Patlak bir topla oynanan ve bir türlü bitmeyen, silleli tokatlı, cinayetli ve kalelerinin yerleri sık sık değiştirilen Ankara futbolu süredursun.
* * *
Aynı futbolu seyrede seyrede kimler geldi, kimler geçti...
Takvimlerin de gizli bir orkestrası vardır; bir bakarsınız bir İstanbul şarkısı başlar:
Biz Çamlıca’nın üç gülüyüz,
Gül bahçesinin bülbülüyüz...
* * *
Bir bakarsınız, bize özgü bir halk türküsü:
Halime’yi samanlıkta bastılar,
Şalvarını gül dalına astılar...
* * *
Ve bir de bakarsınız, Chopin’in “Matem marşı” çalmakta...
* * *
Takvimlerin gizli orkestrası, doğar doğmaz başlar çalmaya:
Ninni de yavrum ninni...
Uyusun da büyüsün,
Tıpış tıpış yürüsün...
* * *
Zaman zaman kızım Zeynep Bakan’la da, sürer gider baş başa sohbetlerimiz.
Örneğin, okula başlayan çocukların da; el menzilinde bulunması gereken bir “Meslekler Ansiklopedisi”nden söz açarız.
* * *
Bir ansiklopedi düşünün ki; 25 yaşındaki bir lokanta aşçısının Avrupa Birliği ülkelerinde en az kaç para, en çok kaç para kazandığını açıklamada...
Bir açık deniz kaptanı için de öyle; bir diş doktoru için de öyle...
* * *
Ne var ki, para kazanmak için meslek seçmek; bir dilsizin sevgilisine aşk ilanına benzer.
Meslek, para kazanmak için bir araç değil; sevilen bir uğraş alanında evrensel bir kalite yaratma amacı olduğunda, zaten hoşnut eder cüzdanı...
* * *
Emir almadan, emir vermeden; kimliğini -ırkında ve inancında değil- mesleğinde var etmek...
* * *
Kızım Zeynep’le baş başa geçen saatlerde; bu tür konularla da şöyle bir vals figürleri yaparak geçeriz dalgamızı ve sonra da birlikte içimizi çekeriz:
- Nerdeeee?
* * *
İsmet Paşa döneminde CHP’nin Genel Sekreteri olan Memduh Şevket; İngiliz işgali sırasında, babamın Çamlıca yamaçlarındaki gözlerden uzak evinden, Anadolu’ya kaçırmış olduğu dostlardan biriydi.
Ve nedense gençliğinde yazdığı öyküleri, hep M.Ş. imzasıyla yayınlamıştı.
* * *
CHP milletvekillerinden birçoğunun haberi bile yoktu, Memduh Şevket’in damıtılmış bir yazar olduğundan.
* * *
Aradaki yaş farkına karşın, arada sırada buluşurduk Memduh Şevket’le...
Memduh Şevket, tüllenmiş bir mizahla; “çağdaşlaşmayı da, başarıyı da” ima ederek:
- Biz, derdi; 3 kişi toplanır, “oldu oldu” yaparız ama; “oldu oldu” yapmakla, olmaz o...
* * *
Haftalar, sanki birbirinden daha zartlı zurtlu geçmede...
Kızım Zeynep de:
- Bırak baba Allah aşkına, insan usanıyor vallahi, diyor...
* * *
Kim öyle demiyor ki...
Şair Nabi’den, Divan edebiyatında “lügaz” denilen “bilmeceli” bir beyit; özetliyor gibi bizim “hukukun üstünlüğü”nü de, “demokratik açılımlar”ı da, militerlerin babalanmasını da...
Bende yok sabr-ı tahammül sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre
* * *
250 yıl önce yaşamış olan şairin asıl adı Yusuf; şiirlerinde “mahlas”, -takma bir ad olarak- kullanıyor “Nabi”yi...
* * *
Osmanlıcada, bazı kelimelerin başına geldiğinde “yok”luğu ifade eden takılardan biri “na”; tıpkı ehliyetsiz anlamına gelen “naehil”, şayan -layık- olmayan anlamına gelen “naşayan” gibi...
* * *
“Bi” takısı da öyle; edepsiz anlamına gelen “biedep” gibi, huzursuz anlamına gelen “bihuzur” gibi...
* * *
“Nabi” mahlası da, “na” ile “bi” takılarından oluşmakta ve şair, “mahlas”ını yazmak yerine, bir “lügaz”le bitirmekte gazelini:
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre
* * *
Güneş ışıklı az şair, az sanatçı da geçmedi bu diyarlardan...
50 yıl önce de Namdar Rahmi:
Sende cevher var imiş bunu âlem ne bilsin,
Süslü bir dairede müdür bile değilsin
Diyordu.
* * *
Takvimlerin orkestrası ise; Ankara’da “mangal üstünde boru” türküsünü çala dursun; bendenize de, eski bir İstanbul tangosunu çalmakta:
Martılar uçuyor etrafımda...
* * *
Bu kadarı da yetiyor bendenize...
Tunca Bengin
Milletvekili olunca ne oluyor?
29 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Moskova-Kiev hattında barış için mekik diplomasisi! ‘Barış getirmek için çabalıyoruz’
29 Mayıs 2025
Hakkı Öcal
ABD haritacılıktan da vazgeçti mi?
29 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
‘Harry Potter’ın yeni yıldızları!
29 Mayıs 2025
Eren Aka
Dünyanın gözü ‘Kültür Yolu’nda
29 Mayıs 2025