kurmaya cesaret edemedi ama CHP’nin başına kayyum olarak dönebilecek cesareti var galiba...
***
Sosyal medyada Kemal Kılıçdaroğlu’na küfredenleri, ailesini tehdit edenleri hiç anlamıyor ve bunu acziyet ifadesi olarak görüyorum.
Bir adım ötesi, yürüyen merdivene tersten binmesi, oy kullanamaması, İstanbul adayı olduğu gün Tuzla’da kaybolması, bunlar Kılıçdaroğlu’nun başına geldi ama kabahatlisi o değil, ekibinin kendisine verdiği zararlar.
Ne küfretmeye ne de eski defterleri açmaya gerek var, Kılıçdaroğlu’nun siyasi geçmişini yazmak zaten tabloyu ortaya çıkarıyor.
“Üniversitede Amerikan sömürgeciliğine karşı mücadele ediyorduk” diye sosyal medya mesajı atabilen bir noktada Kemal Bey, ABD’nin de sömürüldüğünü, solun, ABD emperyalizmiyle mücadele ettiğini ya unuttu ya da bilmiyor.
Türkiye’ye hiç mi faydası olmadı diyeceksiniz oldu elbette, mesela genel başkan ile lider arasındaki farkın ne olduğunu öğretti herkese.
Siyasi hırsın insanı hangi noktalara getirebileceğinin örneği oldu, üstelik daha da olmak istiyor.
İnönü, Ecevit ve hatta Baykal’dan bile farklı, bambaşka bir siyasi kişilik Kılıçdaroğlu.
Siyasi hayatının finalini CHP’den ihraç edilen ilk genel başkan olarak yapsa, parti tabanının kutlama yapacağı isim aynı zamanda...
Bayram kutlaması
Bayramların eski anlamına kavuştuğu, ailelerin bir sofrada buluştuğu bayram sabahlarına ulaşmak dileğiyle, herkesin bayramını kutluyorum.