Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



HAVA, bahar yağmurlarına hamile olmanın suratsızlığı görünümünde de olsa, leylekler başladılar gelmeye...
Upuzun pembe bacakları, upuzun pembe gagaları, uçları bir gıdımlık dekoratif siyahlıktaki koskocaman beyaz kanatlarıyla leylekler... Özenle çekilmiş minik siyah çizgili göz uçlarıyla; yerde dolaşırlarken bakışları, zekaya boş vermiştir, aptallığa da...
Her sonbahar, aynı günlerde havada bir araya gelerek geniş kavisler çize çize, 10 bin kilometrelik bir göç yolculuğuna çıkma...
Ve her mart sonunda, yine hep birlikte 10 bin kilometrelik bir yolculuktan sonra geri dönme ve üstünden geçtikleri yüz binlerce dam, ağaç, elektrik direği arasında, kendi eski yuvalarını bulma...
Elbet de leyleklerin bakışları, insanların kendilerince değerlendirdiği zekâya da boş verir, aptallığa da...
* * *
Dalaman - Marmaris otoyolundan Dalyan'a doğru saptığınızda; avukat Ahmet Bey'in, gölet boyutunda köprülü havuzlarıyla özene bezene düzenlediği Leyley lokantasının maskotu "Garip", doğduğunda yuvadan atılmış ve hayatında hiç uçmamış bir leylek...
Bazen kapıdan girerken karşılar sizi... Upuzun bacakları, upuzun gagasıyla oturduğunuz masaya da gelir. Ve gagasını uzatarak tabağınızdan bir sigara böreği alır...
* * *
Böyle bir tablonun tadıyla bütünleşecek düzeydeki Hollandalı bir turist, yine hayatında hiç uçmamış bir arkadaş göndermişti Garip'e... Ne yazık ki öldü zavallı, Garip yine yalnız...
Leyley lokantasının geniş çerçevesi içinde ve özel adacık, köşeciklerle, çiçek tarhlarından oluşan bahçesi ötesinde; upuzun, aralıklı direkler var; üstlerinde leyleklerin yuva kurduğu direkler...
Leylekler yuvalarına geri döndüklerinde, Garip yürüye yürüye gider onlarla ahbaplık kurmaya da... Ama yeni gelen leylekler pek yüz vermezler, hayatında hiç uçmamış Garip'e... Garip de tekrar geri döner, masalar arasında dolaşmaya...
* * *
Leylekler başladılar dönmeye... Erikler de çiçek açtı bembeyaz...
Acaba şiddet eylemcilerinin elinde, toplam kaç milyar dolarlık Kalaşnikof'la mermi ve değişik çaplarda taşınır silah var?
Kimler veriyor ki bunların paralarını, hep merak ederim.
* * *
Ne leyleklerin böyle bir derdi var, ne erik ağaçlarının... Çünkü onlar; eziklik, hatta aşağılık duygularının tramplenlerinden fırlamış ve bir "üstün kimlik", aranma tutkusuna saplanmış bir "lider", bir "kahraman" olma sevdasında değiller... Üstelik de, şiddet eylemleriyle tarihsel olmaya çalışırken; ellerindeki silahların parasını, kimlerin verdiğini bile bilmeden...
Birtakım görünmez kuklacılar; ister "cakalı yaşamayı" özendirme alanlarında; ister kanlı, bombalı "yiğitlik ve liderlik"i özendirme alanlarında; nasıl da çember çevirir gibi oynuyorlar dünya ve insancıklarla...
Oynuyorlar da ne oluyor?
Ölenler ölüyor; ziyan zebil olanlar, ziyan zebil oluyor; şarlatanlıklar, hava basmalar, palavralar ortalığı çöp bidonlarına çeviriyor; ve "insan maskaralığı" üstüne sürü sepet film, tiyatro, roman, öykü, inceleme yaratılıyor...
* * *
Erik ağaçları çiçek açtı, leylekler de geri dönüyorlar...
Küçükyalı'nın sevimli lokallerinden birinin bahçesinde, ikindiye doğru oturup, Adalar'a karşı garson dostlarla büyük balon bir kadehte kırmızı şarap içmek, iki dilim eski kaşarla...
Ve garson dostların da çok iyi gözlediği çeşitli tip ve tavırlardan konuşmak, gülüşler ve küçük kahkahalarla...
* * *
Bir elleri ceplerinde, ortalıkta hiç kimse yokmuş gibi, tepeden bakışlı bir tavırla gelenler...
Bu tür lokallere alışkanlıklarını ilan edercesine, yüksek sesle hangi masayı istediklerini açıklarken, parmaklarıyla da göstererek gelenler...
Hafif ürküntülü ve hafif pısmış hanımlarla, acemice gelen ve garsonların önerisine hemen teslim olanlar...
Ayırtılmış masalara, grup halinde, gürültülü bir kıyma makinesinden çıkarmışçasına gelenler...
Kalın çizgili bir tavıra gerek duymadan, salt iyi bir yemek yemek için gelenler...
Her hallerinden karı - koca, yahut kadın - erkek ilişkisi içinde oldukları, apaçık belli olarak gelenler...
Birileriyle buluşmak için kaygılı bir yüzle gelenler...
İlk kez geldiklerinden, belli belirsiz şaşkın bakışlarla gelenler...
Ve çeşitli garson çağırma üslupları... Kimi komut verircesine, kimi parmak şıklatarak, kimi kaş göz işaretiyle...
* * *
Bir yanda Kalaşnikoflar, geri tepmesiz toplar, canlı bombalar; bir yanda gösterişli, son moda giyimli, "sokaktaki vatandaş" olmadığını afişlendirme havasında olanlar...
Leylekler dönüyorlar, yine gidecekler sonbaharda...
Genç kuşak garson dostlar da, gönül aynalarında birikip giden, kimbilir ne anılarla yaşayacaklar daha...