Bu cumartesi, bir bayram tatili uzantısındaki bir cumartesi, değişik bir cumartesi.
* * *
Bayramın son gecesi saat 20’de de, Van’ın ilçesi Edremit’te de yine 5.6 şiddetinde bir deprem oldu; 2 otel ile birlikte evler yıkıldı, enkaz altında kalanlar oldu.
Üstelik bir de tehlikeli bir gaz çıkışı baş göstermiş.
* * *
Bayram tatili nedeniyle, trafik kazalarında ölenlerle yaralananların da sayısı az buz değil.
* * *
Bu cumartesi, değişik bir cumartesi...
O nedenle de değişik cumartesiye, daha değişik bir hafta sonu yazısı...
* * *
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
-Hoca, biz neden bu kadar övünmeye meraklıyız, diye.
Hoca’da:
-Çok dayak yediğimiz için, demiş.
* * *
Sonra da anlatmaya başlamış:
-Bizde ünlü bir deyim vardır, “dayak cennetten çıkmadır” diye; başka dillerde rastlanmayan bir başka deyim daha var, “kızını dövmeyen dizini döver” diye...
* * *
Hoca’ya:
-Ee, demişler; yani...
Hoca:
-Küçükken, demiş; annemiz babamız döver bizi; sonra da bir zamanların okullarına verirlerken, “eti senin kemiği benim” diye verirlerdi okula ve okulda falakaya yatırma cezası vardı. Yani efendim okulda da dövülür dururduk.
* * *
Hoca sürdürüp götürmüş anlatmasını:
-Oğlan çocukları askere gidince; orada da, başlarındaki çavuş döver onları; kız çocuklarını da evlenince kocaları döver... Bu kadar dayak yiye yiye büyüyünce, dayak atma merakı da ister istemez salgınlaşır ve övüne övüne bağırmaya başlarsın:
“-Ben tüm dünyayı, istediğim an döverim, diye...
Şaşıracak bir şey yok, aşırı övünüp durmamızda...
* * *
Nasreddin Hoca’nın bu saptamalarıyla analizleri; doğru muydu, yanlış mıydı bilemiyorum.
Bildiğim, bazen 2 zıt deyim arasında sıkışıp kaldığımız; tam bir dilemma...
* * *
Bir halk deyimi, “derdini söylemeyen, derdine derman bulmaz” diyor; bir başka halk deyimi, “derdini söyleme dostuna, dostun da dostu vardır, o da söyler dostuna” diyor.
* * *
Bir halk deyimi “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyor; bir başka halk deyimi, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar diyor.”
* * *
Neyse...
Bu cumartesinin yazısında madem Nasreddin Hoca ağır bastı, yine devam edelim Nasreddin Hoca ile...
* * *
Nasreddin Hoca, ahireti merak etmiş ve boş bir mezarın içine girmiş, öğrenmek için ne olduğunu...
Derken bir gürültü duymuş ve mezardan çıkınca, çevreden geçmekte olan fincancı katırları ürkmüşler, fincanlar kırılmış dökülmüş pesperişan olmuş; fincan yüklü katırların sahibi de, eline bir odun alıp, “yer misin, yemez misin”, evire çevire bir güzel dövmüş Hoca’yı...
* * *
Hoca eve dönünce karısı sormuş:
-Hoca, ahirette ne var ne yok?
Hoca da:
-Fincancı katırlarını ürkütmezsen, demiş; hiçbir şey yok.
* * *
Bendeniz çocukken, sık kullanılan bir deyimdi “fincancı katırlarını ürkütmek” deyimi...
* * *
Bürokratlardan birinin başı belaya girdiği zaman, babamla arkadaşları:
-Fincancı katırlarını ürkütmüş olmalı, derlerdi.
* * *
Bendeniz için artık, cumartesilerle pazarlar da çok hızlı gelip geçiyor doğrusu...
Özay Şendir
Gerçek savaş mı yoksa danışıklı savaş mı?
23 Haziran 2025
Tunca Bengin
Nobel Barış Ödülü adayı ‘savaş’ dedi
23 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yabancı parayla ücret olur mu?
23 Haziran 2025
Didem Özel Tümer
İran’da zorla rejim değişikliği mümkün mü?
23 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bundan sonra neler olacak?
23 Haziran 2025