Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’da sıcaklık, meteoroloji uzmanlarının diliyle “mevsim normallerinin üstünde seyrediyor”du.
Termometre, kasaba çarşılarına dönüşmüş hareketli sokaklarda artı 32’yi, Boğaz köprüleri üstünde 29’u, 30’u gösteriyordu.
* * *
Danimarka nüfusunun 3, Norveç nüfusunun 4 katı bir nüfusu içinde barındıran İstanbul’da; sakallı takkeli ihtiyarlarından, çıplak kollu göğüs çatalı çekici genç kadınlarına kadar, milyonlarca insan kendi aleminde yaşamada.
Sanırım farkında bile değiller, yeni bir yüzyıla girilmiş olduğunun.
* * *
O sırada Sabiha Gökçen Havalimanı yönünden Pendik yönüne doğru otobanda, askeri uzun açık araçlara bindirilmiş 10-12 tank gidiyordu.
* * *
Kim bilir nereye gidiyordu o tanklar; belki bakıma, belki bir yerlerde konuşlanmaya, belki de değişik bir bölgede talime...
* * *
10-12 tankla, taşıyıcılarının toplam fiyatı, kim bilir kaç yüz bin dolardı?
* * *
Aynı saatlerde İstanbul Boğazı’ndan ne bir RO-RO gemisi geçiyordu, ne bir şilep, ne de bir tanker...
* * *
Boğaz, Karadeniz’den gelen gemilere de, Karadeniz’e çıkacak gemilere de kapatılmış gibiydi.
* * *
Aynı saatlerde Ankara’da Kızılay’daki Yüksel Caddesi’nde gençlerle, esnaf ve polis arasında da belalı bir çatışma vardı; İstanbul’da Taksim Meydanı’nda da...
* * *
Kâğıthane’de yapılmasına ilk kez karar verilmiş görkemli mi görkemli bir Adalet Sarayı’nın inşaatı sürüyor ve çevrecilerin tepkisine neden oluyordu.
* * *
Yine aynı saatlerde, Kandilli Kız Lisesi’nden bu yıl mezun olmuş kız öğrencilerin mezuniyet töreni vardı; akşama da mezuniyet şöleni...
* * *
Süslü püslü giyinmiş kız öğrenciler, liseyi bitirmenin mutluluğu içindeydiler.
* * *
Bendeniz ise, 60 yıl kadar önce Ankara’da Şükran Lokantası’nda Cahit Sıtkı ile baş başa otururken, Cahit’in yaptığı bir şair tarifini hatırlıyordum:
- İnsanlar, kendi dar pencerelerinden bakarlarken hayata, şair damdan bakar dünyaya...
* * *
Dünyaya damdan bakmak kolay mı ve kiminle paylaşacaksın görüp yaşadıklarını?
* * *
50 yıldır temizlenmesi göz ardı edilmiş 500 km uzunluğundaki bir mayınlı arazi ve TBMM’de bitmeyen bir didişme...
* * *
Yaz ayları, sivrisineklerin de azdığı aylar.
Bendenizin çocukluğu ile liseyi de bitirmişliğin ilk gençliğinde; sivrisineklerle tatarcıklara karşı bol bol fitil sıkılır ve karyolaların üstüne cibinlikler kurulurdu.
* * *
Tavana asılan tül cibinliklerin tepesinde bir de tahta çember vardı; cibinliğin kolayca açılıp, yatağın 4 tarafından altına rahatça sıkıştırılması için...
* * *
Tatarcıklar, sivrisineklerden daha küçük oldukları için, tül cibinliklerin de içine kolay girerlerdi.
O nedenle de, ince bezden tavanlı cibinlikler yapma zorunluluğu doğardı.
* * *
Henüz daha elektriğin olmadığı dönemlerde ise, geceleri idare lambaları yanardı yatak odalarıyla tuvaletlerin arasında.
* * *
O tarihlerde Türkiye’nin nüfusu, İstanbul’un bugünkü nüfusu kadardı ve askeri savunmada ne zırhlı araç, ne tank vardı.
Sadece piyade ve süvari alaylarıyla topçu birlikleri vardı.
Komutanlar, “zaferin, süngünün ucunda olduğuna” inanırlardı.
* * *
Askeri manevralarda topçu salvolarıyla başlayan tatbikatı, önce mızraklı, arkasından da kılıçlı süvari çıkışları, sonra da piyadelerin süngü hücumları izlerdi.
* * *
Mehmetçiklerin sayısı ne kadar çoksa, zafer de o kadar garanti sayılırdı.
* * *
Sivrisinekler değişmedi, ama sivrisineklere karşı alınan önlemler değişti.
Fitille cibinliğin yerini, fişini elektrik prizine sokunca ısınan ve üstüne konmuş bir tabletin yaydığı hissedilmez dalgalarla da sivrisinekleri uzaklaştıran, dört köşe küçük aygıtlar aldı.
* * *
Sivrisineklere karşı bir başka özel aygıt da; altında ufarak, şeffaf ve yuvarlak bir şişecik içindeki likitle, fişini prize sokup düğmesine basınca çalışan bir “sinek kovucu”...
* * *
İdare lambalarının yerine, yatak odalarındaki başucu lambaları geçti.
* * *
Askeri alandaki değişiklikler ise, uzaydaki uydulardan, uzun menzilli füzelere kadar büyük bir aşama gösterdi ama; astarı da yüzünden pahalı olmaya ve ekonomik krizlerin küreselleşmesine neden olmaya başladı.
* * *
İstanbul’un nüfusunun iç göçlerle Norveç nüfusunun 4 katına çıkması; taşra yatırımlarına da daha çok kanalize edilmesi gereken finans kaynaklarının yetersiz kalması ve bu arada Güneydoğu’da 30 yıldır süren sıcak çatışmaların, ekstradan 300 milyar dolara mal olması yüzündenmiş gibiydi sanki...
* * *
Cibinlikler döneminde, küçük çocuk oyuncakları arasında, elde çevirdikçe “dır dır dır” diye ses çıkaran kaynana zırıltıları vardı.
* * *
Onların da yerini, kulağını çekince anıran ve üstüne de binilen oyuncak eşeklerle, uzaktan kumandalı küçük otomobiller aldı.
* * *
Kandilli Kız Lisesi’ni bitiren genç kızlar, süslü püslü giysileri içinde ne kadar da mutluydular.
* * *
Lise’nin espriden anlayan genç müdürü ile de ayaküstü tanıştık ve ayaküstü bir tuluat ile takıldım kendisine:
Ne olacak bu memleketin hali diye diye,
Bir tatlı huzur almaya geldik Kandilli’ye.
* * *
Eski zaman oyuncaklarından kaynana zırıltıları çoktan kaybolmuştu ama, siyasal gürültülere kulak kabartıldığında, sesleri hâlâ duyuluyor gibiydi.
* * *
Yeni bir yüzyıla girilmiş olduğunun da, kimse pek farkında değildi üstelik...