Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Değişik dialektlerde de olsa, 180 milyona yakın insan konuştuğu için yaygın diller arasında sayılan Türkçe dili; "yazı" boyutundan kopukluğunun öksüzlüğünü, gitgide yoksullaşıp eriyerek ödüyor.Buna karşılık İngilizce, neredeyse "insanlığın ortak dili" olarak, "yer" küresinin üstünde dal budak salmakta...* * *Anadilleri Türkçe olanlar, şayet Türkçeyi de "okuma-yazma" boyutuyla köpülendirebilselerdi; coştukça bir kilometre uzunluğunda bayrak koşturma "milliyetçiliği" ötesinde; "kara kafa" damgasının menziline girmeden, evrensel bir kimliğin tahtına çoktan kurulmuş olurlardı.* * *Cumhuriyet döneminde de, Türkçe dili yeterince beslenip güçlenemedi.Her ne kadar Arapçayla Farsçaya abanmış olan Osmanlıca, politik bir iradeyle "Öztürkçe"leştirilmek istenmişse de; beklenen sonuç gerçekleşmedi...Resmi belgelerden oluşan "Atatürk'ün Nöbet Defteri"nde; Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde nöbetçi subayların, nöbetlerini şu sözle devretmeye başladıkları yazılı: "Avadanlığımı sunarım bayım"...* * *Görülüyor ki bir dili, ne politik bir irade zenginleştirebiliyor; ne "vatanı ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü" ilkesi; ne de savunma harcamalarının eleştiri dışı tutulması...14-15 milyon aileden oluşan Türkiye nüfusunun ev ortamında; 20-30 Türk yazarının yapıtlarından oluşmuş 30-40 ciltlik bir kitap rafçığı, kaç tane ki?* * *Üniversitelere giriş sınavlarında öğrencilerden okudukları Türkçe roman, öykü ve tiyatro oyunlarından 10 tanesinin kısaca özetlenmesi istense... Ve bir de yazarlarının biyografileri...Acaba sınavları kazananlar kaç kişiye inerdi?* * *Milli duyarlılık, kendi anadilinin yazı lezzetiyle mayalanmamışsa; salt bayrak gösterileriyle varılan yer, Dünya Bankası'nın 2005 raporundaki acıklı bataklık oluyor; gelir dağılımındaki adaletsizlik açısından 124 ülke arasında, 55'inci sıraya oturuluyor dip üstü...* * *Türkiye'de 300 milyar dolarlık milli gelirden, nüfusun en yoksul kesimini oluşturan 7 milyon insan, yüzde 2.3'lük bir pay alıyormuş...Tepedeki en zengin kesimini oluşturan 7 milyon insan ise, yüzde 30.7'lik bir pay... Yani 13 kat daha fazla...Anlaşılan "vatanı ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü" ilkesi, milli gelirin dağılım tablosuna yansımıyor...Oysa milli gelir dağılımında en yoksul kesimle, en zengin kesim arasındaki fark; yoksul kesiminkinin 3 katını aştığında, klasik deyimiyle "tehlike çanlarının çalacağı"ndan söz edilir...Bayrağa karşı duyulan milli hassasiyet, milli gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı duyulmasa dahi...* * *Bir yanda Türkçedeki aşınma, bir yanda milli gelir dağılımındaki uçurumlar, bir yanda bakanlıkların bütçeden aldıkları pay arasındaki dengesizlik...Sonuç, olduğundan fazla görünme şarlatanlığının ön plana çıkması...* * *Orta yaş kuşağıyla, genç kuşakta da; olduğundan fazla görünme hastalığı ne kadar yaygın acaba?İsmayıl Hakka Baltacıoğlu, "kişinin düzeyi, özellikle telefondaki konuşmasından çok hızlı çıkar ortaya" derdi...Zaman zaman hatırlıyorum Baltacıoğlu'nun bu saptamasını.Telefon çalıyor. Açıyorum, yontulmamış bir ses soruyor:- Neresi orası?Genellikle yanıt olarak:- Uzay karakolu, diyorum.Çat, kapanıyor telefon...* * *Bazen yapıştırma gülücüklü, yerli yersiz kendinin önemini tütsüleyen ve bendenizi de "takdir ettiğini" söyleyen konuşmalara tanık oluyorum:- Devam edin yazmaya, daha sert yazın... Geçenlerde ben de azarlamak zorunda kaldım arabasını benimkinin önüne park eden Bulutlar Müdürü'nün oğlunu... Bu sabah da beni, Leylek Yuvaları Başkanı aradı. Siz tanıyor musunuz kendisini? Selamını söyledi Başbakan'ın... Ha... ha... ha... ha... Daha nasılsınız bakalım, çekiyor musunuz kafayı? Daha sert yazın, iyi bakın kendinize... Beni aramak isterseniz, telefon numaram şu...* * *Şark'ta şarlatanlığın nasıl geliştiği hakkında herhangi bir araştırma yapıldı mı, bilmiyorum.Gerçi okul çağından önce evde annesinden bol bol dayak yiyen ve babası akşama eve geldiğinde, kemiklerinin kırdırılacağıyla sık sık tehdit edilen çocuklar; okula başlayınca da öğretmenlerden dayak yerler ve oğlanları, askere gittiklerinde başçavuşlar; kızları da, evlendiklerinde kocaları döverse...Onlar da, ezilip horlanmadan kurtulma refleksleriyle, "dokunulmaz, sıra dışı biri" olmaya özenirler elbet.Ve ister istemez "olduğundan fazla görünme" şarlatanlığı yaygınlaşır.* * *Medya röportajlarında en çok kullanılan soru formülü de şöyle:- Tatile çıkmak nasıl bir duygu?- ...- Maç kazanmak nasıl bir duygu?- ...- Ailesini araba kazasında kaybetmek nasıl bir duygu?* * *Keşke genç hanım meslektaşlardan biri, bendenize de sorsaydı:- Bir şarlatanla karşılaşmak nasıl bir duygu?Herhalde yanıtım şöyle olurdu:- İlkokullardaki "Türk'üm, doğruyum, çalışkanım" korosunun, yıllardan sonra da yaşlıca bir assolistiyle karşılaşmak gibi bir duygu... c.altan@prizma.net.tr Günlük hayatta konuşulan Türkçe, 300-400 kelimeye doğru azalıp daraldı; basındaki yazılı Türkçe ise 700-800 kelimenin gerisine doğru kaymakta...