Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Örneğin 50 yıl önce kar yağdığında, 10 bin köy yolunun kapandığından kimin haberi olurdu; kimin haberi olurdu yalnız İstanbul'da 5 kişinin de ölümüyle sonuçlanan, 434 trafik kazasından?***Hazine'den geçinmeliler, saltanatlı yaşarlar ve geçimini çıplak hayattan sağlamaya çalışan yığınların çileleriyle ilgilenmek şöyle dursun; o çilelerin neler olduğunu bilmezlerdi bile...Kar yağınca hangi köy yollarının kapandığını da bilmezlerdi, kimlerin nerelerde donarak öldüğünü de...Kazara Türkiye'deki yoksulluktan, çekilen eziyetlerden söz eden birkaç kalem çıkarsa, hemen içeri tıkılırdı.Dağa taşa "Önce vatan" diye yazılır, resmi söylemlerde de "Türk'ün, Türk'ten başka dostu olmadığı" iddiası tekrarlanırdı.***2006 yılının kışında, evlerin bembeyaz damlarıyla sürüp giden yoğun tipi; İstanbul Valisi Muammer Güler ile Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın kentte "kırmızı alarm" ilan etmelerini, fısıltılı bir dedikoduyla karşılıyorlar sanki:- 90 yıl önce Sarıkamış'ta Enver Paşa, yırtık pırtık giysili binlerce neferin donarak ölmesine hiç de aldırmamış gibiydi... Demek epey bir şeyler değişmiş 90 yılda Türkiye'de...***Bir şeylerin epey değiştiği kesin...Medyada "yargı düzenimiz", inceden inceye gözden geçirilirken; Oral Çalışlar ile Tufan Türenç'in de saptadığı gibi; gerek yasaların, gerek uygulanma biçimlerinin, "gayri ciddi bir devlet olduğumuz" izlenimini yarattığı kanısı keskinleşmede...***İstanbul'u teslim alan kar... Bütün önlemlere karşın, yollardaki trafik keşmekeşi... Sınavları erteleyen üniversiteler...Bir Boğaz kenti olan Çanakkale'nin nüfusu 80 binde sabit tutulurken, nasıl oldu da İstanbul'un nüfusu 15 milyonu aştı?Böylesi bir denklem bozukluğu ile, böylesi bir yamukluğun neden olduğu toplumsal bir çöp çorbasından kimler sorumlu acaba?Hiç belli değil...Nasıl ki, "faili meçhul" cinayetlerin de gerçek senaristleri, hiç belli değilse...***İstanbul'da kış biter, tipi diner, karlar erir...Ama ya şeffaflık dışı kalan umacılar?O umacıların neye mal olduğunun bedelini, kim bilir daha kimler ödeyecek?"Değersiz önemlilerin", "önemsiz değerlileri" sürekli tırpanladığı yerlerde; ne demagojik çalkantılar son bulur, ne beklenmedik dramlar, ne de toplumsal açmazlar...***Pencereden 2006 kışının İstanbul'una ve sislerle sarmalanmış dünyasına bakarken, aklıma 1911'de Güney Kutbu'na ilk kez Norveç bayrağını dikmiş olan Amundsen geliyor.Güney Kutbu... Buzulların, deniz içindeki derinliğinin 2 bin metreyi aştığı, karlarla kaplı ıssız penguenler âlemi...Isı ortalama eksi 50... Kışları eksi 70'te dolaşan soğuk...***1910'da Kuzey Kutbu'na en yakın ülkelerden olan Norveç'ten denize açılan 38 yaşındaki Amundsen, bir buçuk yıl sonra Güney Kutbu'na 100 km uzaklıkta bir kamp kuruyordu. Yanında 4 arkadaşı ile 50'yi aşkın kızak çekici köpek vardı...Ve kamp kurduğu yerden 2 ayda varabiliyordu Güney Kutbu'nun tam göbeğine...***Ya İngiliz deniz subayı Falcon Robert Scott...O da 1912'de Güney Kutbu'nun göbeğine ulaştı. Ama Amundsen, kendisinden 1 ay daha önce ulaşmış ve oraya Norveç bayrağını dikmişti.Onca uğraş, çaba, eziyetli serüvenden sonra Scott'un uğradığı düş kırıklığı... Güney Kutbu'na ilk giden kâşif olma hayallerinin suya düşmesi...Daha da beteri, oralarda donarak ölüp kalması...İngiliz deniz subayıyla arkadaşlarını aramaya giden ekip, onların çadırını ve donmuş cesetlerini bulabildi sadece... Bir de Scott'un her gün tuttuğu günlüğü...***Bizim sıcak yazı odasından, kırmızı alarma neden olmuş İstanbul kışına bakarken, gözlerimde daha da büyüyor Güney Kutbu'nun kâşifleri...Resmi ve politik bir tarih yerine, kıyaslamalı objektif bir dünya tarihi benimsenseydi...Acaba ömürlerimiz yine, demagogların yarattığı tabularla dogmalar arasında, görünmez bir çarmıha gerilmiş olarak mı geçerdi?Afyonlanmış yığınlar ve beyinselliğe asla geçit vermeyen yasa maddeleriyle, varıla varıla nereye varıldı ki?Nereye varıldığı ortada...***Kırmızı alarmla birlikte yapılan uyarıları biz de tekrarlayalım:- Dışarıda ısı eksi 4, çok gerekmedikçe evlerinizden dışarıya çıkmamanız önerilir... c.altan@prizma.net.tr Son yüzyıl boyunca, bin bir siyasal demagoji, hamasi nutuk, resmi tarih, bağımlı yargıyla afyonlanmış olan Türkiye de; uydular döneminin iletişim teknolojisindeki enternasyonal mucizeleri sayesinde, gün günden daha şeffaflaşıyor.