Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Geride bıraktığımız yüzyılın siyaset bilimi açısından okumasını en iyi yapan düşünürü kimdir diye sorguladığımda aklıma onlarca aday geliyor açıkçası. Fakat ne oluyorsa oluyor -belki içinde bulunduğumuz koşullar, belki benim kendi adıma fazlaca önemsiyor olmam nedeniyle- gelip en sonunda Karl Schmitt’e takılıp kalıyorum.

Siyaset ve devlet ilişkisinde “siyaset” kavramının -bir felsefi kuruluş ilkesi olarak- devletten önce geldiğini ifade eden kuramının bugün hem dünyada hem Türkiye’de siyaset arenasında yaşananları anlamak için en uygun teorik çerçeveyi çizdiğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

Gerek ”egemen” ve “egemenlik” kavramlarının, gerekse istisna kavramının siyaset bilimi ve hukuk açısından kavramsallaştırılması da kelimenin tam anlamıyla eşsiz ve kendi bütünlüğü içinde tutarlı ve eksiksizdir. Fakat bence Schmitt’i bugünü anlamak açısından çok daha önemli kılan kuramı “siyaset kavramı”nın bir alt başlığı olarak “dost” ve “düşman” kavramlarıdır.

Düşman yabancıdır

Olabildiğince sadeleştirerek anlatırsak, devlet ve siyaset ilişkisinde döneminin tartışmalarından hareketle politik olan ve politik olmayan diye tanımlayabileceğimiz iki alandan bahseder. Mesela din, kültür ve eğitim gibi alanlar apolitik alanlardır. Apolitik alanlarda, mesela ahlakta iyi kötü, ekonomide kâr-zarar, estetikte güzel-çirkin karşıtlığı gibi siyasal alanda bir karşıtlık olduğunu ve bunun da “dost” ve düşman” terimleriyle tanımlanabileceğini söyler. Bu ayrımın temel dayanağı ise güvenliktir. Düşman yabancıdır, ötekidir, uzak durulması, gerektiğinde de bertaraf edilmesi gerekendir. Bir kere daha vurgulayalım, burada ciddi biçimde konuyu basitleştirerek anlatmaya çalışıyorum. Teori çok daha katmanlı ve derin. Öyle ki günümüzde mesela Fransız sosyalist düşünür Chantal Mouffe’un “Radikal Demokrasi” teorisine de kaynaklık edebiliyorken geçmişte Almanya’da Nazilerin vahşi yayılmacılığının düşünsel tabanına -çok zorlama bir yorumla da olsa- dayanak olabilmiş. Unutmayalım ki Schmitt Nazi partisinin baş hukukçusuydu bir zamanlar.

Haberin Devamı

Günümüzde dünyada ve Türkiye’de siyaset neredeyse tüm tarafları açısından çok sert bir dostluk ve düşmanlık ekseninde tanımlanıyor artık. Tüm toplumsal olaylar, ekonomik gelişmeler, sosyal alandaki değişimler ya da hareketlenmelerin okuması bu bakış açısıyla yapılıyor. Taraflar netleşmiş; kimin dost kimin düşman olduğu belli ve her olay her gelişme bu taraflara getirdiği fayda ya da zarar açısından tanımlanıyor. Dost diye tanımlanan kesimler açısından yapılan her şey iyi, doğru ve güzelken, düşman diye tanımlanan kesimler açısından kötü, yanlış ve çirkin oluyor bu davranış ve düşünme biçimiyle. Mesele bir kez bu şekilde tanımlandığında ise bir noktadan sonra “düşman” artık siyasal bir kavram olmaktan çıkıp etiyle kemiğiyle nefret edilen bir varlık haline dönüşüp insanlığından soyutlanıyor. Dolayısıyla, artık insan olarak görülmeyen düşmana yapılan her şey mubah hale geliyor. Tıpkı Nazilerin yaptığı gibi.

Türkiye, yaklaşan seçimlere -bu derece olmasa da- aklı başında herkes için endişe verici bir dost-düşman ayrımıyla hazırlanıyor. Geçen hafta siyasetin gündemine oturan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında mahkemenin verdiği hapis ve siyaset yasağı cezalarına verilen tepkilerde gördüğümüz gibi.

Haberin Devamı

Bir temel ilke olarak vurgulayalım: Şiddeti övme, şiddete özendirme ya da şiddete çağırma dışında hiçbir fikir ya da bu fikrin açıklanması ceza konusu olamaz, olmamalı. Hakaret, küfür de dâhil olmak üzere. Eğer hakarete uğradığınızı düşünüyorsanız bunu protesto edersiniz, bir toplumsal tepki örgütlersiniz, vs. Sözden kimseye zarar gelmez çünkü. Kutsallarımız da incinmez merak etmeyin. Kamuya açık bir iş yapan bir gazeteci olarak, bahsettiğim kamusal tepkiden nasibini fazlasıyla almış, hakarete uğramış, kutsallarına hakaret edilmiş, küfür yemiş biri olarak söylüyorum bunu. Çok üzüldüm elbette, çok sinirlendim ama bugüne dek kimseye dava açmadım. “Açarım, bak” diye blöf yaptığım bir iki kişi oldu ama…

Kutuplaşmış toplum

İmamoğlu’na verilen cezanın ölçüsüzlüğü ve adaletsizliğinden bahsetmeyeceğim. Bu açık zaten. Ama bu meseleye verilen tepkilerin ölçüsüzlüğü gerçekten endişe verici. Tam anlamıyla dost-düşman ayrımının ikiye böldüğü bir toplum görüyoruz. Ama asıl endişe verici olan, bu bölünmenin hem iktidar hem de muhalefet bloklarında daha küçük dost-düşman ayrımları içermeye başlaması. Bu durumda kutuplaşmış bir toplum bile olamıyoruz farkındaysanız. “Siyasette kutuplaşma olur, büyütmeyin” diyenler, “Küçük olsun benim olsun” düşüncesinde olanlar, sosyolojik ve siyasi olarak paramparça bir topluma gittiğimizi görüyordur umarım. Böl-yönet politikasının -hem egemen hem muhalif açısından şöyle kötü bir tarafı vardır çünkü: Bazen o kadar bölünür ki toplum, bir daha kolay kolay toparlayamazsınız.