Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sabahleyin erkenden kalkınca, garip bir dövüş başlıyor bendeniz için.
Elektrikli çaydanlığın hızla kaynattığı suyla ilk kahveyi içtikten ve çayı da demledikten sonra; çaydanlıktaki kaynar su, nerdeyse bitmiş oluyor.
* * *
1.5 litrelik 6 şişeden oluşan jelatinden bir paketi açıp, 1 şişe su alarak çaydanlığa dökmek gerek.
* * *
Jelatin paketi elimle bir türlü yırtamıyorum; bir makas bulup, kesmek isteyince de, elimin altında bir makas olmadığından zorlanıyorum.
* * *
Birkaç kez daha deniyorum, su şişesinin jelatin paketini, elimle yırtmayı, olmuyor, olmuyor...
* * *
Aklıma, yazı odasındaki kitaplığın bir dolabında, vaktiyle Ahmet Altan’ın hediye ettiği bir çakı geliyor.
O çakı, özel bir çakı. Üstünde tırnak makası da var, tirbuşon da, gazoz kapağı açacağı da...
* * *
Çakıyı aldığım gibi, bıçağını açıyor ve galiba biraz da hırsla; çaydanlığın üstünde durduğu ufarak buz dolabının dibindeki, su şişelerinin jelatin paketini yırtıyorum.
* * *
Oh be... Hemen çaydanlığın içine boca edilen bir şişe su ve hemen basılan sarı ışıklı kaynatma düğmesi...
* * *
Sabahleyin kalkar kalkmaz, sık sık nasıl bir dövüşe giriştiğimi yeni fark ettim.
* * *
Sonra da aklıma takıldı; acaba kaç milyon insan, sabahları kalkar kalkmaz fark etmedikleri bir dövüşe nasıl başlıyorlardı?
* * *
Çoraplarını değiştirmek isteyen bir erkek, belki de temiz bir çorap bulamıyordu...
***
Saçlarını dahi taramadan, kahvaltı masasını hazırlamaya uğraşan bir kadın da; düşürüp kırdığı bir çay bardağının camlarını toplayıp süpüreyim derken, elini kanatıyordu.
* * *
Sabahleyin kalkar kalkmaz fark edilmeden başlayan günlük dövüşler...
* * *
O bireysel dövüşlerin tümünü kapsayan bir karikatür yapmaya kalksak, acaba nasıl yapardık?
* * *
Nasıl, 67 siyasal partinin üyeleri ve yandaşları arasında, “Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları”ndan 1953’te çıkmış olan Prof. Nihat Erim’in “Devletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri” kitabını incelemiş olan, pek ama pek azsa; günlük bireysel dövüşlerin tümünü kapsayan bir karikatür konusu da, öylesine yabancı ve ağırlıklı geliyor şakalaştığım dostlara...
* * *
Nihat Erim’in kitabında, 1606’da ilk Osmanlı antlaşması olan “Zitvetoruk Antlaşması”ndan, 1920’deki “Sevr Antlaşması”na kadar, tüm antlaşmaların metinleri vardı.
* * *
O metinler incelendiğinde; okul çocuklarının, hangi “hamasi yakıştırmalarla” koşullandırıldığı da ortaya çıkıyordu, son 90 yıl içinde ne kadar palavra sıkılmış olduğu da...
* * *
Dostlarla karikatür şakalaşmalarına gelince...
Konuyu, eğlenceli bir sohbete dönüştürmek kolay olmuyordu.
* * *
Bendeniz ise, bir takvim yaprağından uzanmış mendil tutan yüzlerce elin; kadın-erkek, genç-ihtiyar binlerce kişiden oluşan bir kalabalığın, alnındaki teri silmeye uğraştığı türden bir karikatür olabileceği örneğini vermeye kalkıyordum.
* * *
Jeton pek düşmüyor ve konu değişiyordu.
* * *
Sabahleyin su şişelerinin jelatin paketini nihayet açabildikten sonra; sıra dolmuş kâğıt sepetlerini, dış kapının yanındaki büyük çöp kutusuna dökmeye geliyordu.
* * *
Büyük çöp kutusuna döktüğüm kâğıtlar arasında, bir gün önce yazmış olduğum yazılar da vardı, gazetede yayımlanmış olan yazılar...
* * *
Dünkü Sabah’ın manşeti ise, “şike” haberlerinin bile üstünden bir silindir gibi geçiyordu:
“BABANIN EN ZOR KARARI
İki çocuğu da nakil bekleyen baba Aydoğan, iki böbreğini de vermeye hazır. Doktorlar, ‘Birini verebilirsin’ diyor. Çaresiz kalan baba ‘Hangisini seçeyim ikisi de canım’ diye feryat ediyor.”
* * *
Sabah’ın kırmızı bir çerçeve içindeki haberi ise eğlenceliydi:
“Acemi vekillerin oy şaşkınlığı...
Milletvekilleri hem pusula, hem de elektronik sistemle oy kullanınca, 5 dakikalık güven oylaması 1.5 saat sürdü.”
* * *
Bendeniz ilkokuldayken, “Muasır medeniyet seviyesini aşma” nakaratı, her gün peş peşe çalan ders zilleri gibi, çınlar dururdu kulaklarımızda...
* * *
Bizim sınıf arkadaşlarından hayatta kalanlar, azaldıkça azaldı.
Aynı “nakarat” ise, hâlâ çok genç; sürdürüp duruyor çınlamasını...
* * *
O nakaratın da bir karikatürü yapılsa...
Yok, yok, nemize lazım; bakarsınız alınanlar olur...
* * *
Su şişelerinin jelatin paketi açıldı, kâğıt sepetleri çöp kutusuna döküldü, çay da demlendi...
Şimdilik sabah dövüşü bitmiş gibi...
* * *
Daha iyisi can sağlığı...