“Zekeriya sofrası” çok yerde çoktan unutuldu; tıpkı kavrulmuş kuru kahve öğüten, pirinç el değirmenleri gibi...
***
Tutulan bir dilek gerçekleştiğinde; eşe dosta, komşulara bir “Zekeriya Sofrası” daveti çekerdin.
“Zekeriya Sofrası”, tersine çevrilmiş bir taburenin dört ayağı üstüne yerleştirilmiş; büyük mü büyük, kalaylı, yuvarlak, bakır bir tepsiden ibaretti.
***
Tepsinin içinde küçük lokmalar halinde; kuru üzüm, leblebi, fındık fıstık leblebi, kuru yemişler; börek çeşitleri, yeşilliklerle; 41 çeşit ve sürü sepet yiyeceği peş peşe, döndüre döndüre sıralardın.
***
Bu bir karın doyurma ziyafeti değildi. Tutulan dilek, gerçekleştiği için; eşe dosta da bir dilek tutma fırsatı vermek amacıyla kurulmuş, bir sohbet sofrasıydı.
***
1930-40 yıllarında, özellikle Ankara ve İstanbul’da çok yaygındı “Zekeriya Sofra”ları...
Nasıl yaygın olmasın ki, merkezdeki bürokratlar; çil yavrusu gibi Anadolu’nun, yahut taşranın sönük il ve ilçelerine tayin ediliyordu.
***
Bürokratların eşleri de, tayinlerinin iyi bir yere çıkması için, dilek tutuyorlardı.
Ve dilek gerçekleşince, “Zekeriya Sofrası” kuruluyordu.
***
Patlıcan büyüklüğünde, pirinç kahve el değirmenleri de, ayrı bir gelenekti.
***
Güncel olaylar, arkasından kaçmış eski ipek çoraplar gibi, söküldükçe sökülüyor.
Bir yandan “otistik” çocukların inançsız doğduğu tartışmaları; bir yanda “sulh ve sükun” gelip gelmediği tartışmaları; bir yanda Osmanlı İmparatorluğu’nun, bugünkü ABD’den çok daha güçlü olduğu naraları ve bir yığın yangınla, bir yığın kaza...
***
En iyisi “Lades” tutuşmak; kiminle mi?
Uzay’la... Arada sırada göklere bakarak derin bir nefes alırken:
- Aklımda, diyeceksin.
Mademki daha anne karnında, “Lades” tutuşmuşsun onunla.
***
Hadi biraz da kıvamında bir erotizm.
2 erkek arkadaş, bir gece kulübünde “striptiz” gösterisini izlerken, biri:
- Çok tahrik edici bir gösteri şu “striptiz” de, diyormuş; karına sen de öğretsene bunları...
Öteki:
- Hiç hacet yok, demiş; karım bir muz soyarken bile, beni deliye çeviriyor.
***
Ortadoğu ve Yakındoğu’da; Afganistan’ından Pakistan’ına, Irak’ına, Suriye’sine kadar her yerde, gençlerin birbirini öldürüp durmasını, bir “ulema” şöyle yorumluyormuş:
- Tam bir dayanışma gösterisi. Böylesi bir rezil dünyada yaşamaktansa, birbirini karşılıklı “şehit” ediyor ve doğruca “İrem” bağlarına gidiyorlar.
***
Yazıya erken başlamıştım, hava aydınlandı. Bendenize de söyleyecek tek bir söz kaldı:
- Aklımda...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025