Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DENİZ Baykal, İzmir’deydi; önce gazetecilerle kahvaltı yaptı, ardından da Cumhuriyet Meydanı’na giderek “İzmir’e olan teşekkürünü” ifade etmek için çelenk bıraktı.
Tabii Cumhuriyet Meydanı’ndaki sembolik tören adeta bir mitinge dönüştü.
Baykal ve CHP için 29 Mart önemli bir seçimdi.
Başbakan Erdoğan hemen hemen her konuşmasında İzmir’i hedef göstermiş ve arsenikli suyla başlayan tartışma sürecine bakanlar da katılmıştı.  “Oy varsa, hizmet var” anlamına gelen ifadeler; İzmirlileri çok kızdırdı.
Sağlık, Çevre ve Maliye Bakanları’ın bazı açıklamaları, ortak basın toplantıları ters bir etki yarattı. Başbakan’ın İzmir’e gelişlerinde özellikle “hayat tarzını değiştirmeyecekleri”ne dönük sözleri; endişeleri azaltmak yerine korkuları daha da artırdı.
Kabul edelim ki...
Baykal‘ın Aziz Bey ile de ilgili tereddütleri vardı.
Daha doğrusu Baykal’ın kafası net ama genel merkez kadrolarının bir itirazı vardı.
Bu seçim göstermiştir ki; halkın isteklerine ve beklentilerine uymak gerekiyor.
Aziz Bey; kendisiyle ilgili kararını verdikten sonra rüzgar Kocaoğlu‘ndan yana esmeye başladı. Bunu görmek çok da zor değildi.
Aziz Bey‘in katıldığı toplantılara katılım arttı.
Ve Kocaoğlu bunu fark edince daha fazla sokağa inmeye başladı.
Sokaklar Aziz Bey’i bağrına bastı, kendisinden biri gibi gördü. Nitekim Baykal konuşmasında bu ayrıntılara dikkat çekti.
“İzmirliler dürüstlükten, samimiyetten, alçak gönüllülükten yana bir tavır koymuştur...” dedi.
CHP seçimleri kazanacağını biliyordu, ama böyle bir oy oranı ve ilçelerde hakimiyet beklemiyor olabilirdi.
Geçen hafta Aziz Kocaoğlu’yla Milliyet EGE’de yaptığımız röportajda da önemli bir ayrıntıyı bizlere aktardı.
Dedi ki...
“İzmirliler beni artık daha sık görecek...”
Kocaoğlu, en doğrusunu yapar.
İzmirlilerle iç içe olan, onları dinleyen, kenti halkıyla beraber yöneten bir belediyecilik modeli CHP için de yöne bir açılım olur. Bana göre CHP’nin “çarşaf açılımı” değil; “hizmet açılımı” yapması gerekir.
Bunu da ancak İzmir’den başlatarak yapabilir.

Haberin Devamı


Sonuçları doğru okumak gerekir

BAY­KAL, ön­ce Ko­ca­oğ­lu’nu öv­dü, il teş­ki­la­tı­na te­şek­kür et­ti, be­le­di­ye baş­kan aday­la­rı­nın ça­lış­ma­la­rın­dan bah­set­ti.
Ve sö­zün so­nun­da “Asıl ba­şa­rı İz­mir­le­rin­di­r” de­di.
Doğ­ru...
İz­mir’de CHP le­hi­ne çok sert bir rüz­gar es­ti. Ha­tır­la­yın bu rüz­gar­lar geç­miş­te fark­lı fark­lı es­miş­ti.
Çok es­ki de­ğil.
1999’da ben­zer bir tab­lo or­ta­ya çık­mış­tı. DSP, İz­mir’de bü­tün be­le­di­ye­le­ri ka­zan­mış­tı.
Son­ra ne ol­du...
DSP’nin de için­de bu­lun­du­ğu koa­lis­yon ik­ti­dar­dan düş­tü ve o DSP yi­ne İz­mir’de yüz­de 1’le­re ge­ri­le­di.
Şu çok net or­ta­da...
Oy­la­rın ne­re­ye git­ti­ğin­den da­ha çok İz­mir­li­le­rin na­sıl dü­şün­dü­ğü önem­li. İz­mir’i sem­bol ola­rak kul­la­nı­yo­rum.  Ay­dın da, Ça­nak­ka­le de, An­tal­ya da çok fark­lı de­ğil.
İz­mir­li­le­rin sağ­du­yu­su­nu, ön­ce­lik­le­ri­ni, du­yar­lı­lık­la­rı­nı kim­se sa­hip­len­me­ye kalk­ma­sın.
Bay­kal’ın eli güç­len­miş­tir; CHP kı­yı­dan da baş­la­sa bir iv­me ya­ka­la­mış­tır.
Sı­ra par­ti­yi ye­ni­den dü­zen­le­mek­te ve hal­kın is­tek­le­ri doğ­rul­tu­sun­da po­li­ti­ka yap­mak­ta...
O yüz­den İz­mir’de­ki so­nuç­la­rı doğ­ru oku­mak ge­re­ki­yor.

Haberin Devamı

İstifaya davet
ERGENEKON davasının ikinci iddianamesinde Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Merkezi’nde bulunan bir flash bellekte yer alan dosyadaki M. Şener Eruygur adıyla Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e hitaben yazılan 16.10.2006 tarihli belgede: “... Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, üniversite rektör adaylarından, Kars Kafkas Üniversitesi’nde, Prof. Dr. Abamüslüm Güven’i, Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde, Prof. Dr. Semra Öncü’yü... Çağdaş, laik ve Atatürkçü kişilikleri nedeniyle  desteklediğimizi zat-ı alilerine bildirir...” ifadeleri yer alıyor. Prof. Güven dördüncü sırada olmasına, Prof. Öncü ise sadece 57 oy almasına karşın (Prof. Dr. Cemil Özcan 270 oy almıştı) rektörlüğe atanmışlardı.
Kişisel algılanmaması için yazmadığım bazı gerçeklerin artık ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorum; çünkü üniversitem kan ağlıyor. Rektör yardımcısı görevini sürdürdüğüm o günlerde ADD Genel Başkanı Sayın Eruygur’u üniversitemize davet ettikten bir süre sonra ADD Genel Sekreteri Hüseyin Emre Altınışık aramış, “Ben sizleri iyi tanıyorum, ancak Sayın Eruygur üniversitenizle ilgili olumsuz bilgiler edindiğinden Manisa’ya gelmeyi düşünmüyor” demişti. Hemen ADD Başkanı Nalan Güner ve önceki ADD Başkanı Yrd. Doç. Dr. İhsan Tayhani ile toplanmış ve Sayın Eruygur’u arayıp, birlikte davet etmiştik. 07.11.2006’da (iddianamedeki mektuptan üç hafta sonra) üniversitemize gelen Sayın Eruygur her fakülte ve yüksekokulumuzda kurduğumuz Atatürkçü Düşünce Toplulukları’nın temsilcileriyle gerçekleşen toplantının ardından konferansını vermiş ve gece ADD’nin yemeğinin sonunda 03.12.2006 tarihli yazımda belirttiğim gibi “... kendisine bizlerin ‘irticacı’ olduğu yönünde bazı bilgilerin ulaştığını, ancak bizleri tanıdıktan, yaptıklarımızı gördükten sonra bunların Türkiye için bir model olabileceğini ve bu olayların kendisi için çok büyük bir ders olduğunu” iletmişti.
Ardından sadece yüzde 14 oy alan Prof. Öncü’nün rektör olarak atanmasıyla sarsıldık. Bu köşede yazdığım çeşitli yazılarda biz “irticacıysak” neden arkamızdan “lokma” döküldüğünü, AKP’li yöneticilerin neden bizim dönemimizi eleştirirken, Prof. Öncü’ye yoğun destek verdiklerini, hatta kendisini “Manisa’nın örnek siması” seçtiklerini sordum.
Atatürkçü öğretim üyelerine açılan soruşturmaları, yapılan baskı ve tacizleri, sahtecilikten 2 yıl 11 ay hapisle cezalandırılan bazı kişileri, ADD’ye desteğin tamamen kesilmesini, bir dekanı odasında taciz eden kişilerin “Biz üniversitenin rektörü ile aynı takımdayız, aynı gruptayız, birlikte çalışıyoruz” diyebilmesini ve dekana sahip çıkılmamasını eleştirdim.
En önemli soru şu: “Öğretim elemanlarımızı fişleyenler kimler?”
14.03.2007 tarihli yerel Yarın gazetesinde Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman, “bazı öğretim üyelerince” hazırlanmış “dini örgüt mensubu bazı öğretim üyelerinin listesini” içeren bir dosyayı Cumhurbaşkanı Sezer’e gönderdiğini ve cumhurbaşkanının Prof. Öncü’yü seçmesinde bu dosyanın etkili olduğunu söyledi. Sorman’a karşı açılan davada Cumhurbaşkanlığı makamına soruldu; Sorman’ın mektubunun ve listenin var olduğu kanıtlandı. İşin ilginci “Prof. Öncü’ye yakın bir öğretim üyesinden” edindiğimiz listedeki öğretim elemanlarının hiçbirinin üniversiteye ilk giriş tarihlerinin Prof. Özcan’ın rektörlüğü dönemiyle çakışmazken, arkamızdan lokma döken bir öğretim üyesinin listede mevcut olması.
YÖK Denetleme Kurulu’nu bir kez daha bu olayları soruşturmaya, Rektör Prof. Öncü’yü soruşturmanın esenliği için istifaya davet ediyorum.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)